Sayfa Yükleniyor...
Tiyatroda 17 yılını doldurmuş, Bilimsel Tiyatro Atölyesinin Yönetmeni Hayrettin Filiz ile tiyatroya dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimizde birçok konu üzerine tartıştık ve üstat olarak nitelendirebileceğimiz Filizden tüm sorularımızın cevabını aldık
ONURHAN ALPAGUT
Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1967 yılında Iğdırda doğdum, 1972den bu yana İzmirde yaşamaya devam ediyorum. devam etmektedir. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Dalı Dramatik Yazarlık mezunuyum. Oyun yazarlığı ve yönetmenlik yapıyorum. Bilimsel Tiyatro Atölyesi adını verdiğim bir topluluğun başındayım. Bu topluluk 1997 yılında projelendirilip 2000 yılında hayata geçti. Profesyonel topluluktur. 51 Kişilik salonda Bornova Özkanlarda hizmet vermektedir. Her yıl yaklaşık 15 değişik oyun ile 7 bin-8 bin arası seyirciyi tiyatro ile buluşturmaktadır. BTA topluluğu toplamda birçok oyunla seyirciyi buluşturmuş ve 1 milyon seyirciye ulaşmıştır. BTA 25 bin civarı öğrenciye sahip bir okul niteliği taşımaktadır. Bu topluluk ideolojinin kurbanı olmuş tiyatrolara inat hala ayakta durmaktadır. Ancak bizler tiyatro topluluğundan daha çok bir kültür hareketi olduğumuzu iddia ediyoruz. Özellikle bu yıl Işık Yalkın Karyeniç'in Tanzimat döneminin fazla bilinmeyen oyuncularından Eliza Binemeciyan adlı tezini yönettim. Bu tez bana Dileklerarası Seyirci Derneği Jüri Özel ödülünü getirdi. Bu fazla tiyatro ile ilgili görünmez ancak direk ilintilidir. İşte bu yüzden bizler bir kültür hareketiyiz. Şu an Pasaport şubesinde gösterimde olan Dünya Tiyatro Pulları sergisi de tiyatro ile ilgili görünmez ancak bu da tiyatro ile tamamen ilgilidir. BTA da yazı yazan öğrencimin yazısını geliştirmek, müzik yapan öğrencimin müziğini geliştirmek, bu yıl hizmete açtığımız BTA kütüphanesi ile halka hizmet etmek bizim kültür hareketimizin bazı ayaklarıdır. Biz tiyatrodan başka şeylerde yapıyoruz ancak yaptıklarımızın tümü tiyatro ile alakalı.
Tiyatro ile nasıl tanıştınız?
1984 senesinde Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yazarlık bölümüne girdim. Orada Prof.Dr. Özdemir Nutku, Eftal Sevinçli, Hülya Paker gibi konusunda dünya çapında nam yapmış kişilerle çalışma fırsatı buldum. Şanslı bir öğrenciydim. Onların idealist tiyatro çizgisini üzerimize işlediği ve magazine karşı tiyatronun 3000 yıllık kültürünü savunmamız gerektiğini onlardan öğrendim. Bu çizgimi tüm aktüel saldırılara rağmen devam ettiriyorum.
Günümüzde tiyatronun en büyük sorunu nedir?
İdeoloji, Türk tiyatrosunun son dönemdeki en büyük sıkıntısı. Özellikle ülkemizde son 20 yılından beri var olan tiyatroyu ehlileştirme çabasıdır. Tiyatro, sanatlar içerisinde en etkileyici olandır. İçerisinde resmi, müziği, dansı kapsar. Başka hiç bir sanat dalı tiyatronun yeteneklerine ulaşamaz. Tiyatro, tüm sanatların buluşması gibidir. Bu anlamda baskı altında tutulmalıdır. Çünkü; özü muhalefetten gelir. Tarih içerisinde bakarsanız birçok sosyolojik hareketi tiyatro sahnelerinde ilk kez görürsünüz. Bunun olumlu ya da olumsuz olması fark etmez. Toplumu ilgilendiren bir durumun ilk fotoğrafı sahneye düşer. Ancak son 20 yılda özellikle tiyatroya yapılan saldırılar artmıştır. Sahnelerin kapatılması, tiyatroyu tüketecek olan 20 yaş altındaki çocuklarda örgütlenmemesi, tiyatro kitaplarının basılmaması, yeni sahnelerin açılmaması, açılan sahnelerin teknik olarak yetersizliği gibi pek çok şey tiyatroya gitmeyin gibidir. Bunun yanında bir takım tiyatro cüceleri sahnelere çıktı. Bu kişiler tek kişilik gösteri adı altında sahnede küfür ederek paralar kazandılar. Ne yazık ki son bir kaç kuşak o kişileri tiyatrocu sandı. Oysaki tiyatro sanatçısı kavga adamıdır, mücadele adamıdır. Bu küfür edenler kişiler biz tiyatrocuların muhalif yeteneğini aldılar. Bunu da internet denilen ortamda caps adını verdiler. Olay iki küfür et rahatlaya kadar geldi.
Size göre iyi oyuncu tarifi nedir?
İyi oyuncu, sorumluluğunun bilincinde olan ve sahnede işgal ettiği hacmin farkında olan kişidir. Günün, geçmişinin ve yarının bilincinden olan kişidir. Bu yüzden donanımı yüksektir. Tiyatro oyuncusu bana kalırsa toplumun liderlerinden biridir. Oyuncu, yaşadığı çağın tüm görünmezlerini ortaya çıkarına yarına bir değer bırakır. Bu gerçekçi olduğu oranda kalıcıdır. O yüzden 100 senede bir kaç tane büyük oyuncu çıkar.
Türkiyedeki tiyatro potansiyelini değerlendirecek olursak neler söylersiniz?
Tiyatroda doğru sunumlar yapılırsa, seyirci sıkıntısı yok. Ancak seyircinin tiyatro dışında bazı engellemeleri var. Örneğin; ekonomik engellemeler. Asgari ücretin geçim standardının altında olduğu bir ülkede insan en ucuzundan bir tiyatroya dahi gidemez. 12 liradan bir bileti hesaplayacak olursanız, tiyatroya 3 kişi gittiğinizi farz edin 36 lira eder. Asgari ücret alan bir insan bu meblağı tiyatroya veremez. Onun yerine karnını doyuracak yiyecek alır. Bu durumda biz o kişiye o parayı bize ver, aç kal diyemeyiz. Bunun bizim dışımızda gelişen bir sorun olduğu açıktır. Ayrıca sunum yapılan mekanların azlığı da bu konuda etken. Düşünün İzmirde kaç tane sahne var? 3.5 milyonluk İzmirde belediye sahneleri, devlet tiyatrosu sahneleri dışında toplam 12-13 tane sahne çıkmaz. Ortalamaya bölerseniz 300 bin kişiye bir sahne düşüyor. 300 bin kişiye bir sahnenin düştüğü bir yerde bu kadar seyircisiz olmak, işsizlikten sahnesini kapatmak nasıl bir tragedyadır? Siz tahmin edin.
Tiyatro sanatı neden ülkemize geç gelmiştir?
Bunun dinsel nedenleri vardır. Osmanlı, ümmet toplumuydu, ümmet toplumunda da monarşik yapıda padişahın dini inanışı tiyatro mesleğinde, bir şeyi benzetmek, taklit etmek özünü şirk tutmaya eşlendiğini düşünüyorum. Bir şeyi taklit etmek inandırıcı bulunmuyor. Osmanlıda peki sanat yok muydu? Elbette vardı. İp cambazları, ayı ile boğuşanlar, meddahlar vardı. Meddahlar 1800'lü yıllarda orta oyununa dönüştü. Sonrasında çağdaş tiyatroya geçtik. Tiyatronun Şinasi ile başladığı farz edilir. Tiyatronun Türkiye ile geçmişi 150-160 yıllık bir tarihtir. Antik Yunan'a bakacak olursanız bu tarih 3000 yıllıktır. Onların yasalarına bakacak olursanız tek yargılanamaz kişi tiyatroculardır. Orada ki tiyatrocular devletin en üst rütbesinde ki kişileri dahi eleştirebilirdi. İşin özü eleştiri almak yada küstahça alamamak üzerinden kurgulanır. Tekil yönetimin eleştiriyi almayı çok da kabul edecek bir duruşu olmadığı için tiyatro ülkemize geç gelmiştir. Batılılaşma anlamında Türkiyede 1800leri söyleyebiliyoruz. Çünkü Tanzimat fermanlarının ilanından sonra Osmanlı batının rüzgarını almış ve ayrıcalıklarını da kaybetmiştir. Nitekim 1900'lü yıllarda toprak kaybı da başlamıştır. Bu batılılaşmayı doğru okuyamadık ve geç kaldık. O yüzden tiyatroyu biraz daha erken alabilseydik, belki de tarihimiz çok daha farklı gelişecekti.
Sahnede unutamadığınız bir olay var mı?
En unutamadığım anlar, seyircinin gerçekten bizim yaptığımız oyunun üstüne, hemen sahneyi terk etmeyip, oyunu etüt etmesidir. Çağımızda bu bir mucizedir. Çünkü; cebine bilet parasını koyup, yarın bir gün dost camiasında toplantısın da 'ben tiyatroya gittim' diye entelektüel bir poz atmaktan öte gerçekten izleyen insanları görmek gerçekten mucizedir. Bu beni çok etkiler. Tüm seyircileri bir çocuk masumiyetine gerçekten ulaştırmalıyız.
Tiyatro dışında başka uğraşlarınız var mı?
Burada gençlerimize tezler yazdırırım, araştırmalar yaptırırım en azından yayınlamaya değer yazılarını yayın organlarında yayınlatmaya çalışırım. Işık Yalkın Karyeniç'in Eliza Binemeciyan adlı tezi gururumuzdur. Tiyatro üzerine pul, kartpostallar sergileri açarım. Mart ayında kötü basılmış kitaplar koleksiyonumu BTAda açacağım. Bu kitaplar çocuklarımıza okutulan piyasadan topladığım kitaplardır.
Size tiyatro neyi ifade ediyor?
Tiyatro, düpedüz hayatın kendisi. Hatta ötesinde olmasını arzu ettiğimiz ülkümüzdür. Oraya gitmek istiyoruz. Tiyatro, ufuk gösterendir bir rehberdir. Karanlığın içerisinde gözleri kör olan insanların içinde aklının aydınlamasıdır. Tiyatro, güzel ve büyük bir şeydir.
Nasıl bir izleyicisinizdir?
Benimle bir şey izlemek güç. Bizim gözümüz karalamak üzerine değil ancak eleştirel gerçekçilik üzerinden hareket eder. Baktığımız şeyin anlatılan durumu ne kadar doğru anlattığı ile ilgilidir. Özellikle bilgi açığı ya da yanlış yorumlamalar ideolojik olarak bir tarafgirlik içerse de yine de tarih gerçeğinin bozulmayan bir duruşu vardır. Biz bakarken biraz buna bakıyoruz. Elbette oyuncunun, bedenini, sesini, yüzünü, bütün enstrümanlarını nasıl kullandığını inceleriz. Beni da çok bağlayan şey; hangi zamanda, hangi oyunun seçildiğidir. Çünkü oyunun efektif olarak kütleye dönüşmüş hali; hareket yeteneğini kaybetmiş, tutsak orduya ne kadar ışık tutabildiğine bakarım.
Tiyatro açısından Türkiye ve Avrupa'yı kıyaslayacak olursanız neler söyleyebilirsiniz?
Avrupa'nın bizden üstün bir tarafı yok. Biz onlardan daha düşük bir algı da değiliz. Ben bu duruma inanmıyorum. Enternasyonalist biriyim. Birinin hiç bir zaman ötekine üstün olduğuna inanmadım. Bizler hayatın yüceliğine inandık. O yüzden sınırlar ve bayrakların varlığını ret ediyoruz. Bir Avrupa tiyatrosu kuşkusuz daha bakımlı bir tiyatrodur. İktidarların desteklediği ve tedirgin olduğu tiyatrodur. Kuşkusuz baskı altına alınmış hiç bir sanat bir dönem karanlık çağını yaşayabilir, ezilebilir ama bugüne kadar tarih sanattan daha uzun ömürlü iktidar görmemiştir. Her zaman sanat kazanır. Bana kalırsa aklı başında bir yönetim ülke sanatını yücelterek kendi varlığını da daim kılar. Avrupalı bize göre bunu daha iyi yapıyor.
Haber Merkezi