Öğrenemeyen çocuk yoktur

Eğitimde temel problemin kendi kendine yeten bireyler yetiştirememek olduğunu ve velilerin aşırı korumacı davranarak çocukların gelişimine engel olduklarını belirten Mehmet Seniye İlköğretm Okul Müdürü Mehmet Torun, eğitimde sadece akademik başarıya odaklanmanın bireyin insan ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 18.05.2015 07:16
  • Güncelleme Tarihi : 18.05.2015 07:16
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Öğrenemeyen çocuk yoktur  haberinin görseli

NİLGÜN TAZE 

Mehmet Seniye İlköğretm Okul Müdürü Mehmet Torun gelişmiş ülkelerde her yaş kesiminin okuma alışkanlığına sahip olduğuna ve küçük yaşlarda bu alışkanlığın edinilmesi gerektiğine dikkat çekerek toplumun kanayan yarasının okumamak olduğunu söyledi. Yurt dışında kullanılan çok yönlü eğitimin Türkiye'de uygulanmasında zorluk çekildiğini ve toplumun değişimi kabul etmekte inatçı davrandığını ifade eden Torun, "26 yıldır eğitim hayatının içindeyim ve uzun yıllar Ankara’da çalıştım. Asıl idealim müfettiş olmaktı ancak üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Gazi Üniversitesi’nde hem öğretmenlik yaparak hem de okuyarak 1996 yılında öğrenim hayatımı tamamladım. Türkiye Cumhuriyeti Lion Başkonsolosluğu Eğitim ataşeliği nezdinde Fransa’da 6 yıl görev yaptım. Bu süreç içerisinde Avrupa’nın eğitim sistemini ve eğitime olan bakış açılarını yakından tanıma fırsatım oldu. Takdir edilir ki eğitimde metot çok önemlidir. Üniversitede öğretmenlerimiz her zaman bize şu gerçeği hatırlatırlardı. Öğrenemeyen çocuk yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır. Bu sözün özünde çocuğa ulaşmakta metot ve teknikleri bilmenin gerekliliği yatar. Çocuğa bilgiyi doğru aktarmanın yollarını okullarımızda uygulamamız gerekiyor. Fransa’dan döndükten sonra Avrupa’daki eğitime olan bakış açısını ülkemize uygulamak zor oldu çünkü değişime yönelik toplumsal bir dirençle karşı karşıyayız. Tabuları yıkmak kolay değil. Ülkemizde aktif eğitimi geliştirmek için bir çaba sarf edilerek, öncelikle öğretmenlerimize seminerler veriliyor. İki hafta boyunca Yaşar Üniversitesi’nin hazırladığı aktif eğitim seminerlerinde drama yöntemiyle öğretmen ve öğrencinin birbirlerinden neler bekledikleri gösterildi. Her insanın mizacı parmak izlerimiz kadar farklı. Sizin çok hoşlandığınız ve sevdiğiniz bir şey benim için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Ancak işin özü birbirimizin ortak noktalarını yakalamaktır. Bu sorunun cevabı bu kadar basit. Her insanın birlikte yapmaktan hoşlandığı şeyler iyice bakıldığında ortaya çıkacaktır. Bizler yıllarca çocuklardan bilgileri anlamalarını değil ezberlemelerini ve ezberlediklerini de kağıda dökmelerini bekledik. Aktif sistemde çocuğa dikte etmeyeceğiz bilgileri, çocuğun bilgiye ulaşma yöntemlerini göstereceğiz. Burada araştırma ortaya çıkıyor. Çocuklarımıza araştırma ödevleri verdiğimizde veliler çocuğum düşük not alıp sınıfta kalmasın korkusuyla çocuklarının ödevlerini yapıp okula gönderiyorlar. Velilerimize her zaman ortaokuldan liseye geçiş sınavlarından çocuğunuz 500 puanla değil de 350 puanla girsin, önemli olan çocuğunuzun öğrenmesi telkinin veriyorum. Hırsa ve çocuğa çok yüklenmeye gerek yok. Aldığımız akademik becerinizi erdemlerinizle, yaşamın farklı yönleriyle renklendiremezseniz işinizde çok başarılı olabilirsiniz ancak etrafınızdaki insanlarla sağlıklı bir iletişim kuramazsınız. Sadece çocuklarımızın dikkatini derse yönlendirmek onların sosyal yönlerini öldürmeye sebebiyet verir. Okulu birincilikle bitiriyorsunuz ancak 3 ay sonra o çok sevdiğiniz eşinizden ayrılıyorsunuz çünkü sosyal yönünüz yok.  Artık yetişkinliğe adım atmış çocuğunuzun sırt çantasını nereye kadar taşıyacaksınız ya da çocuğunuzun gündelik yaşamında yerine getirmesi gereken sorumluluklarını nereye kadar taşıyabilirsiniz? Bırakalım çocuklar her işlerini kendileri yapmayı öğrensinler. 1996 yılının Ağustos ayında Fransa'da bir alış veriş merkezinde küçük bir çocuk yere düştü bende kaldırmak için ona doğru yöneldim. Tam kaldıracaktım ki arkamdan sert bir 'kaldırmayın' sesi duydum. Güzel ve zarif olan Fransız kadını o anda bir panter kesildi. Hemen çocuğu olduğu halde bırakıp uzaklaştım. Çocuk kendi kendine çabaladı ve ayağa kalkarak annesinin yanına gitti. İnsanın aklına bir soru geliyor bizim annelerimiz anne de, o Fransız kadını anne değil mi? O da çocuğunu en az bizim sevdiğimiz kadar çok seviyordu sadece bizden farklı olarak eğitimde yaşadıkları bilinç sıçramasıyla doğru çocuk nasıl yetiştirilir, çocuğun büyümesine nasıl izin verilir öğrenmişlerdi" dedi.

EĞİTİM YANLIŞ ANLAŞILIYOR

Eğitimde ülke olarak ne yapılırsa yapılsın hep bir şeylerin eksik bırakıldığını ve insanın davranışlarını değiştirme süreci olarak tanımlanan eğitimin yeteri kadar iyi anlaşılamadığı için bireylere fayda yerine zarar vermeye devam ettiğini söyleyen Torun, okula başladığında sigara kullanmayan bireyin okulda sigara alışkanlığı edinebildiğine dikkat çekerek, "Eğitim davranışları değiştirmektir ama nasıl davranışları değiştirmek? Önce kendimize ve sonra çevremize zarar veren davranışlar olumlu hallere doğru eğitim teknikleri vasıtasıyla dönüştürülebilirler ya da edindiğiniz doğru bir davranış geliştirilebilir. Malumdur ki ülkeler geleceğini eğitim sistemi üzerinden hazırlar. Ülke hesaplarının iyi yapılabilmesi için işinde profesyonelleşmiş ekonomistler yetiştirir, geçmişteki deneyimleri geleceğe taşıyarak tarih bilincini oluşturur ve mevcut rejimi koruyacak siyasetçilerin hepsini kendi istediği şekilde yetiştirir. Baskı ve dikte etmekle yapılan vatandaşın görmediği bu soyut amaçlar sürekli olarak uygulanır. Anayasamızın ilk üç maddesinde bu kuralın tanımı yapılmıştır. Eğitim yoluyla rejimi koruyacak insanların yetiştirilmesi de bu maddelerden bir tanesidir. Eğitimin işi çok zordur çünkü sosyalleşmeyi de eğitim yoluyla gerçekleştiririz. Öğrenciler, üniversite de genellikle kendilerine eş bulurlar ve evlenerek çoğalırlar. Bütün bunlar eğitimin gizli fonksiyonlarıdır. Eğitim bilimleri benim ihtisas alanım olduğu için biraz daha bu konulara derin bakabiliyorum. Ben işime İZBAN’la geliyorum ve her dakika yolculara inen yolculara öncelik verilmesi konusunda anons yapılıyor ve görüyorum ki daha kapı açılır açılmaz insanlar itişe kakışa içeri girmeye çalışıyorlar. Karşıyaka vapur iskelesinin önünde en az 50 tane vatandaş kırmızı ışıkta karşıya geçebilmek için uğraşıyor, ışık yeşil olduğunda da araçlar geçme çabası içine giriyor. Biz neyi eksik yapıyoruz bunu iyi anlamalıyız. Matematiği, kimyayı, fiziği iyi öğretir, insani hislerimizi arka plana atarsak karşısındaki kişiye kendisini ifade edemeyen ve dinleyemeyen nesiller yetiştiririz. Bu şekilde bir insan değil ancak bir robot yetiştirebilirsiniz. Çocuklarımızı özgür bireyler olarak yetiştirelim, onların ne olmak istedikleri ve nasıl yaşamak istedikleri ile ilgili belirleme yapabilecek akılları var. Yeter ki biz onlar adına düşünüp, düşünme yeteneklerini öldürmeyelim. Bir bireyin düşünme yeteneğini elinden almak onun bağımsızlığını elinden almakla eş anlamlıdır. Çocuklarımızı ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda yetiştirebilmek onların mutlu bir birey olarak yaşamalarını sağlayacaktır. Gözlemlediğiniz çocuk spora meyilliyse spora yönelt, somut yönleri ağırlıktaysa matematiğe yönlendir, çok iyi resim yapıyorsa sanata. Çocuğu tanımak birinci önceliğimizdir, öncelikle elimizdeki malzemeyi tanıyacağız. Okulumuzun çevresindeki veli tablosu, İzmir'in yüksek eğitim almış kesiminden oluşuyor ve buna bağlı olarak da duyarlı bir veli portföyüne sahibiz. Çocuklarına çok fazla yardım etmek istediklerinden çocuklarının sırt çantalarını bile kendileri taşıyorlar. Okulun kapısından içeri girdikleri halde sanki çocuklarını ellerinden alacakmışız gibi sınıfa kadar bırakmaya çalışıyorlar. Veli toplantılarımıza katılarak eğitime olumlu katkılarda bulunuyor, hazırladığımız her türlü etkinliğe katılıyorlar. Okulumuz, 'okullar hayat olsun' projesi kapsamında resim, satranç, futbol, voleybol, basketbol ve halk oyunları derslerini vermekte. Tüm bu derslerin haricinde de öğretmenlerimizin kendi becerileri ile yaptırdıkları model uçak kursu var. Öğretmenler kurulunda aldığımız kararla katılımın daha fazla olabilmesi için dramayı gelecek sene yapmaya kararı aldık. Tüm bunların dışında ise en önemli eksiğimiz çocukların doğayı tanımaması. Dalındaki bir güle nasıl davranılacağını, bir bitkiye nasıl bakılacağını bilmiyor çocuk. Geçen sene bahçemizi çiçeklerle donatmaya karar vererek birinci sınıflarımıza çiçek ektirdik. Ana sınıflarımıza ektirmediğimiz için onların çiçekleri kopardıklarını gözlemledik. Şimdi bu küçük çocuklarımıza da çiçek ektireceğiz ki emeklerinin değerini bilsinler ve bir daha onları koparmasınlar" açıklamasını yaptı.

YAŞAYARAK ÖĞRENİLİR

Torun, araştırma ve yaşayarak öğrenmeye metoduyla eğitim vermenin çocuğun gelişiminde pozitif yönde bir değişim oluşturduğuna dikkat çekerek, amaçlarının çevreye ve insana duyarlı nesiller yetiştirmek olduğunu söyledi. Toplumda okuma alışkanlığının edinilmemesinin büyük bir eksiklik olduğunu ve bu yaranın kapatılması gerektiğini belirten Torun, "Okumamak bizim toplumsal bir yaramız. Fransa'da bir metroya bindiğinizde elinde bir kitap, dergi ya da gazete olmayan kimse göremezsiniz. Eğer es kaza elinize o gün okuyacak bir şey almamışsanız bu çevrenizdeki herkes okuduğu için sizin kendinizi kötü hissetmenize yol açar. Çevresel etkileşim de eğitimde çok önemli. İnsanın öğrenme sürecinin yüzde 80'i görsele dayalıdır çünkü görselin özünde örnek almak var. Canı canlı görür hissedersiniz. Gelecek yıl çocuklarımızı bir nebze dahi olsa cep telefonlarından ve bilgisayar oyunlarından uzaklaştırabilmek amacıyla bir kütüphane açmaya karar verdik. Öğretmenlerimiz de nasıl kitaplar seçersek çocuklarımızın dikkatini cezbedebiliriz arayışı içindeler. Hayal etmeyi, kitabın kokusunu ve kazandırdıklarını çocuklarımıza fark ettirdiğimiz an bu faydalı alışkanlık onların yaşam biçimi haline gelecektir. Paris'te bir arkadaşım Victor Hugo'nun kitabında çok güzel bir kafeden bahsettiğini ve oraya gitmek istediğini söyledi. Anlattığına göre de kitabı gençlik yıllarında okumuş. Aradan o kadar uzun seneler geçmesine rağmen o kafeyi hatırlaması bana okumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.  Gittik o kafeye ve gerçekten anlattığı kadar da güzeldi. Eğer arkadaşım o kitabı okumamış olsaydı o değerli deneyimden mahrum kalmış olacaktık. Eğitim mazeret kabul etmiyor. Benim elimdeki malzeme, benim aldığım ücret bu kadar deyip iş yapılacak bir iş değil. Telafisi yok. Bir mobilyacı dükkanı işletebilirsiniz ve o gün canınız sıkılabilir ve iş yapamayabilirsiniz ya da sizin dışınızda gelişen bir nedenden dolayı o gün istediğiniz üretimi yapamayabilirsiniz. Bu tür aksaklıkların telafisi her zaman vardır ancak bir çocuğun eğitimini kaçırırsanız, çocuğun hayatını öldürmüş olursunuz. ‘Şuyumuz olsaydı eğitebilirdik’ diyemeyiz. Elimizdekiler her ne kadar kısıtlı olursa olsun gerekli eğitimin verilmesi gerekiyor. Okulumuz ise Karşıyaka Yalı Mahallesi ve Bostanlı Mahallesi arasında bulunmakta. Arsası Kemal Atik ve ablası Sabire Erbilen tarafından Milli Eğitim’e bağışlanmış. 25 Nisan 1988 yılında inşaatı Burdur eski milletvekili Mehmet Özbey ve eşi Seniye Özbey tarafından başlatılmıştır. Bina 01.09.1989 yılında tamamlanmış olup okulun eğitim ve öğretime açılışı 03.10.1989 yılında Kenan Evren tarafından gerçekleştirilmiştir.

Burdur eski milletvekili Mehmet Bey ve eşinin okula ortaklaşa isimlerinin verilmesini istemeleri üzerine İzmir İl Daimi Encümen kararı ile okula adları verilmiştir. Sekiz yıllık ilköğretim uygulamasına geçildikten sonra 1998 yılında altı derslikli ek bina yapılarak hizmete sunulan okulumuzda halen ikili öğretim yapılarak hizmet verilmektedir. 6287 Sayılı Yasa gereği okulumuz ilkokula dönüştürülmüştür. 2013 yılı itibari ile ilkokul olarak hizmete devam etmektedir. Okulumuzun eğitim kadrosunda 2 müdür yardımcısı, 28 öğretmen ve 800'e yakın da öğrenci bulunmaktadır. Orta öğrenime ve hayata hazırlayıcı tüm bilgi, beceri, tutum ve davranışları kazandırmak vizyonumuzu, kültürlü, bilgili ve bilgiyi kullanabilen, sosyal, Türk Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirtilen amaçlara ulaşmış çağdaş ve Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş insan yetiştirmek de misyonumuzu oluşturmaktadır" ifadelerini kullandı.