Sayfa Yükleniyor...
-
Araştırmalarım sırasında Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Onur Baştürk’ün ‘O kitaba değil, bir de bu kitaba bak’ başlıklı köşe yazısına denk geldim. Baştürk’ün yazısında yer verdiği şu bilgiler oldukça dikkatimi çekti: “Koronavirüs çıktığından beri herkesin dilinde o kitap var. Gerilim romanı yazarı Dean Koontz’un tam 39 yıl önce yazdığı “Karanlığın Gözleri” kitabı. Koontz kitabının bir bölümünde, Çin’in Wuhan kentindeki bir laboratuvarda biyolojik silah olarak geliştirilen bir virüsten bahsediyor. Virüsün adını da koyuyor: Wuhan-400! Koontz’un kitabında bu virüsün bulaştığı herkes 24 saatte ölüyor. Şimdilerde sosyal medyada Koontz’a ‘kahin’ gözüyle bakılıyor. Öyle ya, herkes ölümcül virüs üzerine bir roman yazabilir ama Wuhan’ı adres göstermek nasıl bir altıncı histir?” İşte size yaşadığımız dönemi ve kısıtlama günlerindeki hayalet şehirleri daha yakından hissettirecek olan bu cümleler, kitaplar ve fotoğraflar umuyorum ki durumun ciddiyetini kavramanız açısından biraz daha yardımcı olur.
KARANLIĞIN GÖZLERİ Sadece İzmir değil Türkiye’nin her yerinde hafta sonu sokağa çıkma kısıtlamasında durum böyleydi. Ben içinde bulunduğumuz durumda çektiğim fotoğraflara baktığımda akıllara yıllar önce yazılan veya çekilen kitapların ve filmlerin içindeymişim hissini yaşıyorum. Bu sebeple de içinde bulunduğumuz karanlık günleri daha iyi anlayabilmek için geçmiş dönemde yazılan kitaplara yöneldim.
Hafta içi saat 21.00 ila 05.00 saatleri arasını, hafta sonunun ise tamamını kapsayan sokağa çıkma kısıtlamasından emekçilerin yaş sınırı olmaksızın muaf tutulması ve mesai saatlerinde geçerli olmaması sosyal medyada da tepkilerin odağında yerini aldı. Kimisi üretim, kimisi hizmet sektöründe çalışan emekçi işçiler sessiz sokakların içine gömülerek işlerinin yolunu tuttu.
ÇALIŞANLAR KISITLAMADAN MUAF OLDU Tüm Türkiye’de Koronavirüs tedbirleri kapsamında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının ikinci gününde İzmir’de normal şartlarda oldukça yoğun olan sokak, cadde ve meydanlar bomboş kaldı. Tam bir hayalet şehre dönen İzmir’de derin bir sessizlik sokaklara hakim olurken şehir meydanları kuşlara, kedilere ve evsizlere ev sahipliği yaptı. Bu sessizliğin içinde bir de kısıtlamadan muaf olan emekçi çalışanlar yer aldı.
“Çalışmaktan başka her şey yasaklanmıştı: sokakta yürümek, eğlenmek, şarkı söylemek, dans etmek, buluşmak, her şey yasaklanmıştı...” bu cümleleri sizler de son günlerde sosyal medyada sıklıkla görüyor olabilirsiniz. Ünlü distopya ‘Bin Dokuz Yüz Seksendör’ isimli kitapta George Orwell yıllar önce tam da günümüzü özetleyen bu cümleler ile yaşadıklarımızı anlatıyor ve kitabın başka bir sayfasında şöyle devam ediyor; “Her şey bir hayal dünyasında eriyip gidiyordu, sonunda yılın hangi gününde oldukları bile belirsizleşmişti.”
Araştırmalarım sırasında Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Onur Baştürk’ün ‘O kitaba değil, bir de bu kitaba bak’ başlıklı köşe yazısına denk geldim. Baştürk’ün yazısında yer verdiği şu bilgiler oldukça dikkatimi çekti: “Koronavirüs çıktığından beri herkesin dilinde o kitap var. Gerilim romanı yazarı Dean Koontz’un tam 39 yıl önce yazdığı “Karanlığın Gözleri” kitabı. Koontz kitabının bir bölümünde, Çin’in Wuhan kentindeki bir laboratuvarda biyolojik silah olarak geliştirilen bir virüsten bahsediyor. Virüsün adını da koyuyor: Wuhan-400! Koontz’un kitabında bu virüsün bulaştığı herkes 24 saatte ölüyor. Şimdilerde sosyal medyada Koontz’a ‘kahin’ gözüyle bakılıyor. Öyle ya, herkes ölümcül virüs üzerine bir roman yazabilir ama Wuhan’ı adres göstermek nasıl bir altıncı histir?” İşte size yaşadığımız dönemi ve kısıtlama günlerindeki hayalet şehirleri daha yakından hissettirecek olan bu cümleler, kitaplar ve fotoğraflar umuyorum ki durumun ciddiyetini kavramanız açısından biraz daha yardımcı olur.
KARANLIĞIN GÖZLERİ Sadece İzmir değil Türkiye’nin her yerinde hafta sonu sokağa çıkma kısıtlamasında durum böyleydi. Ben içinde bulunduğumuz durumda çektiğim fotoğraflara baktığımda akıllara yıllar önce yazılan veya çekilen kitapların ve filmlerin içindeymişim hissini yaşıyorum. Bu sebeple de içinde bulunduğumuz karanlık günleri daha iyi anlayabilmek için geçmiş dönemde yazılan kitaplara yöneldim.
Hafta içi saat 21.00 ila 05.00 saatleri arasını, hafta sonunun ise tamamını kapsayan sokağa çıkma kısıtlamasından emekçilerin yaş sınırı olmaksızın muaf tutulması ve mesai saatlerinde geçerli olmaması sosyal medyada da tepkilerin odağında yerini aldı. Kimisi üretim, kimisi hizmet sektöründe çalışan emekçi işçiler sessiz sokakların içine gömülerek işlerinin yolunu tuttu.
ÇALIŞANLAR KISITLAMADAN MUAF OLDU Tüm Türkiye’de Koronavirüs tedbirleri kapsamında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının ikinci gününde İzmir’de normal şartlarda oldukça yoğun olan sokak, cadde ve meydanlar bomboş kaldı. Tam bir hayalet şehre dönen İzmir’de derin bir sessizlik sokaklara hakim olurken şehir meydanları kuşlara, kedilere ve evsizlere ev sahipliği yaptı. Bu sessizliğin içinde bir de kısıtlamadan muaf olan emekçi çalışanlar yer aldı.
“Çalışmaktan başka her şey yasaklanmıştı: sokakta yürümek, eğlenmek, şarkı söylemek, dans etmek, buluşmak, her şey yasaklanmıştı...” bu cümleleri sizler de son günlerde sosyal medyada sıklıkla görüyor olabilirsiniz. Ünlü distopya ‘Bin Dokuz Yüz Seksendör’ isimli kitapta George Orwell yıllar önce tam da günümüzü özetleyen bu cümleler ile yaşadıklarımızı anlatıyor ve kitabın başka bir sayfasında şöyle devam ediyor; “Her şey bir hayal dünyasında eriyip gidiyordu, sonunda yılın hangi gününde oldukları bile belirsizleşmişti.”