Sayfa Yükleniyor...
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından iyi uygulama örneği ve örnek işletme olarak gösterilen Özel Engelli Kumrular Konakları Bakım Merkezi Kurucusu Oya Akgün, engelli bakım merkezleri ve maden ocakları gibi riskli iş yerlerinin sivil toplum örgütlerince de denetlenmesini önerdi
Soma ve Ermenek kazaları, tüm ülkeyi yasa boğdu ve tüm dikkatler yeniden işyerlerindeki güvenlik önlemlerine odaklandı. Ancak iş yeri günvenliği denildiğinde akla gelmesi gereken tek yerler maden ocakları değil. Bedensel, ruhsal ve zihinsel engellilerin yatılı olarak bakıldığı Türkiyedeki yaklaşık 200 bakım merkezinin de gerek çalışan gerekse burada bakılan hastaların güvenliği ve yaşam konforu açısından büyük önem arz ettiğini belirten Özel Engelli Kumrular Konakları Bakım Merkezi Kurucusu Oya Akgün, yeni bir denetim modeli önerisi getirdi.
Soma ve Ermenekte medyana gelen büyük kazalar nedeniyle kamuoyunda büyük tepki oluştuğunu ve bu ortamda kamu denetçilerinin büyük bir baskı altında görev yaptığını hatırlatan Akgün, Bakanlık bizleri çok sıkı bir şekilde denetliyor. Denetçiler gecenin 03.00ünde de geliyor, sabahın 05.00inde de geliyorlar. Ancak bir kusur bulmazlarsa bile mutlaka raporlarına birşeyler yazma mecburiyetinde hissediyorlar. Çünkü üzerlerinde büyük bir baskı var. Yapılan son denetimlerde bağlı bulunduğumuz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bakım merkezimizi iyi uygulama örneği olarak gösterdi. Bu konuda bir eksiğimiz yok. Ancak, dezavantajlı grup dediğimiz, engellilere hizmet veren işyerleri veya maden ocakları gibi kaza riskinin yüksek olduğu işyerlerinin denetimine artık sivil toplum örgütleri de müdahil olmalıdırlar. Bu iş sadece ilgili bakanlığa yıkılmamalıdır. Çünkü büyük bir kaza olduğunda da oluşan kamuoyu tepkisi nedeniyle 3-5 kişiye suçu yıkıp, toplum vicdanını temize çıkarıyor. Bu doğru değil. Aslında bu olaylarda başta sendikalarımız ve sivil toplum örgütlerimiz olmak üzere hepimizin suçu var diye konuştu.
EYLEMDEN EYLEME PANKART TAŞIMAKLA STK OLUNMAZ
Türkiyenin son yıllarda büyük bir değişim süreci yaşadığını, daha düne kadar sokaklarda, kimsesiz olarak yaşayan; bir parça kuru ekmeğe muhtaç yaklaşık 30 bin bedensel, ruhsal ve zihinsel engellinin; bugün yatılı bakım merkezlerinde bakıldığını, artık sokak ve parklarda bimekan olarak tabir edilen kimsenin kalmadığını anlatan Akgün, Devlet bir çok alanda yaşanan hızlı değişime uyum sağlanması için üst üste yasalar, genelgeler, tüzükler çıkarıyor. Ancak bu kadar geniş alandaki fiili durumun bir anda mevzuata tam uygun hale gelmesi mümkün olmuyor. İşte bu noktada sivil toplum örgütlerine ve 550 milletvekilimize iş düşüyor. Bizim gibi dezavantajlı gruplara hizmet veren bakım merkezlerini denetleme ve iyileştirme sürecinde rol alabilirler. En iyi denetimi onlar yapar. STKların sahada dinamik olması, demokrasimizi de güçlendirecektir. Yoksa STK demek, sendika demek; eylemden eyleme pankart taşımak demek değildir. Ben 8 yıldır İzmirde engelli bakıyorum, bugüne kadar tek bir STK, haber vermeden, tanrı misafiri gibi gelip kapımızı çalmış; siz burada ne yapıyorsunuz, engellilere nasıl bakıyorsunuz dememiştir. İzmirde 8 yatılı bakım merkezi ve 36 huzurevi var. Buna karşın yüzlerce STK ve yaklaşık 4 milyon nüfus var. Kaçımız bir huzur evini veya bakım merkezini ziyaret ettik diye sordu.
ENGELLİNİN SİYASETİ OLMAZ
Engelli ve yaşlının siyaseti, ideolojisi olmaz. onlar dezavantajlı gruplardır. Herkes elinden geldiğince daha iyisini nasıl yaparızı araştırmalı, fikir geliştirmelidir. Hepimiz elimizi taşın altına sokmalıyız. Burada iktidar veya muhalefet fark etmez, herkesin üzerine sorumluluklar düşmektedir diyen Akgün, STK ve milletvekillerinin denetim görevi üstlenmesi ile birlikte denetçiler üzerindeki gereksiz baskının da ortadan kalkacağını, işyerleri ile kurumların da daha iyi hizmet vereceğini söyledi. (HABER MRKEZİ)
Haber Merkezi