Bir saat temizliğinden bir yevmiye parası alırdık

Vitrine koyacak saat bulamazken aynı dükkanda yedi kişinin çalıştığını ve iş yetiştiremediklerini belirten Saatçi Hüseyin Öztürk, “Bir saat temizliğinden bir yevmiye parası alıyorduk” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 14.09.2021 07:31
  • Güncelleme Tarihi : 14.09.2021 07:31
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Bir saat temizliğinden  bir yevmiye parası alırdık

ÖZKAN PEKÇALIŞKAN-ÖZEL HABER

Zamanın değerini, zamanla uğraşan ustalar mı bilir yoksa zaman geçtikçe mi değeri bilinir? Bu sorunun cevabını belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. 74 yıllık ömrünün 60 yılını zamanı gösteren saatler ile uğraşarak geçiren İzmirli Hüseyin Öztürk’ün hikayesi daha o doğmadan önce Bulgaristan’da başladı. Babası serbest göçmen olan Saatçi Hüseyin Öztürk, dünya ve olimpiyat şampiyonu milli halterci Naim Süleymanoğlu’nun da doğum yeri olan Bulgaristan’ın Momçilgrad (Mestanlı) köyünde doğduktan sonra 2.5 yaşında ailesi ile birlikte İzmir’e geldi. Bir zamanlar İzmir’in neredeyse kalbinin attığı; halin, otogarın ve tren garının aynı bölgede bulunduğu Basmane semtinin Gaziler Caddesi boyunca 22’den fazla saatçi dükkanının olduğunu anımsatan Saatçi Hüseyin Öztürk, 1960 yılında babasının yanında başladığı saatçiliğe hala devam ettiğini söyledi.

60 YILDIR AYNI CADDE ÜZERİNDEYİZ

Şu anda aynı cadde üzerinde ikinci dükkanlarında saatçilik yapmaya devam ettiklerini ifade eden Saatçi Hüseyin Öztürk, “Mesleğe 1960’ta babamın yanında başladım. Şimdiki dükkanımız İzmir’deki ikinci dükkanımız. Daha evvel aynı cadde üzerinde ilk dükkanımız vardı. Babam orada önce tamirciliğe başladı. Daha sonra yeni saatler de satıp, malzeme satışına da başladık. Benimle beraber ağabeyim de bu işe başladı. İki amcam da bu işi yapıyordu. Sülale olarak bu işi uzun bir süre yaptık. Bizim için aile mesleği oldu. Babam Bulgaristan’dan saat tamirini az çok bilerek geldi. Önce Manisa’nı şimdiki adı Tilkisüleymaniye olan köyüne yerleştik. Daha sonrasında Akhisar en sonunda da İzmir’e geldik. 1954’ten bu tarafa aynı cadde üzerinde saatçilik mesleğini ailecek icra ediyoruz. Hep bu bölgede saatçilik yaptık. 1960 ile 1973 arasında İzmir Enternasyonal Fuarı’nda yeni saatler satıp, tamiratını yapardık. Evlendikten sonra fuarda stant açmaz olduk. Babamda yaşlandığı için dükkanda kaldık sadece. Lise-1’den lise 2’ye geçtiğimde derslerim iyi olmasına rağmen babam beni okuldan aldı. Okulu bırakıp saatçi olacaksın dedi. O gün bugündür bu işin içindeyim” dedi.

BİR TAMİRDEN BİR YEVMİYE PARASI

1960’dan 1990’lara kadar saatçiliğin altın çağını yaşadıklarını belirten Saatçi Hüseyin Öztürk, “Bir saat temizliğinden bir yevmiye parası alıyorduk. Müşteriler de bu parayı seve seve veriyorlardı. Saat kıymetliydi. Herkeste saat yoktu. Damadın ve gelinin ilk takısı saatti. Ama şimdi 4 damadım var bir tanesinde benim taktığım kol saatim yok. Hepsine teklif ettim ama hiçbirine kol saat veremedim. Saatin artık bir değeri kalmadı. Dijital saatler çıkınca fiyatlar birden düştü. Kıymeti yüksek saatler var ama onun yanında ucuzluk ve çeşit olarak çok fazla saat üretildi. Bir moda diye saatler şu anda kola takılıyor en fazla bir iki yıl kullanıp kenara atılıyor. Ama orijinal bir saat yıllarca kullanılıyor. Cep saatlerinin şu anda öyle meraklıları var ki cep saatinin ufacık bir parçasına birkaç yüz lira para verip o saati diriltmek istiyor. Koleksiyoncular içinde mekanik saat peşinde koşan ve amatörce bu işi yapanlar da var. Pilli saatlerin tamamının yedek makinası var 1-2 dolardan 200-300 dolara kadar fiyatı çıkıyor. Kaliteli bir saate adam 100 dolar verip makinesini alıp taktırabiliyor” diye konuştu.

BİLİRKİŞİ OLARAK DA ÇALIŞIYORUM

Saat tamirinde mekanik saatlerin en küçüğünden en büyüğüne kadar tamiriyle uğraştığına değinen Saatçi Hüseyin Öztürk, “Pilli saatleri pek fazla önemsemedim. Toptancılığa başladıktan sonra da saat tamirini pek fazla yapmadım. Babamdan dedemden kalan saatleri hala satıyorum. Belli saatlerin parçalarını hala getirtiyoruz. Pil, saat camı ve kayışlarda seri olarak bulundurmak zorundayız. Saat kayışlarının çeşidine ise yetişmemiz mümkün olmuyor. Meraklısı bin TL verip saat kayışı alabiliyor.

Saat konusunda bilgisi olmayıp da kandırılan çok insan var. İzmir dışından birisi yanında iki tane adam almış. Saatin parası ile bir daire alabilir miyim diye sordu. Bana sorduğu saati 300 TL verip almam. Bu adama elindeki saate şöyle kıymetli saat deyip kandırmışlar. Bunun yanında saatinin değerini hiç bilmeyip getirip satanlar da var. Bir gün Alfa Romeo’nun özel seri üretim bir saatini 50 TL’ye sattım. Bu saat çalışmaz arızalı dedim. O saati alan saatçi arkadaşım bu saatin sayılı üretilen bir saat olduğunu söyledi. O saati çalıştırıp 500 TL’ye ben sattım dedi. Bilirkişi olarak İzmir Saatçiler Odası’na kayıtlı değilim. Ben İzmir Ticaret Odası’na kayıtlıyım. Esnaf değilim, tüccar sınıfına kayıtlıyım. Saatçiler Odasından ya da Ticaret Odasından bazı saatlerin değerini ölçmek için bilirkişi olarak benden rapor istiyorlar. Dedemin dedesinden kalma Serkisof marka saat diye internette satışa çıkarılan saat ilanlarını görüyorum. O saati 1967 senesinde Ege Bölgesine ilk defa biz sattık. O zamanın parası ile kampanyalı olarak 130 liraya satmıştık. O ilanı veren kişinin dedesinin dedesi zamanında Türkiye Latin alfabesini kullanmıyordu. İnternette bu saatlere 7-8 bin TL yazıyorlar. Şu anda o saatin değeri piyasada 500 TL yapıyor” şeklinde konuştu.

YEDİ KİŞİ İŞ YETİŞTİREMİYORDUK

Yanımdaki en son kalfası olan Nuri Usta’nın sigortasının kendisinde başladığını ve yanından emekli olduğunun altını çizen Öztürk, “Yaşı benden ufaktı. Bir müddet sonra İsviçre’ye gitti geldi. Daha sonra tekrar benim yanımda çalıştı. Benim yanımda emekli oldu. Emekli olduktan sonra vefat etti. Nuri Ustanın eline su dökecek usta şu anda İzmir’de bulamam o bakımdan kalfa alamıyorum. Babam ve ben dahil olmak üzere bir dükkanda 7 kişi çalışıyorduk. İş yetiştiremiyorduk. Şu anda yaşım 74 ama 60 yıldan beri bu işin içindeyim. Bu işin içinde sıfırdan gelerek başladım. Yanımıza çırak getirildiği zaman evladıma kaç para vereceksiniz diye soruyorlar. Benim evladıma kızıma ne öğreteceksiniz diye sormuyorlar. Biz onların evlatlarına meslek vereceğiz. Daha onların bize para vermesi lazım. Dükkanı ilk açtığımızda karşı tarafımızda bir meyhane vardı. Meyhanecinin oğlu zorla çırak olarak geldi. Şu anda Karşıyaka’da sayılı saatçilerden oldu. Kimse artık kalfa-çırak çalıştırmıyor. Bu meslek kimseye öğretilmez. Kabiliyeti varsa öğrenir. Kabiliyetin yanında bir de sabır olması gerekir. Eskiden ustalarımız bir saatle uzun zaman uğraşıp saat çalışmaya başladıktan sonra onun keyfini sürerdi. Birkaç günden birkaç haftaya kadar uğraştığımız saatler de oldu” ifadelerini kullandı.

HERKES SAAT ALIP SATAMAZDI

Saatçiliğin yok olmayacağına vurgu yapan Saatçi Hüseyin Öztürk, “Belli bir değeri var saatlerin. Türkiye’de her kasabada her büyükşehirde bir saat kulesi var. Bir arkadaşım İsviçre’de bir fabrikanın girişinde biz saat sanayini Osmanlı’ya borçluyuz diye yazıyormuş. Çünkü Osmanlı namaz vakitleri için bizden saat aldı demiş. Eskiden vitrine koyacak saat bulamazdık. Saatçi dükkanı olduğu belli olsun diye zar zor bulduğumuz saatlerden dükkanın vitrinine koyardık. Herkes saat alıp satamazdı. Eskiden bir müşteri saat satmak için getirdiğinde adamın yedi sülalesini soruşturduk. Ziynet eşyası gibi muamele görürdü. Kimliğini adresini alıp, eline şu fiyata sattık diye kağıt verirdik. Bu işe giren kolay kolay bırakamıyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. 10 senden beri tek başıma çalışıyorum. Elimde hurdalardan ne varsa satmaya bakıyorum. Ben rahmetli olduktan sonra dükkandaki her şey kepçe ile çöpe gidecek” dedi.

İzmir’de saatçilik müzesinin olmadığını ancak Türkiye’de bir saatçilik müzesinin Bursa’da kurulacağını belirten Öztürk, “Bursa’daki saatçi arkadaşım kurulacak müze için benden de bazı parçalar istedi. Bazı parçaları ona göndereceğim” diye konuştu.

Haber Merkezi