- Genel
- 11.03.2025 00:48
Türkiye’de çalışan kadın sayısı, erkek çalışan sayısının yarısı kadar. Çalışan kadınların çoğu sigortasız çalıştırılırken, toplumsal hayattaki rol yükleri de kadına yükleniyor. Kadınlar sendikasız çalışırken, normal ücretinin altında maaşlarla çalışmak zorunda kalıyor
SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER- DİSK Genel-İş Araştırma Dairesi Emek Araştırma’nın (EMAR) hazırladığı "Kadın Emeği" raporuna göre, Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı yüzde 34,6 olarak hesaplandı. 10 milyona yakın kadın, ailevi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katılamadı. Kadın istihdam oranı, 2021 yılına göre 4,5 puanlık bir artışla yüzde 34,6 oldu. 2024 Aralık ayı verilerine göre kadın istihdam oranı yüzde 32,5 olurken, sadece 10 milyon 855 bin kadın çalışma hayatına girebildi. Bu oran erkeklerde ise yüzde 66,7 olurken, çalışan erkek sayısı ise 21 milyon 803 bin olarak hesaplandı. Toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla kadınlara atfedilen ev işleri, temizlik, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi işler, kadınların büyük bir kısmının çalışma hayatına katılmasına engel oluyor. 2024 yılı 4’üncü çeyrek verilerine göre; 6 milyon 657 bin kadın, ev işleri nedeniyle çalışma hayatına dahil olamadığını belirtirken, ev işleri nedeniyle çalışma hayatında yer alamadığını söyleyen erkek verisi ise sadece 6 kişi oldu. DİSK Sosyal-İş Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Şengül İşçi, kadınların toplumsal yaşamın her akanında eşitsizliğe uğradığını dile getirirken, Kadın Haklarını Koruma Derneği İzmir Şube Başkanı Av. Hülya Çağlayan Gültekin ise Anayasa’nın 10’nuncu maddesinin uygulanması çağrısında bulundu. İzmir Kadın Kuruluşları Kadın Birliği Başkanı Gülsen Özkan ise toplumsal rollerin kadının çalışma hayatına girmesindeki en büyük engel olduğunu ifade etti.
2021 yılında 5 milyon 776 bin kadın kayıtlı çalıştırılırken, 2024 yılında 7 milyon 334 bin kadın kayıtlı çalıştırıldı. Aynı dönemde kayıt dışı çalıştırılan kadın sayısında da artış görüldü. Tam zamanlı çalışan kadınların da yüzde 24,4’ü kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılıyor. 2024 yılı 4’üncü çeyrek verilerine göre, 10 milyon 855 bin kadının 6 milyon 557 bini (yüzde 75,6’sı) tam zamanlı ve kayıtlı, 2 milyon 122 bini ise (yüzde 24,4’ü) yine tam zamanlı ancak kayıt dışı çalıştırıldı. Yani her 4 kadından 1’i tam zamanlı çalışmasına rağmen sigortasız çalıştırılmakta. Toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla kadınlara atfedilen ev işleri, temizlik, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi işler, kadınların büyük bir kısmının çalışma hayatına katılmasına engel oldu. 2024 yılı 4’üncü çeyrek verilerine göre, 6 milyon 657 bin kadın, ev işleri nedeniyle çalışma hayatına dahil olamadığını belirtirken, ev işleri nedeniyle çalışma hayatında yer alamadığını belirten erkek verisi ise sadece 6 kişi oldu. Benzer bir şekilde, ailevi ve kişisel nedenlerle çalışma hayatına dahil olamadığını belirten kadın sayısı 3 milyon 442 bin kişi iken, erkek sayısı sadece 466 bin kişi oldu.
Kadın işsizliği oranlarına bakıldığında, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ortalamasının oldukça üstünde olduğu görülmektedir. Eurostat’ın Kasım 2024 verilerine göre, AB’ye üye ülkelerin resmi kadın işsizliği oranı yüzde 6,10 iken, Türkiye için bu oran yüzde 11,7 oldu. Avrupa ülkeleri arasında Türkiye, Bosna-Hersek, Yunanistan ve İspanya’nın ardından kadın işsizliği oranında 4’üncü sırada bulunuyor. Kadınların sendikalara katılım oranı da yine düşük seviyelerde. 2024 Temmuz ayı verilerine göre; Türkiye’de kadınların sendikalaşma oranı yüzde 11,4 iken, erkeklerin sendikalaşma oranı yüzde 16,3 oldu.
2025 yılının Aile Yılı olarak ilan edilmesine tepki gösteren Kadın Haklarını Koruma Derneği Başkanı Av. Hülya Çağlayan Gültekin, anne-kadının üzerindeki toplumsal rolleri eleştirdi. Çağlayan Gültekin, “DİSK tarafından hazırlanan ‘Kadın Emeği’ raporunda istihdam verilerine bakıldığında, kadın istihdam oranının erkek istihdam oranına göre düşük kaldığı, her üç kadından birinin işsiz olduğu, çalışan kadınların düşük ücretli işlerde erkeklerden daha az kazandığı ve güvencesiz olarak çalıştırıldığı görülmektedir. Pandemi döneminde kadın istihdam oranı bakım yükü nedeniyle de çok azaldı. Toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla kadınlara atfedilen ev işleri, temizlik, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi işler, kadınların büyük bir kısmının çalışma hayatına katılmasına engel oluyor. 2025 yılı Aile Yılı ilan edilerek Aile Enstitüsü kuruldu. Bu enstitünün amaçlarından biri, doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri ve bunların ortaya çıkardığı sonuçları kapsamlı olarak incelemek ve doğurganlık hızının arttırılmasını sağlamaktır. Doğurganlığın arttırılması demek, kadının aile kurumu içinde kalmasını istemekle eşdeğerdir. Çalışma hayatında yer almak isteyen kadınların önündeki en büyük engel bakım yüküdür. Günümüzde çocuk bakımı yüzde 95 gibi bir oranla kadına-anneye aittir. Ayrıca kadınlar, yaşlı, hasta ve engelli bakımını da üstlenmekte ve ev işleri de yüzde 85 oranında kadına kalmaktadır. Bu bakım yükü kadın üzerinden alınmadıkça, devlet ücretsiz veya düşük bedelli kreşler, yaşlı ve hasta bakımevleri açarak bakım yükünü kadın üzerinden almadıkça, her doğan çocuk kadını önce iş hayatından, sonra sosyal hayattan koparacaktır. Ayrıca kadınlar, iş hayatında kalmayı becerebilse dahi, her yeni doğan çocuğun aile ekonomisi üzerinde olumsuz etkisi, günümüz ekonomik şartlarında aile yapısına olumsuz olarak yansıyacaktır. Ataerkil aile yapısı nedeniyle kadına yüklenen roller, eğitimde, iş hayatında, karar mekanizmalarında yer almasının önündeki en büyük engeldir. Anayasamızda ve kanunlarımızda kadın ve erkek eşittir. Bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlayacak tedbirleri almakla yükümlü olan devlet, Anayasa’nın 10’uncu maddesi ile güvence altına almıştır. Kadın istihdam oranının dünya sıralamasına göre çok gerilerde kaldığı günümüzde, öncelikle yapılması gereken ailenin ekonomik yapısını düzeltecek ve kadının aile kurumu içinde daha sağlam durmasını sağlayacak ekonomik tedbirlerin alınmasıdır. Kadın istihdamını arttırmanın bir diğer yolu da kadının eğitim hayatında kalış süresini arttırmak ve ara eleman yetiştiren teknik ve meslek liselerinde kız çocuklarının daha fazla eğitim görmesini sağlamaktan geçiyor” diye konuştu.
Çalışan kadınların yüzde 92’sinin sendikasız çalıştığını belirten DİSK Sosyal-İş Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Şengül İşçi, “2024 Aralık ayı verilerine göre kadın istihdamı 10 milyon 855 bin kişi ile yüzde 32,5 iken, erkek istihdamı 21 milyon 803 bin kişi ile yüzde 66,7 oldu. Erkeklerin istihdama katılımı, kadınların iki katıdır. Kadın emeğinin güvencesizliği, kadın istihdamını da etkilemektedir. Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı yüzde 34,6 yani her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatına katılıyor. Türkiye’de kadın işsizliği AB ve OECD üye ülkelerinin 2 katıdır. 12 milyona yakın kadın, ailevi ve kişisel sebeplerden dolayı iş hayatına katılamıyor. 3 milyon 248 bin kadın sosyal güvenceden yoksun. İstihdamdaki kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı çalışıyor. Kadınların yüzde 92’si sendikasız çalışıyor. Kadınların kıdem süresi, erkeklere göre oldukça geride kalıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini esas almayan, kadının ücretli emeğini hiçe sayan, bakım emeğini kadının üzerine yıkan, erkek şiddetini cezasızlık uygulamalarıyla ödüllendiren, kadınları iş hayatından uzak tutarak evlerine mahkûm etmeye çalışan politik bir sistem içerisinde, sadece iş sahalarında değil, her alanda cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıyayız. Birçok kadının çalıştığı alanda baskı, taciz, kötü çalışma koşulları yaratılarak yıldırma politikaları uygulanıyor” ifadelerini kullandı.
Kadının ev nüfusu azalsın diye evlendirildiğini ifade eden, İzmir Kadın Kuruluşları Kadın Birliği Başkanı Gülsen Özkan, "Kadınların çalışmaları için uygun ortamlar tam olarak hazır değil. Çalışan anne çocuğunu, yaşlısını nereye bırakacak? Kadınlar arasında eğitim oranı gittikçe düşüyor. Kırsal kesimlerde veya dar bölgelerde kadınlar, evdeki nüfus azalsın diye zorla evlendiriliyor. Devletin bunlara engel olması gerekiyor. Engel olunmadığı sürece kadın istihdamındaki sorunlar çözülemez. İş yerlerine kreşler açılmalı, her mahalleye kreş açılmalı, hasta bakım yerleri açılmalı; bu rollerin hepsi kadına yükleniyor. Kadın bu roller arasında nasıl çalışabilir? Kadın eve kapansın, sorun çıkarmasın, istihdama dahil olmasın, evinin kölesi olsun istiyorlar. Devlet, sivil toplum ve yerel yönetimler iş birliği ile hareket etmeli. Kadının toplumsal hayata dahil olabilmesinin altyapısı hazırlanmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.