MESEM’ler mesleki eğitim mi sömürü düzeni mi?

MESEM’ler mesleki eğitim mi sömürü düzeni mi?

MESEM’lerin yaygınlaşması, erken yaşta iş gücüne katılımı artırarak çocuk emeği sömürüsünü körüklüyor. Eğitimciler, denetim eksiklikleri nedeniyle sistemin eğitimi sekteye uğrattığını ve işçi sınıfı oluşturduğunu belirterek daha sıkı denetim çağrısında bulundu 


  • Oluşturulma Tarihi : 11.03.2025 09:01
  • Güncelleme Tarihi : 11.03.2025 09:01
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
MESEM’ler mesleki eğitim mi sömürü düzeni mi?

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER - Türkiye’de son yıllarda mesleki eğitim politikaları kapsamında hızla yaygınlaştırılan Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM), öğrencilere erken yaşta iş hayatına atılma fırsatı sunduğu gerekçesiyle desteklenirken, diğer yandan çocuk emeğinin sömürüsüne kapı araladığı yönünde ciddi eleştiriler alıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, öğrencilerin meslek öğrenmesini ve ekonomik kazanç sağlamasını hedefleyen bu model ile işletmelere düşük maliyetli iş gücü sunduğu iddiaları tartışma yaratıyor. Eğitimciler ve sendikalar, MESEM’lerin yeterli denetim mekanizmalarına sahip olmaması nedeniyle çocuk işçiliğini artırdığı ve eğitimi örgün sistemin dışına ittiği görüşünde. Eğitim-Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Nafiz Ceylan, MESEM uygulamasının eğitimin asli işlevinden uzaklaştığını, öğrencilerin patronların inisiyatifine bırakıldığını ve bunun kontrolsüz bir çocuk emeği sömürüsüne dönüştüğünü vurguluyor. Özellikle yoksul ailelerin çocuklarının geçim kaygısıyla uzun saatler çalışmak zorunda kaldığını ifade eden Ceylan, bu durumun Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların bir yansıması olduğunu belirtiyor. 

ÇOCUKLAR PATRONLARA EMANET EDİLMESİN 

Mesleki eğitimine karşı olmadıklarını fakat bu yapılırken çocukların iş sağlığı ve can güvenliğinin sağlanmasını, emeğinin sömürülmemesi gerektiğini belirten Ceylan, “Biz mesleki eğitimin verilmesi gerektiğini, çocuklarımızın ara eleman ve kalifiye eleman olarak yetişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bunun sürekli değil, belirli aralıklarla, özel sektörde öğretmen kontrolünde ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın uygun gördüğü iş yerlerinde sağlıklı bir şekilde yapılması gerekiyor. Öğrencilerin haftanın 5-6 günü hiçbir denetim olmadan patronların inisiyatifine bırakılarak sömürülmesini kabul etmiyoruz. Özel sektör ve patronların bakış açısı, sadece çocuk emeğinin sömürüsü üzerinden şekilleniyor. Elbette staj yapılmalı, özel sektörde eğitim alınmalı. Ancak bu, gün boyu ya da haftalarca sürmemeli, belli saatlerde ve öğretmen gözetiminde gerçekleşmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı burada kesinlikle sorumlu olmalıdır. Eğitimin büyük bir kısmı örgün eğitim şeklinde okullarda verilmeli, özel sektörde geçirilen süre ise haftada bir iki günü geçmemelidir” diye konuştu. 

VERİLEN ÜCRETLER DOĞRU MU?

Verilen ücretler hakkında farklı duyumlar aldıklarını dile getiren Nafiz Ceylan, “Belki söylenen rakamlar gerçek olabilir, ancak patronların verdiği rakamları da görmek lazım. Bu çocukların gerçekten o parayı aldıklarına dair net bir veri var mı, ona dikkat etmek gerekiyor. Çünkü patronlar, çocukları sabah sekizden akşam sekize kadar çalıştırarak emeğini sömürüyor, ancak karşılığında hak ettikleri ücreti tam olarak vermiyorlar. Burada haftanın altı günü çalışan çocuklar, tamamen patronların inisiyatifine bırakılmış durumda. Hiçbir takip ve denetim mekanizması yok. Üstelik ülkemizde verilen ücretler, asgari geçim sınırının çok altında. Bu çocuklara ödenen para, ne onların eğitimini destekleyecek ne de aile ekonomilerine anlamlı bir katkı sağlayacak bir ücret. Evet, belli bir harçlık veriliyor ama bu harçlık, yapılan işin ve emeğin karşılığı olmamalı. Verilen ücretin net olup olmadığı bile kesin değil. Aldığımız duyumlara göre, patronlar resmi olarak belirli bir ücret gösteriyor, ancak gerçekte ödenen tutarın çok daha düşük olduğu söyleniyor. Bazı yerlerde patronlar, ‘Biz zaten size iş veriyoruz, bir de para mı vereceğiz?’ anlayışıyla hareket ediyor. Bu da gösteriyor ki, çocuk işçiliği bir sömürü düzeni haline gelmiş durumda ve gerekli denetimler sağlanmadıkça bu sömürü devam edecektir” ifadelerini kullandı. 

ÇOCUK İŞÇİ SINIFLARI OLUŞTURULUYOR 

MESEM’lere kayıt yaşının 12’ye ineceğini ve daha fazla MESEM’in açılacağı yönünde söylentilere tepki gösteren Ceylan, “Bu durum Milli Eğitim’in işine geliyordur. Çünkü kamusal görevini belki orada da yerine getiriyor, ancak bunun karşılığı şu oluyor: ‘Öğretmene ve sınıfa ihtiyaç duymayacağım.’ Ne kadar çok öğrenci özel sektöre yönlendirilirse, Milli Eğitim için o kadar avantajlı oluyor. Ancak burada büyük bir yanlış var. Çocukların örgün eğitimin dışına çıkarılıp MESEM’lere yönlendirilmesi veya mesleki eğitim merkezlerine devam etmesi, ülkenin geldiği noktada iki şeyi gösteriyor; birincisi yoksulluk artmıştır. İkincisi ise patronlar çocuk işçiliğini istiyor. MESEM’lerin çoğalmasının temel sebebi budur. İş adamları, baronlar, patronlar ve fabrika sahipleri için bu sistem avantajlıdır. Çünkü normalde bir çalışana ödeyecekleri ücreti, çok daha düşük bir maliyetle bu çocuklara vermektedirler. Bu süreç, gençlerin iş gücü piyasasına erken atılmasını teşvik ediyor ve neredeyse 12 yaşına kadar düşürülmeye çalışılan mesleki ortaokullar ile işçi sınıfları oluşturuluyor. Bu, açıkça çocuk emeğinin sömürülmesi demektir. Bu sömürü, bizim bakış açımıza göre doğru değildir. Çocuklar 5 yıl boyunca mesleki eğitim aldıktan sonra patronların ne kadar kâr ettiğini ve çocuk emeği üzerinden ne kadar kazanç sağladıklarını da açıklamak zorundalar” dedi. 

DAHA SIKI DENETİM VE TAKİP 

Açıklamasının devamında MESEM’lerin daha sıkı denetim ve takibinin yapılması gerektiğini belirte Ceylan, şu ifadeleri kullandı: “Burada yapılması gereken, yeterli takip ve denetimin sağlanmasıdır. Kocaeli’nde yaşanan olaylarda devletin 77 milyon TL zarara uğratıldığını gördük maalesef. Burada mesele yalnızca çocukların emeğinin karşılığında bir ücret alıp almaması değil, aynı zamanda bu sistemin suiistimale açık olmasıdır. Bu tür yanlışların önüne geçmek için Milli Eğitim Bakanlığı’nın pedagoglar, sendikalar ve işverenlerle bir araya gelerek, eğitim süreçlerini daha düzgün planlaması gerekir. Okullarda laboratuvarlar ve atölyeler aktif hale getirilmeli, öğrenciler eğitimin büyük bir kısmını örgün eğitim yoluyla okulda almalıdır. Özel sektörde eğitim alacakları Gün sayısı haftada bir ya da iki günü geçmemelidir. Eğitim, kontrolsüz bir şekilde haftalarca süren iş gücü sömürüsüne dönüşmemeli, öğrencilerin geleceğine zarar vermemelidir.”

Yazarımız Kim ?

HABER MERKEZİ