Endüstri 4.0 treni de kaçıyor

Bilişim-teknoloji üretimi ve yönetim danışmanlık firması Enfotek’in Genel Müdürü Tamtürk, 2009-2019 arası dijital dönüşüm olan endüstri 2.0 ve 3.0’ı kaçıran sanayi firmalarının günümüzde iflas ve konkordato ilan ettiğini söyledi. Tamtürk, “Sanayicimiz bunun farkında olmalıdır” dedi

  • Oluşturulma Tarihi : 08.11.2019 07:56
  • Güncelleme Tarihi : 08.11.2019 07:56
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Endüstri 4.0 treni de kaçıyor haberinin görseli

NURETTİN BAKİ-RÖPORTAJ
Ekosisteminde 100 civarında müşterisi ve 3 bini aşkın profesyonel kullanıcısı olan Enfotek; geçmişten aldığı güçle bugün de dijitalleşmek veya altyapısını teknolojiyle güçlendirmek isteyen firmaların tercih ettiği ERP ve yazılım çözümleri firması. Ana prensibi müşterileri ile güvene dayalı bir iş ortaklığı kurmak, verimli ve sistemli çalışma ile müşterilerinde büyümenin önünü açmak olan Enfotek, 1998 yılından beri başta tekstil sektörü olmak üzere sanayi, inşaat gibi sektörlere de ürettiği projelerle, ERP yazılımlarını Dokuz Eylül Üniversitesi Teknopark’ta geliştiriyor. Biz de Enfotek Genel Müdürü Tuğrul Tamtürk ile Türk firmaların dijitalleşme sürecini, firmaların yönetim danışmanlığı, insan kaynakları eğitimi, dünyayı yeni baştan değiştiren yazılım sektörünü, Endüstri 4.0, sanayi gelişimini hızlandıran eğitim sistemlerini, ilkokullarda verilen kodlama dersi gibi birçok konuyu konuştuk. Sanayi firmalarının 2009-2019 yılları arasındaki 10 yıllık sanayi değişimini ve dönüşümünü kaçırdığını söyleyen Tamtürk, bunun sonucunda firmaların 2018 krizini yaşadığını vurguladı. Sanayi firmalarının dijital altyapılarının eksikliklerine dikkat çeken Tamtürk, Endüstri 2.0 ve 3.0’ı pas geçen firmaların iflas ve konkordato ilan ettiklerini dile getirdi.



DİJİTALLEŞME MALİYETİ ÖNEMSENMİYOR
Tuğrul Bey öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Tekstil yüksek mühendisiyim. 1992 yılında Ege Üniversitesinden lisans mezunu olurken, 1995 yılında da aynı okuldan yüksek lisans mezunu oldum. 1992 ile 1998 yılları arasında sanayide çalıştım. Sektörde çalışırken hem danışmanlarla ve kaliteli firmalarla çalışma fırsatım oldu hem de yeni şeyler öğrendim. Toplam kalite yönetimi üzerine yüksek lisans yaptım. Bu; Türkiye’de ilk yapılan toplam kalite yönetimi yüksek lisansından bir tanesi. Dolayısıyla işletmelerdeki problemleri daha yakından tanıma fırsatım oldu. Aynı zamanda yazılım ve bilgisayarla da çok yakından ilgiliydim. Öyle bir noktaya geldi ki manüel olarak süreçleri yönetemediğimizi fark ettim. Ben o noktada yazılımı bir araç olarak görerek sipariş alımından fiyatlamasına oradan planlamaya, planlamadan üretime, üretimden stoklara derken oturmuş bu süreci yazmışım. İlk versiyonsuz EDS de yazmıştım. Ondan sonra 1998 yılında bu işi profesyonel olarak yapmaya karar verdim. Yaşamımın yarısını EDS’ye adadım.
Enfotek firmasının kuruluş sürecinden bahsedebilir misiniz?
1998 yılından 2003 yılına kadar bir ortaklıkla hareket ettik. 2003 yılında yeni bir ortaklık düzeni kurduk. Ve Enfotek firması o gün kuruldu. Sürece 2003 yılından bugüne kadar da Enfotek firması olarak devam ediyoruz. Teknopark girişimimiz de 2003 yılında başladı. Bu tarihten beri Teknopark projeleri yapıyoruz. Teknopark proje konumuz aslında hızlı yazılım geliştirme, yani ‘dijitalleşme sürecinin nasıl minimum maliyette yaparız?’ şeklinde gelişti. Bu çok önemli ve teknik bir konu halde Türkiye’de yeterince ele alınmıyor. Biz bu konuyu ele alıp, kendi çözümlerimizi daha hızlı geliştirmeye başladıkça piyasada yayıldık.
FİRMALARI BİRBİRİNE BAĞLIYORUZ
Enfotek yazılım firması olarak neler yapıyorsunuz? EDS’yi de kısaca açar mısınız?
Çağımız iletişim çağı. İletişim aslında her şeyi belirliyor. Firmaların içerisindeki iletişim çok önemli, bu konuda sıkıntıları var. Profesyonel firmaların içerde tuttukları bilginin formatsız olması sıkıntıların temel sebebi. Enfotek olarak, firmaların kendi içindeki çalışanlarını birbirleriyle bağlıyoruz sonra farklı yerlerde bulunan firmaları birbirine bağlıyoruz. Bunun da en doğru yöntemi dijitalleşme ile oluyor. Bu arada diyalog problemleri, bilgi eksikleri, organizasyon boşlukları varsa bunları da tespit ediyoruz. Bu şekilde aslında bir yönetim danışmanlığı da yapıyoruz. İnancımız sadece yazılım olarak bir kurumsal çözüm oluşması mümkün olmaması yönünde. Yaptığımız iş, firmaların ihtiyaçlarını tespit edip danışmanlıktan dijitalleşmeye kadar tüm süreçlerde mesleki uzmanlık alanlarında sistem kurulumu ve firmanın performansını yükseltici çalışmalar yapmak.
FİRMALARIN DİJİTAL EKSİKLİKLERİ ÇOK
Peki, ülkemizdeki firmaların alt yapısı dijital dönüşüme müsait mi?
Genelde firmaların alt yapısı dijital dönüşüme müsait olmuyor. Hem donanım olarak hem de insan kaynaklarında eksiklikleri oluyor. Bizimle çalışmaya niyet etmiş bir firma, kararlı bir firma demektir. ERP yatırımı yaparken de belli bir donanım güncellemesi yapılıyor. 20 senedir İzmir’de donanım firmalarını epey şaşırtmışızdır. Bazı firmaların donanımsal altyapılarında birçok dijital eksikleri vardı. Bununla ilgili firmaları standart hale yükseltiyoruz. Arkasında insan kaynaklarıyla ilgili eğitim yapıyoruz. Yani yaptığımız iş yazılım öğretmek gibi görülse de öğrettiğimiz yazılım mesleki yazılım ya da uzman yazılımı olduğu için satın alma işini iyileştiriyoruz. Bu yöntemleri de mesleki bilgileri de paylaşıyoruz. Bu sırada da müşteriden de birçok soru, sorun ve öneri geliyor. Bunları da bir sistem içerisinde harmanlayıp çözüm yelpazesine katıyoruz. Bu şekilde her yeni firmada sistem daha hazır hale geliyor. Daha kısa zamanda çözüm bulunmuş oluyor.
2018 KRİZİNİN SEBEBİ DÖNÜŞEMEMEK
Tuğrul Bey, sizce de dünyanın geleceği yazılımda mı?
Öncelikle bunu düzeltmek istiyorum gelecek yazılımda değil yazılım bugünde. Çağımız yazılım çağı. Yazılım geldi geçti bile. Gelecek yazılımda söylemi aslında bizim durumumuzu anlatıyor. Biz o kadar geri kaldık ki hala yazılıma önümüzdeki bir süreçmiş gibi bakıyoruz.
Firmaların son dönemde yaşanan konkordato ve iflas ilanlarını neyle açıklayabiliriz?
Biz 2009-2019 yılları arasındaki 10 yıllık sanayi dönüşümünü kaçırdık. Kriz de bundan dolayı çıktı. Dönüşümü sağlayamazsanız ne olur? Para bolluğu olduğu bir dönemde sanayici kolay para buldu. Yatırımlarını hemen bol para politikası ile yaptı. Ama bu sırada yönetim mekanizmalarını ve dijitalleşme sürecini geliştiremedi. 2018’de para sıkışmaya başladığı anda da konkordatolar ve iflaslar geldi. Makro ekonomik programlar önemlidir sanayiyi etkiler ama özellikle 2018 yılındaki krizin sebebi devlet değil. “Devletin hatalı politikaları yüzünden” demeye çok alışmışız, ancak bu dönemdeki krizlerin sebebi devlet değil. Sanayici de bir yandan haklı, çünkü dünya çok hızlı bir şekilde değişim ve dönüşüm sürecine girdi. Ama sanayiciler kendi alt yapısını değiştirme ile ilgili o 10 yıllık süreci değiştirmeden harcadı ve şu anda bunun krizini yaşıyor.
KRİZ DÖNEMİNDE BÜYÜDÜLER
Bu süreçte sizin altyapılarınızı kullanarak ayakta kalan firmalar var mı?
Son 20 yıl içersinde dijitalleşme sürecini bizimle sağlayan firmalar var. Endüstri 2.0’dan Endüstri 3.0’a geçirdiğimiz firmalar var. Bu firmalar kriz dönemlerinde büyüyorlar. Endüstri 3.0’a geçemeyen firmalar altyapı yetersizlikleri nedeniyle batarken, piyasada yeni bir alan doğuyor. Dayanıklı, dönüşüme adapte olmuş, kendini daha iyi yöneten, daha verimli çalışabilen firmalar bu boşluğu doldurarak büyüyor. 20 sene önce birlikte çalışmaya başladığımız ve 8-10 milyon dolar ihracat yapan firmalar; 2018 yılı rakamlarıyla bugün 100-150-195 milyon dolar ihracatlara kadar geldi. Bu bir tesadüf değil ama bu totalin yüzde 1-2’sini temsil ediyor. Bunları gördüğümüz için bütün danışmanlara ve hatta devletle yaptığımız çalıştay toplantılarında ifade ediyoruz. Tüm sanayici birliklerine diyoruz ki “Artık zararın neresinden dönersek kardır. Bu iş modeli olarak kullanılmalıdır”. Dijitalleşme de ancak uzman ERP sistemleriyle (Yazılım Sistemleri) mümkündür.
ERP nedir, bunu biraz açar mısınız?
Uzman ERP ve genel ERP diye bir tanım yapıyoruz. Genel ERP, firmalara kendi yazılımlarını yaptırmayı hedefliyor. 20 yıllık deneyimli firmalarda bile yeni çözüm ihtiyaçları ortaya çıkıyor, zaman değişiyor. Yeni dijitalleşme sürekli olarak uzman ekipler tarafından yapılması gereken bir işken bunu firmaların sırtına yükleyen genel ERP’ler aslında bu dijital dönüşümü engelleyen firmalar haline geldiler. Yani genel ERP’ler, ERP’nin olmamasının temel sebebi oldu. Çünkü milyonlarca dolar yatırım yapan büyük firmalar var. Yani yazılımcı sadece kodlamayı bilen kişidir, mimariyi bilen kişi değildir. Algoritmayı yaratmak ayrı bir konudur. Herhangi bir mesleki alanda çözüm üretmek ayrı bir konudur. Bununla iç içe geçmiş birçok uzmanlık disiplini beraber çalışmasını gerektirir.
KODLAMA DERSİ GEREKSİZ
İlkokullarda kodlama dersinin verilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Kodlama dersi, sadece mantık geliştirmeye yarıyor. Kimse yazılımcı olmak zorunda değil. 20 yıllık sürecimizde çevik programlama teknikleri üzerinde teknoparkta çalıştık. Amacımız yazılımcıyı ortadan kaldırmak, daha fazla yazılımcı almak değil. Yapay zeka sistemleri geliştikçe yazılımcıya ihtiyaç kalmayacak. Endüstri 4.0’da robotlar işin içine girerek insanları da devreden çıkartacaklar. Beklenti, 50-100 sene gibi süre içerisinde insanlar da entelektüel seviye ve yaşam standartları olarak çok iyi bir noktaya gelmesi. Beş senede endüstri 4.0’a sağlıklı geçer diye düşünülürse bu tamamen zorlama ve bir sosyal krize sebep olur ki yapılacağını da düşünmüyorum, öyle de bir teknoloji yok. Birçok alanda hala insan etkin.
Eğitim 4.0 hakkında neler söylemek istersiniz?
Eğitim şart diye bir söylem var. Eğitim ama hangi eğitim, ne eğitimi? Sınırsız bir bilgi içerisinde, kişileri verimli hale getirecek bilgi hangi bilgidir? Bunu çok iyi özümsemek lazım. Üretime yönelik iş modelleri kurulmadan o iş modellerinin neye ihtiyacı olduğunu hangi tür bilgilere hangi tür çalışan yapılısına ihtiyacı olduğu bilinmeden biz gerçek anlamda bir eğitim veremeyiz.
Ülkemizin teknoloji ile olan imtihanını nasıl değerlendirirsiniz?
Teknoloji bilimin makine tarafına hitap ediyor, teknolojiyi transfer etmeye çalışıyoruz. Bunun için teknolojinin altındaki know-how (teknik bilgi) biliyor olmamız lazım. Bilimi, bilgi ve deneyim hücresini, özünü biliyor olmamız lazım. Biz bunu bilmeden sadece makineleri alarak aslında o teknolojiye sahip olmuyoruz. Teknolojinin kullanıcısı haline geliyoruz. Bilime sahip olduğumuzda yeni bilgiler geliştirebiliriz. Biz bilim sahibi olduğumuzu düşünerek çok büyük bir yanılgıya kapılıyoruz.
Yazılımlarınızın patentini alabiliyor musunuz?
Türkiye’de ciddi bir şekilde fikir haklarının korunumu, ticari sırın korunumu ile ilgili sıkıntılar var. Ülkemizde yazılımlar maalesef patent alamıyor. Yıllardır uğraştığım yazılımın patentini alamıyorum. Bu durum, teknolojinin ve bilimin gelişmesine engel oluyor, çünkü fikir hakkı olan insanlar fikirlerinden kazanç elde edip daha fazla yatırım yapıp teknik bilgiler geliştirememişlerdir. Kopyacılık zihniyeti son derece yaygın. Yazılım sektöründe de durum böyle. Maalesef hak talep edemiyoruz.
Yerli ve milli yazılım deneyimleri bakımından Enfotek’in yeri nedir?
Hem sanayi vergisi hem de yerli ve milli belgesi olan bir bilişim firmasıyız. Türkiye’nin teknopark projelerinin aşağı yukarı 20 yıllık bir geçmişi var. İzmir’de ilk kurulan teknoparktan itibaren 16 senedir teknoparkta bilfiil çalışan, yüzde yüz yerli mühendis çalıştıran bir firmayız. Kodların tamamını biz kendimiz yazıyoruz. En alt seviye kodlamalar dahi burada kendi bünyemizde üretildi. Bize bir problem geldiğinde, en derin detayına kadar inceleyip problemi çözebilecek teknoloji ve bilgi birikimine sahibiz.
Yazılımınızın ihracatını yapıyor musunuz?
Dört ülkenin Türkiye’deki iştiraklerine satış yaptık. Öncelikle yurtdışı için bir network gerekiyor. Yurtdışında farklı ülkelerde Portekiz, Sri Lanka gibi ülkelerde müşterilerimizin ofis açtığı yabancı çalışan bulundurduğu yerlerde de yabancı dil desteği ile ürünlerimiz çalıştı. Ama network eksikliği ve bunun için çok daha büyük bir yatırım gerekmesi nedeniyle yurtdışı pazarlama anlamında henüz daha adım atamadık. 
ÖĞRENCİLER DONANIMSIZ
Başta sanayi sektörü olmak üzere diğer farklı sektörlerdeki en büyük problem sizce nedir?
Ülkemizde şu anda sanayi sektörünün çok ciddi donanımlı eleman problemi var. Bu problem için elle tutulur bir tedbir alınmış değil. Üniversitelerde ve meslek yüksek okulları gibi alanlarda çok ciddi tedbirlerin alınmadığını görüyoruz.
İnsan kaynağında yaşanan en büyük problem olarak neyi görüyorsunuz?
Sektör, donanımlı iş gücü üniversitelerden çıkmadığının farkında. ve bunun için bir şey yapılmalı. Üniversitelerden her şeyi bekleyemeyiz. Üniversiteler temel seviyede eğitim veren kurumlar. Mesleki eğitim oryantasyon programları alanında da firmalar bu desteği de vermediği için öğrenciler ustaların, alaylı kesimin yanında böyle bir yerde harcanıyorlar. Buradaki temel soruna dönersek dijitalleşme süreçlerinin olmamasından, belgelendirme süreçlerini yapmamasından kaynaklı olduğunu görüyoruz. Dönüp dolaşıyoruz birçok şey dijitalleşmeye dayanıyor.
KUTU…KUTU…
TARIM DEĞİL TOPRAK ÜLKESİYİZ
Tarım ülkesi olduğumuz için mi teknoloji ve sanayiye yeterince yatırım yapamadık?
Öncelikle şunu düzeltmek istiyorum. Biz ülke olarak tarım ülkesi de olamadık. Biz toprak sahibi ülke olduk. Japonya’nın iki katı kadar yüz ölçümüne sahibiz yaşam alanı olarak 8 kat yaşam alanına sahibiz nüfus olarak oranladığımızda onlara göre daha azız ama Japonya yine kendi karnı doyuracak üretimi yapabiliyor. O kadar az toprakla. Biz hala tarım ülkesiyiz diyoruz ama tarımı yapabilen bir ülke değiliz.
Tarımı ve teknolojiyi entegre ederek tarımda istediğimiz rakamları yakalayabilir miyiz?
Elbette. Toprak tarımı ortadan kalkıyor. Dünyada bunun örnekleri var. Kapalı tarım yapılabilir. Bu şekilde toprak tarımına göre 8-10 kat daha fazla verim alınıyor. Bu astronomik bir şey.