“Her şiirin bütünsel anlamı Ve öyküsü olmalıdır”

Yazar Ali Şeker ile edebiyat, şiir ve kitapları üzerine konuştuk. Şeker, ‘Her Dağın Rüzgarı Kendi Sesinden Islık Çalar’ geliştirilmiş kitabı ile 3.baskını yaptı. Ayrıca yazara ait Türkçe, Kürtçe ve Zazaca  dillerde eserler bulunuyor


  • Oluşturulma Tarihi : 17.09.2020 07:56
  • Güncelleme Tarihi : 17.09.2020 07:56
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Her şiirin bütünsel anlamı Ve öyküsü olmalıdır” haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Muş’un Varto İlçesinde doğan, yaşamını İzmir’de sürdüren Yazar-Şair Ali Şeker yazıyla olan öyküsünü anlattı. 1980’den beri şiir yazmayı sürdüren Şeker’in eserlerine birçok sanat-edebiyat dergilerinde yer verildi. Şiir dışında farklı türlerde de yazılara imza atan Yazar, ‘Her Dağın Rüzgarı Kendi Sesinden Islık Çalar’ geliştirilmiş kitabı ile 3’üncü baskısını yaptı. Yaşamının büyük bir bölümünü şiire ayıran Şeker, Türkçe, Kürtçe ve Zazaca dillerde eserler yazdı. Yazar son olarak ‘Bıçak Kesiği Işık Demeti’ ile karşımıza çıktı.



Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1959 yılında Muş'un Varto ilçesinin Acarkent köyünde dünyaya gözlerimi açmışım. 1966 Varto depreminden birkaç ay sonra, yatılı bölge okuluna gitme serüvenim diğer köylerdeki yaşıtım olan çocuklarla birlikte başlıyor. Benim için bu ilk başlangıç noktası, ilkokul ve ortaokul sürecini de kapsayan bir zaman dilimi. 1978‘de Varto lisesi edebiyat bölümünden mezun oldum. Lise yıllarımda yaz tatili dönemlerini, büyük çoğunlukla İstanbul ve İzmir‘de çalışarak geçirirdim. Bu çerçevede kent kültürü beynimin bir köşesine kazınmıştı, eni sonu bu kentlerden birine taşınma düşüncesi bende ağır basmış olacak ki, ailemi de ağabeyimle birlikte ikna edip İzmir‘e taşınmış olduk. Bir ara Türk sinemasında ve Tv dizilerinde oyunculuk yaptım. 1980‘ den beri şiir yazıyorum. Şiirlerim çeşitli sanat - edebiyat dergilerinde yayımlandı.  Bir ara ayda bir yayın yapan, Dersim gazete‘sine iki seneye yakın ana dilimde makale ve fıkralar yazdım. Yayımlanmış dokuz şiir kitabım, bir de müzisyen Hasan Karakaya ‘ yla, şiir ve türkü ortak albüm çalışmam vardır. Kırk iki senedir İzmir ‘ de yaşamayı sürdürüyorum.



Yazıya olan ilgi ve alakanız nasıl gelişti?
Bizim zamanımızda yatılı bölge okulların da serbest çalışma dediğimiz gece etütleri vardı. İşte o etütlerde isteyen öğrenci ister kitap okur, isterse resim çalışması yapardı veya başka bir birimde keman, gitar çalma becerilerini geliştirirdi. Bense ortaokuldayken resim yapmaya karşı özel bir yeteneğim ve görsel sanatlara karşıda bir eğilim içerisindeydim. Daha sonraki süreçte yollarımız sinemayla beş senelik zaman diliminde bir ara kesişecekti. Adeta toplumsal yaşamın bir noktadan sonra duraksadığı bir dönemde, çok uzun süreli olmasa da, Yeşilçam sokağında kendimi figürasyon işlerinde buldum. Kısa kısa film sahnelerde yer almaya başladım. İşte bu sinema günlerinde, sinema oyunculuğundan arta kalan geniş zaman diliminde, yavaş yavaş resim yapmaya olan tutkum yerini şarkı sözlerine yakın, adına şiir diyemeyeceğimiz dizelere bıraktı. On iki Eylül ‘ ün o karanlık iç karartan atmosferin de, kendimi demokratik kitle örgütleri içerisinde buldum. Bu arada düşünsel olarak kendimi evrensel sol değerlere daha yakın bulduğumu ifade etmek istiyordum. Daha sonraları bende saklı olan, git gide toplumsal bir perspektif içerisinde şiirler yazmaya başladım. Yani kısacası toplumcu gerçekçi bir damar üzerine oturtmaya çalıştığım şiirler kendini yavaş yavaş ele vermeye başlamıştı. O zamanlar dostluklarında henüz değerini kaybetmediği dost meclislerinde yeri geldiği zaman, şiirsel bir dille çoğu kez şiirler seslendirirdim. İşte bu çerçeve içerisinde doğaçlama gelişen söyleşilerde, dostlarımdan çoğu kez tenkitler aldım. Ali arkadaş bu şiirlerinizi neden kitaplaştırmıyorsunuz, sorularına muhatap kaldım?  Bu güzel eleştirilerden sonra kitap yayımlama düşüncesi bende gelişti. Tabi ki çok uzun yıllar sonra bu isteğim gerçekleşmiş olacaktı. Yazıyla olan hikayem iki bin ikiye kadar hiç kesintiye uğramadan devam etti. Bu yazmış olduğum şiirleri bir kitap dosyasında toplayıp yayımlamak aklımın ucundan geçmemişti. Bu arada son kitap çalışmam olan, “Bıçak Kesiği Işık Demeti “ isimli kitabımın kapak çalışması benim yıllar önce çizmiş olduğum bir resim portresidir.
Ağırlıklı olarak şiir türünde yazıyorsunuz. Kendinizi ifade etmenizde neden şiiri tercih ettiniz?
Evet, yayımlanmış eserlere baktığımız zaman böyle bir öngörü kendini ele veriyor. İki bin on beş yıllından sonra Online sistem üzerinden yayın yapan, edebiyat ve sanat sitelerinin benimde dahil olduğum, bu sitelerde konu başlıklı dosya konuları hakkında denemeler yazmaya başladım. Bu denemeleri yazarken de, deneme yazıları içerisinde şiirsel anekdotların daha çok öne çıktığını sezinledim. Zaten benim en son kitap çalışmam olan,  “Bıçak Kesiği Işık Demeti “ isimli kitabım şiir ve denemelerden oluşuyor. Birkaç tane uzun soluklu şiirler dışında kalanlar ise biraz önce bahis konusu olan şiirsel anekdot ve demeleri kapsayan takriben yüz doksan üç sayfalık bir çalışma.
Şiir konusunda konuştuğumuz bir takım şairlere telefonda yaptığımız görüşmede eleştirileriniz olmuştu. Şiirlerin gerçek şiir olmadığını, ruh taşımadığını ifade etmiştiniz. Size göre şiir nasıl olmalı?
Bu sorunuza çok kısa anlaşılabilir birkaç cümleyle açmak istiyorum. Tahmin edersem telefondaki konuşmamıza konu olan şey, her şiir yazan şahsiyetlerin şair olarak ifade edilmesinin yanlış bir tanım olduğunu belirtmek istemiştim. Dolayısıyla biz yazın – düşün insanına düşen görev, var olan renkleri azaltmak yerine renk ve sesler çeşitliliğini çoğaltmaktır. Tabii ki yazıya nokta konulmayacağına göre, edebiyat türleri arasında şiirde kendine haklı olarak bir yer bulacaktır diye düşünüyorum. her şairin kafasındaki şiir tanımı farklılıklar arz edebilir. Benim içinse yazılan her şiirin bütünsel bir anlamı ve öyküsü olmalıdır.
Şiir dışında başka türde yazılarınız var mı?
Evet, şiir dışında düzyazı türlerinden konu başlıklı denemeler ve günlük yazılar dediğimiz fıkra türünde yazılar yazıyorum. Özellikle Şubat ayından bu güne değin on dört tane genel geçer konuları kapsayan deneme yazılarını yazdım… Galiba bunların içerisinde altı tanesi de Corona virüsle ilgili günlük fıkra yazıları diyebilirim. Ana dilimde “ Kirmanckî – Zazakî – Dimilî “ yayımlanmış iki tane şiir kitabım ve yayımlanmamış öykü ve deneme yazılarım mevcuttur…
Ali Şeker’e ait eserler
‘Yayınlarımız İçin Yürü’ (2002 Etki Yayınları), ‘Çocuğa Ağıt’ (2004 Etki Yayınları), ‘Parmak Çocuğun Tahta Bacağı’ (2006 Etki Yayınları),  Dengbej (Hasan Karakaya ile birlikte Yeter Artık Sonbahar – Kürt Bir Çocuk – Tîjî ya şodirî eşto bonan ser şiir ve türkü ortak albüm çalışması), ‘Lilik’ (Gözbebeği) Kırmancki-Zazaki Hayleme ‘Kilama Vayi’ (2011 Ruba Ofiset Maatbacılık), ‘Her Dağın Rüzgarı Kendi Sesinden Islık Çalar’ (2012 İleri Kitabevi), Kirmancki-Zazaki Dimili ‘Sisperike’ (2016 Na Kitabevi), ‘Bıçak Kesiği Işık Demeti’ (2018 Kil Yayınları), ‘Her Dağın Rüzgarı Kendi Sesinden Islık Çalar’ (2018 Cinius Yayınları, 3.baskı)
Ali Şeker’e ait anektot: “ Bizim ütopyalarımızla, güneşe bakanlar tanır bizi. Ah, birde ellerimiz güneşe dokunabilse! Ne yarınlar, verimsiz bir ağaçta çiçeğe durur. Değişmenin sonsuz olduğu bu evrende yaşamak daha da güzelleşir… “