Kesici: Körfezi bilim kurtaracak

İnsan kaynaklı kirliliğin ve iklim değişikliğinin etkilerini yoğun bir şekilde yaşayan İzmir Körfezi’nde son dönemlerde artan kötü koku ve balık ölümleri akıllara geçtiğimiz yıl yaşananları getirirken, Dr. Erol Kesici ise körfez konusunun pinpon topu haline geldiğini söyledi

  • Oluşturulma Tarihi : 28.08.2025 08:51
  • Güncelleme Tarihi : 28.08.2025 08:51
  • Kaynak : BERKAY ERDEN
Kesici: Körfezi bilim kurtaracak haberinin görseli

BERKAY ERDEN / ÖZEL HABER - İzmir’in kalbinde yer alan İzmir Körfezi, can çekişmeye devam ediyor. Son dönemlerde kötü koku ve balık ölümlerinin tekrar görülmeye başlaması nedeniyle kamuoyunun hafızasında geçtiğimiz yıl yaşananlar tekrar canlandı. Akıllardaki soru ise sorunun nasıl çözülebileceği... İzmir ve Ege Bölgesi için önemli bir yeri olan İzmir Körfezi’nin siyaset malzemesi haline getirilmemesi gerektiğini söyleyen Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici, çözüm için siyasi irade ve yatırımları işaret ederken, derin deşarj gibi ilkel yöntemlerden de uzak durulması gerektiğini vurguladı. Konuyu halk sağlığı açısından ele alan İzmir Tabip Odası Başkanı Uzman Doktor Yüce Ayhan ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan analizlerin kamuoyu ile açık bir şekilde paylaşılması gerektiğini ifade etti. Çevre Sağlığı çalışmaları ile tanınan Gıda Mühendisi Bülent Şık ise kaleme aldığı köşe yazısı ile İzmir Körfezi’nin ulusal medyada yeterince yer almamasını eleştirdi.

KESİCİ: SAHİL DOLGUSU EN BÜYÜK YANLIŞ

Sahil düzenlemesi adı altında yapılan dolguların körfezi daha da daralttığını ifade eden Kesici, körfezdeki canlıların oksijenin kalmadığını belirtti. Şehir yapılaşmasının da körfeze olan hava akışını kestiğine dikkat çeken Kesici, “En büyük yanlışlardan biri, Kordon’a yapılan dolgudur. Bunun dışında Bayraklı’dan Sasalı’ya kadar yapılan yollar, Narlıdere’ye kadar sahildeki taş bloklar da diğer yanlışlardan. Bu müdahaleler, körfezin doğal yapısını daraltmıştır. Bunun sonucu olarak, deniz marullarının oluşturduğu ciddi kirlilik ortaya çıktı. Körfez, hem dışarıdan gelen evsel ve sanayi atıklarının baskısı altında hem de içeride yapılan daraltmalar nedeniyle küçülmüş durumda. Oysa yapılması gereken, körfezin kıyılarını serbest bırakmak ve temizliğini doğru şekilde yapmaktır. Çünkü körfezin gerçek ‘çöpçüleri’, orada yaşayan balıklar, bitkiler, kabuklu organizmalardır. Onlar aslında körfezin bekçileridir. Ama artık yaşayabilecekleri bir ortam kalmadı. Oksijen değerleri sıfırın bile altına inmiş durumda. Amonyak, nitrat seviyeleri aşırı derecede kirli. Bu koşullarda balıkların yaşaması mümkün değil. Körfezdeki balıklar göz göre göre boğuluyor. İlk yapılması gereken şey, körfezin her tarafında dip temizliği yapmak. Eğer ‘kap’ temiz olursa içine gelen su da temiz kalacaktır. Ama kap kirliyse, dışarıdan ne kadar temiz su gelirse gelsin yine kirlenir. Bir diğer kritik mesele ise şehir planlaması. İzmir bugün ‘set çekilmiş’ bir kent görünümünde; adeta kapalı bir ‘T’ şeklinde. Hava koridorları yok. Hava koridorları olmayınca körfezin de nefes alması zorlaşıyor” diye konuştu. 

TATLI SU GİRİŞİ NEREDEYSE KALMADI

Körfeze dökülen kimyasalların eskisi gibi basit kirleticiler olmadığını belirten Kesici, ileri arıtma sistemlerine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Derelerin kuruması nedeniyle körfeze tatlı su girişinin de neredeyse kalmadığını belirten Kesici, “Sorun belli: İzmir Körfezi’nde çok yoğun bir şekilde azot ve fosfor kirliliği var. Bu kirlilik evsel atıklardan, sanayi atıklarından ve tarımsal atıklardan kaynaklanıyor. Çünkü bugün ortaya çıkan atıklar eskisi gibi sadece deterjan kalıntısı değil. Çok daha ağır kirlilikler var. Tarımda kullanılan yüzlerce çeşit tarım zehri, sanayide kullanılan onlarca boya, madencilikte kullanılan ağır kimyasallar... Kuraklık da durumu ağırlaştırıyor. Tatlı su girişi neredeyse kalmadı. Buna da ‘iklim krizi var, küresel ısınma var’ diyerek geçiştiriyorlar. Teknolojiden yararlanarak fabrikalara, evlere, sanayi sitelerine, tarım ünitelerine ileri arıtma sistemleri kurmak gerekir. Ama ne yazık ki her türlü teknolojiden yararlanıyoruz, körfezi korumaya gelince iş yine doğanın omuzlarına bırakılıyor” dedi. 

İLKEL YÖNTEMLERDEN VAZGEÇİLMELİ

Körfezin temizlenmesi için ortaya atılan kanal açma ve deşarj yöntemlerini değerlendiren Kesici, bu yöntemlerin ilkel olarak kabul edildiğini belirtti. Körfezi temizlemek için açılan kanalların başka yerlerde müsilaja neden olabileceğini vurgulayan Kesici, “Marmara Denizi’ndeki müsilajın nedeni de derin deşarj yöntemidir. ‘Akıntılarla dağılır’ diye savunuyorlar ama bu aslında pisliği kendi kapının önünden alıp komşunun kapısına süpürmektir. Körfezin bir yerini kazmakla, bir iki noktada temizlik yapmakla sonuç alınamaz. Geçmiş yıllarda ‘Kanal açacağız, açtığımız kanalla suyu Ege Denizi’ne bağlayacağız, körfezi rahatlatacağız’ denildi. Bu mega projelere harcanacak paranın çok ufak kısmıyla körfez temizlenebilir. Körfezi temizlerken Çeşme’yi, Karaburun’u, Aliağa’yı kirletmek çözüm değildir. Ege Denizi’ni mahvetmek demektir ve sonunda yine bize geri dönecektir. Sorun şu: Denizi, körfezi, Ege’nin ekosistemini yeterince tanımıyorlar. Oysa bu hassas yapıyı anlamadan yapılan her yanlış, dönüp dolaşıp yine bize zarar veriyor. Açılan kanallardan sular Ege Denizi’ne boşaltılıyor. Peki bu işi yapanlar Ege’nin özelliklerini, Akdeniz’den, Marmara’dan ve Karadeniz’den gelen akıntıları biliyorlar mı? Derin deşarj, kanal açmak gibi yöntemler artık ilkel kabul ediliyor ve akıl dışıdır” ifadelerini aktardı. 

BAKAMAYACAĞIN KÖRFEZDE YAŞAMA

Körfezdeki sorumluluğun herkeste olduğunu ifade eden Kesici, körfezin temiz olduğu söylemlerinin kirliliğin göz ardı edilmesine yol açtığını belirtti. Körfezin durumunun politik malzeme yapılmamasını da ifade eden Kesici, “İzmir Körfezi kültürel kirliliğin baskısı altında. Yani etrafında 2 milyondan fazla insan yaşıyor. Körfezler çok hassastır. Şunu söylemek gerekir: ‘Bakamayacağın körfezde yaşama, arkadaş.’ Bu söz siyasilere, orada yaşayan insanlara, Çevre Bakanlığı’na, Tarım Bakanlığı’na, kısacası herkese yönelik. Bir diğer sorun ise körfezin belediye ile bakanlıklar arasında adeta pinpon topu gibi gidip gelmesi. Biri ‘Sen sorumlusun’ diyor, diğeri ‘Hayır sen.’ Böyle bir şey yok; körfezden herkes sorumlu. Elbette temel sorumluluk Çevre Bakanlığı’nda, denetimler, altyapı ve diğer düzenlemeler açısından. Ama belediyenin de sorumluluğu var. Yıllardır ‘Körfez temiz’ denilerek aslında en büyük kötülük yapıldı. Körfezin temiz olduğu söylemi, kirliliği göz ardı etmeye yol açtı. Oysa bu, birlikte hareket edilmesi gereken bir konu. Körfeze bebek gibi bakmamız gerekirdi. Dereler, yalnızca İzmir’in değil, çevresindeki birçok kentin kirliliğini de körfeze taşıyor. Yani en az 7-8 kentin baskısı var. Bu derelerin önünde ne bir arıtma tesisi ne de bir önlem bulunuyor. Eğer gerçekten Körfez’in kurtarılması isteniyorsa, önce siyasi iradenin kararlı olması gerekir. Bu irade sadece hükümet değil, bakanlıklar, muhalefet, belediye ve tüm kurumları kapsar. Bunun yanı sıra, körfezde yaşayan insanların farkındalıkları artırılmalı. Aksi takdirde körfez yaşanmaz hale gelecek. Balık ölümleri bunun en somut göstergesi. Körfezin temizliği politik malzeme yapılmamalı; siyasi popülizmle körfez kurtarılamaz. Bugün teknoloji gelişmiş, bilim ilerlemiş olmasına rağmen eğer körfez hâlâ kokuyorsa bu insanların ayıbıdır. UNESCO’nun raporuna göre, küresel ısınmanın etkisi sadece yüzde 20’dir; kalan yüzde 80 ise suyun ve kaynakların kötü yönetiminden kaynaklanmaktadır. Yaşanan sorunlar doğal felaket değil, insanın felaketidir” şeklinde konuştu.

AYHAN: VERİLER PAYLAŞILMALI

Körfez’de yaşanan sorunu halk sağlığı açısından ele alan Uzm. Dr. Ayhan, ölü balıkların tüketilmemesi gerektiğini söyledi. Balık ölümlerinin altında yatan nedenleri araştırmak için yapılan analizlerin kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini dile getiren Ayhan, “Geçen yıl benzer durum yaşandığında Büyükşehir’in yaptığı açıklama deniz suyunun yükselmesi nedeniyle artan planktonların oksijeni tüketmesi şeklindeydi. Bu sene de benzer bir durum olduğunu tahmin ediyoruz ancak kesin konuşmak için ölü balıkların analiz edilmesi gerekiyor. Yapılan analizlerle balıklar oksijensizlikten mi ölüyor yoksa ölümlerin nedeni sintine atığı mı? Sanayi atığı mı? Yoksa tarımsal bir atık mı? Burada Bakanlık, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilgili kurumlar yaptıkları analizlerin sonuçlarını kamuoyu ile şeffaf bir biçimde paylaşmalı. Halk sağlığı açısından bakacak olursak ölü balıklar bakterilerin oluşmasına elverişli bir ortam oluşturduğu için bu bakterilerin tüketilmesi toplumda salgın hastalıklara neden olabilir. Bu yüzden vatandaşlara ölü balıkları yememelerini öneriyoruz” dedi.

ŞIK: MARMARA KADAR GÜNDEM OLMUYOR

Yayınladığı köşe yazısında İzmir Körfezi’ndeki sorunların sadece İzmir’in sorunu olmadığını belirten Bülent Şık, konunun bütün bir ekosistemi ilgilendirdiğini ifade etti. Önemine rağmen ulusal medyada İzmir Körfezi’nin Marmara Denizi kadar yer bulamamasını da eleştiren Şık, “Mesele yalnızca İzmir’in meselesi değil; giderek çöken bir ekosistem doğrudan hayatın devamlılığını, çocuklarımızın geleceğini, gıda güvencemizi ve halk sağlığını yakından ilgilendiriyor. Bu yüzden sormak gerekiyor: Neden Marmara için manşetler atılırken, İzmir Körfezi için sessizlik hâkim? Neden birinde eylem planları hazırlanırken, az ya da çok tartışmalara konu olurken diğerinde ne yapıldığını hiç bilmiyoruz? Medyanın, bilim insanlarının, karar vericilerin ve biz yurttaşların bu krizi görmesi gerekiyor. Körfezin çığlığı, Marmara’daki müsilaj sorunu gibi göze batmayabilir ama sessizliği çok daha derin ve tehlikeli. İzmir Körfezi neden bu ülkenin gündeminde değil? Bu sorunu göz ardı ettiğimiz her gün, yalnızca İzmir’in değil, hepimizin geleceğinden çalıyor” ifadelerini aktardı. 


 

Kaynak : BERKAY ERDEN