Bozuk aile yapısı intihara sürüklüyor!

Son dönemde ülkemizde gittikçe artan toplu intihar vakalarını değerlendiren uzmanlar, bozuk aile yapısının intihara sürüklediğini belirterek, bağımlı aile yapısından uzaklaşılması gerektiğini söyledi

  • Oluşturulma Tarihi : 04.12.2019 11:14
  • Güncelleme Tarihi : 04.12.2019 11:14
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Bozuk aile yapısı intihara sürüklüyor! haberinin görseli

BURCU YANAR/ÖZEL HABER
İzmir’de geçtiğimiz mayıs ayında yaşanan olayda kimya öğrencisi genç Mahmut Can Kalkan’ın ailesine Ramazan şerbeti diye içirdiği siyanür ile gündeme bomba gibi düşmüştü siyanürle intihar vakası. Sonrasında ise aylar içerisinde pek çok kez peş peşe İstanbul’da ve Antalya’da siyanürle intihar vakaları yaşandı. Herkes olayların ekonomik boyutlarından bahsederek birtakım haberler yayınladı, yazdı, çizdi. Olayların psikolojik mi yoksa sosyo-ekonomik sebeplerden mi kaynaklandığı tartışıldı. İzmir’de ise uzmanlar olayların sebebini aile yapısındaki bozulma olarak açıkladı. Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş ve Uzman Psikolog Selin Tabak, son dönemde sayıları gittikçe artan aile içi toplu intihar vakalarını değerlendirdi. Yaşanan olayları inceleyen iki uzman da aynı görüşte birleşerek bozuk ve bağımlı aile yapısının kişileri intihara sürüklediğinin altını çizdi.
UÇURUM OLUŞTU
Sedat Baş, özellikle medyanın olayları yansıtma biçimine dikkat çekerek “Çıkan haberlerin pek çoğuna asıl soruna odaklanmadan sadece hükümeti karalama kampanyaları yürütülüyor. Bu karalama kampanyalarının hepsi bizi yüz yıl daha geriye götürüyor. Bu şekilde insanların gözünde ve bilinçaltlarında bir kodlama yaratılıyor. Haber içerisinde zehirli maddelerin nereden ve nasıl bulunduğuna, hangi şekilde kullanılarak öldürme yoluna gidildiğinden bahsetme yerine kişinin yaşadığı zorluklar ve hastalıklara da çok az değinilerek bu konularda benzer sorunları yaşayanlar için danışmanlığın ön plana çıkartılması gerekiyor” dedi. Selin tabak ise, aile yapısındaki bozulmalardan kaynaklı olarak bu olayların yaşandığını vurgulayarak “Birbirine bağımlı bir aile ilişkisi içinde olmak farklı, birbirine bağlı ve destekleyici bir ilişki içerisinde olmak çok farklı. Bağımlı aile yapısı içinde olan aile yapısıyla, modernleşen dünya arasında bir uçurum oluştu. Bu da insanları psikolojik bunalıma ve intihara sürükledi” diye konuştu.



HAYATTAN İNTİKAM ALMA DUYGUSU
Son dönemde Türkiye’de yaşanan aile içi intihar vakalarını değerlendiren ve İstanbul’daki 4 kardeşin intihar vakası üzerinden konuşan Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş, sorunun kaynağı ile ilgili şunları söyledi: “İntihar vakalarındaki ilk neden cinsiyet fark etmeksizin depresyondur. Depresyondan çıkılamadığı zaman sonuç buralara geliyor. Özellikle kadınlar çocuklarını kendi vücudundan bir parça olarak görüyor. Kendisi için dünya yaşanmaması gereken bir yer halini aldığı zaman çocuklarının da kendi kaderine ortak olduğunu düşündükleri için kendisi ile birlikte çocuklarını veya anne rolünü üstlendiği kardeşlerini de öldürebiliyor. Erkeklerde ise durum biraz daha farklı. Ülkemizde erkek çocukların yetiştirilme şekilleri günümüz değerleri ile uyuşmuyor. Aileye bağımlı yetiştirilen erkeklerde evlendikten sonra hayatlarını devam ettirememe, ekonomik anlamda zorluklar ve depresif ruh halinin üzerine bir de işsizlik eklenince dünya tamamen onlar için bitmiş oluyor. Ve dünyadan intikam alma duygusuyla soyunu bitirme adına çocuklarını ve eşini de kendisiyle beraber öldürerek hayattan kopuyorlar. Oysa artık kadınlar artık toplumun içerisinde varlar. Çalışma oranları giderek artıyor. Tüm yük tek kişinin omuzlarına kalmamalı. Sosyolojik anlamda baktığımız zaman her gelişen ülkede gelişme aşamasında birçok sorun ortaya çıkar. 1960’lı yıllarda Almanya’da kadın ayaklanmaları, intihar vakaları çok fazlaydı. Şu anda ise eşitliği savunan bir toplum var. Çünkü o gelişme aşamasında bu sorunları birçok toplumsal olayla çözdüler ve devlet o süreçte hukuku çok iyi bir şekilde işletti. Burada bizim ülkemizde asıl sorun bu.”
UYGULAMADA EKSİKLİKLER VAR
“Televizyonlara ve gazetelere baktığınız zaman ne görüyorsunuz? Güven duygusunu görebiliyor musunuz?” sorusuna da cevap veren Baş, “Evet ülkemizde yasalar var fakat uygulama konusunda eksiklikler var. Örneğin kadına şiddet uygulanıyor ama adam serbest bırakılıyor. Ya da son zamanlarda sıkça duyduğumuz imza karşılığında denetimli serbestlik diye bir şeyi ben ilk kez görüyorum. Hiçbir yaptırım, haktan mahrum bırakma gibi uygulamalar yok. Bu nedenle de medyada bunu izleyen kişi örnek alıyor. Burada medyanın etik değerleriyle çelişen bir durum söz konusu diyebiliriz. Düşüncelerimizi ve sosyal yapımızı değiştirmediğimiz sürece yasaklarla biz bu sorunları çözemeyiz. Yoksa bu durum daha da artacaktır. Çıkan haberlerin pek çoğunda asıl soruna odaklanmadan sadece hükümeti karalama kampanyaları yürütülüyor. Bu karalama kampanyalarının hepsi bizi yüz yıl daha geriye götürüyor. Bu şekilde insanların gözünde ve bilinçaltlarında bir kodlama yaratılıyor” dedi.
“MEDYA ARAŞTIRMALARI YAPILMALI”
Medyanın olayları yansıtma biçimine de değinen Sedat Baş, “Bu tür haberlerde olay anından görüntüler çok az kullanılmalı. Mümkünse kişinin hayattayken çekilmiş fotoğrafları kullanılmalı. Haber içerisinde zehirli maddelerin nereden ve nasıl bulunduğuna, hangi şekilde kullanılarak öldürme yoluna gidildiğinden bahsetmek yerine kişinin yaşadığı zorluklar ve hastalıklara da çok az değinilerek bu konularda benzer sorunları yaşayanlar için danışmanlığın ön plana çıkartılması gerekiyor. Bunlar yapılmadığı sürece biz daha çok kadına şiddet olayları ve intiharlar göreceğiz” şeklinde konuştu. “Karşılaştırmalı medya araştırmalarının yapılması taraftarıyım” diyen Baş, “Yurt dışında bu konuda medya nasıl işliyor, ülkemizde nasıl işliyor buna da bakmak lazım. Medyanın yapacağı eleştirilerle bir ülke ilerler. Ancak bizim ülkemizdeki tutum çok yanlış” ifadelerine yer verdi. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının artan intihar olaylarını ve etkilerini araştırma komisyonu kurmasına yönelik de konuşan Baş, “Üniversiteler halkın arasına girmediği sürece biz hep bu sorunlarla boğuşacağız. Sosyal bilimciler neden oturuyorlar, bu alandaki gençler neden alan çalışmaları yapmıyor? Devlet, üniversitelerin ortaya koyduğu araştırmalarla beslenir. Oysa burada bakanlık devreye girerek araştırıyor. Hayır, bunu üniversiteler araştırmalı. Sokak sokak gezerek bilgi toplayabilirler. Artık her şehirde birkaç tane üniversite var. Derinlemesine görüşmelerle insanlarla iletişim kurularak bilgiler edinilebilir. Ya da belediye ve muhtarlıklar bir organizasyon kurarak buna müdahil olabilirler. İntihar vakaları yaşanmadan önce biz bu insanlara ulaşmalıyız” diye belirtti.
“HAYAL HAYATA BAĞLAR”
En büyük sorunlardan bir tanesinin de empati yeteneksizliği olduğunun altını çizen Baş, “Bu beyin araştırmaları sonucunda kanıtlanmıştır. Çocuklarımızı empati yoksunu olarak yetiştiriyoruz. Kız çocuklarına yaptığımız gibi erkeklerin duygularına odaklanmıyoruz. ‘Aman o erkektir’ deyip geçiyoruz. Bu da çok büyük bir yanlış. Toplum olarak hayal kuramıyoruz. Bir insanı hayata bağlayan şey hayaldir. Hayat bir hayal sürecidir. İntihar vakalarının yaşandığı insanların birçoğunda hayal kurabilecek etkenler mevcut değil. İnsanların gözünde şiddeti yücelten ve normalleştiren oyunlar ve kitaplara dikkat edilmesi gerekiyor. Bir de son olarak toplum olarak en çok ihtiyacımız olan şey enerjik bir pedagoji ile şiddete ve ölümlere karşı toplumun aktif çalışmasıdır. Filozof Immanuel Kant, bu konuda ‘Canlı, eğitimle insan olur’ demiş. Mutlaka pedagoji ülkemize geri gelmelidir” sözlerini kullandı.
HAYATINIZIN MERKEZİNDE KENDİNİZ OLSUN
Uzman Psikolog Selin Tabak ise aile yapısındaki bozulma ile birlikte bu durumların yaşandığını kaydederek, “Birbirine bağımlı bir aile ilişkisi içinde olmak farklı, birbirine bağlı ve destekleyici bir ilişki içerisinde olmak farklı. Bağımlı aile yapısı içinde olan aile yapısıyla modernleşen dünya arasında bir uçurum oluşuyor. Bağımlı ilişki derken şunu anlatmaya çalışıyorum. Evdeki figürlerin sanki birbirleri olmadan yaşayamayacakları yapışık bir ilişki sisteminden bahsediyorum. Aslında bizler bu durumu eşimizle olan ilişkilerimize de taşıyoruz. O kişiyi hemen hayatımızın merkezine koyuyoruz ve ideallerimizden vazgeçerek başka bir şey yapmıyor hale geliyoruz. Başkaları ile görüşmeyi bile kesebiliyoruz. Oysa hayatımızın merkezinde kendimiz var olmalıyız. İntihar vakalarının yaşandığı ailelere baktığımızda ise aile içindeki rollerin net olmaması durumu ile karşı karşıya kalıyoruz. Aile içerisinde çok basit gibi görünen bazı şeyler bizleri kimlik bunalımına ve buhrana sürükleyebiliyor. Bunlardan bir tanesi de aile içindeki hiyerarşinin dağılmış olmasıdır. Bu ne demek diye soracak olursanız ise; anne, anne gibi değil baba, baba gibi değil. Ya da kardeşlerden biri anne veya baba gibi davranıyor ve birbirinin açığını kapatarak rol üstlenmeye çalışıyor. Böyle olduğu zaman kişinin bu rollerden bağımsızlaşarak kendi gerçekliğini bulması mümkün hale gelmiyor” diye ifade etti.



“UZVUNUZ GİBİ GÖRMEYİN”
Toplumumuza baktığımızda anne babada çocukları rehberlik edip güçlendirerek ileriye atmak, kendi hayatına yollamak yerine tam terinse kendine bağımlı hale getirme durumunun var olduğunu söyleyen Selin Tabak, “Örneğin Türk toplumunda şu var; çocuk evleniyor annesi adamın karısını kıskanıyor. Ya da çocuğun bireyselleşme süreçlerini başka şekillerde örseliyor. Fakat bunun farkında değil ve kötü niyetle yapmıyor. Bu biraz da kadınların güçsüzleşmesinden ve yalnızlaşmasından kaynaklanıyor. Hal böyle olunca yalnız kalan kadın çocuklarına yapışık oluyor. Çocuklar da onu memnun eden konuma geliyor. Böyle bir durumda anne vefat edince eğer fazla sayıda kardeşlerse kardeşlerden biri anne rolünü üstleniyor. Bu yüzden ne kendi hayatını yaşayabiliyor ne de diğerlerine yetebiliyor. Çünkü bu çok ağır bir sorumluluktur. Bu şekilde yıllar geçtikçe bu rolü üstlenen kişi hem bir gitme isteği duyuyor hem de suçluluk duygusu artıyor. Çünkü bilinç dışında eğer kendisine bir şey olursa diğerlerinin de yaşayamayacağını düşünüyor. Dışarıdan da yardım alamıyor. Bu da devletin bu tür ailelere ulaşamadığını gösteriyor. Çünkü aileler kimden destek alacaklarını da bilmiyorlar. Utanç duygusunu aşamıyorsak, başkalarına muhtaç olmaktan korkuyorsak suç işlemeye meyilli hale geliyoruz. Utanç duygusu bizlerin en çok önemsediği duygulardan biri ve baş edilmesi en zor duygulardan biridir. Bu tedavi ile çözülmezse suça, ağır depresyona ve intihara sürükleyebilir” ifadelerini kullandı.
DURUMLARIN DEĞİŞMESİ LAZIM
“Değişen dünyada bizim kültürümüzdeki bu kapalılık, bağımlı ilişki ve ebeveynlere ebeveynlik yapan çocukların olması gibi durumların değişmesi lazım” diye konuşan Tabak, “Örneğin Antalya’daki siyanürlü intihar vakasına baktığımızda baba çocuğunu ve eşini kendisine bağımlı olarak görüyor olabilir. Sanki ona bir şey olursa diğerlerine de bir şey olacakmış gibi düşünerek yanında götürme isteği duyuyor. Karşımızdaki insanı bir uzvumuz gibi görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Bir de kültürümüzde görmezden gelme durumu da çok fazla yayıldı. İntiharların sebeplerinin sadece ekonomik sorunlar olduğunu düşünmüyorum ben. Toplumda bir güvensizlik, aşırı güçlenme çabası, yozlaşma ve görmezden gelme var. Bu kişilerin içinde bulunduğu durumu iş arkadaşları, yakın çevresi hiç mi fark etmedi? Nezaket kültürü burada önem taşıyor. Bir toplumda suçlar arttığı zaman insanlarda güvensizlik artar, adalet yerini bulmadığı zaman paranoyaklık artar. Kendi adaletini sağlama çabası ve bunun için de maddi olarak güçlenme çabası artar. Bunlar bizi birbirimizden koparan ve tahammülsüzleştiren psikolojik rahatsızlıklara iten şeyler” dedi.
“HAYATI KANDIRAMAYIZ”
Selin Tabak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz hayatı kandıramayız ‘Ben kardeşlerimin annesiyim’ dediğimizde gerçekte aslında böyle bir şey yok. Hayat bunu kabul etmiyor. Doğan ne ise onu yaşa ve ileriye git istiyor. Biz doğaya karşı gelerek karşımızdaki insanın kanadını kesip kendimize bağımlı hale getirdiğimizde işler çok ters gidiyor. Sen ailendeki ya da yakın çevrendeki bir tuhaflığı fark etmeli ve buna müdahale edebilmelisin. Küçük şeyler bizleri daima en kötü noktaya götüren şeylerdir. Giderek bireyselleşen dünyada sen dışarıya izole olursan bunun içinde ensest ilişki de görürsün, intihar da görürsün, kendine zarar veren her türlü davranışı da görürsün. Artık bazı şeyler değişmeli.”
Bu konuda araştırma komisyonu kurulması hakkında da düşüncelerini dile getiren Tabak, “Bu tip kapalı ve bağımlı ailelerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Toplumdan izole olarak yalnızlaşan kişi ya birtakım tarikatlara üye olmaya başlıyor ya da internet dünyasına yöneliyor ve internet dünyasında yalnızlığını daha da pekiştirecek şeylerin içerisinde kaybolabiliyor. Sosyal izolasyonu olan kişilerin fark edilerek bu kişilerin günlük hayatında neler yaptığının incelenmesi gerekiyor. Bunların üzerine gidilmeli” diyerek sözlerine son verdi.