- Gündem
- 22.04.2025 17:51
1997 yılından bu yana, adli ya da siyasi nedenle gözaltına alınan tüm kadınlara ücretsiz avukatlık hizmeti veren Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Ofisi, hapishanelerde cinsel işkencenin artış gösterdiğini açıkladı
Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği bünyesinde kurulan ‘Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Ofisi’, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında yazılı bir açıklama yayımlayarak önemli mesajlar verdi.
Paylaşılan açıklamada, “1997 yılından bu yana evde, okulda, gözaltında, ev baskınlarında, köy baskınlarında devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye maruz kalan kadınlara hukuki yardım veriyoruz. Bu çalışmaya başladığımız yıllarda; Türk Ceza Kanunu, kadına yönelik şiddet açısından çok kötü bir durumdaydı. Örneğin, kadına yönelik şiddeti düzenleyen bölüm başlığı yoktu, tecavüz suçunun tanımı yoktu, cinsel taciz bir suç tanımı olarak bile bulunmuyordu. Bekâret kontrolü sadece işkence olsun diye, evli kadınlara dahi uygulanabiliyordu. Aynı zamanda cinsel işkencenin belgelenmesi çok büyük bir sorundu ki bu sorun maalesef hala devam ediyor” cümleleri yer aldı.
CİNSEL İŞKENCE VARLIĞINI DEVAM ETTİRİYOR
“Ancak Türk Ceza Kanunu’nda -kadınların mücadelesi- sonucunda bazı önemli değişiklikler de oldu” denilen açıklamada, “Örneğin 2005 yılında yapılan değişiklikle tecavüz suçu ‘cinsel saldırı’ biçiminde düzenlendi ve tanımlandı, ‘cinsel taciz’ bir suç tanımı olarak yasalara girdi, ‘bekâret kontrolü’ belirli kurallara ve hakîm iznine bağlandı. Bunlar önemli gelişmeler, işkencenin uygulanma yöntemleri konusunda da kısmi değişiklikler oldu ama hala cinsel işkence varlığını devam ettiriyor, cinsel işkencenin belgelenmesindeki sorun devam ediyor” bilgisi paylaşıldı.
BÜYÜK BÖLÜMÜNÜ KÜRT KADINLAR OLUŞTURUYOR
Kendilerine başvuran kadınların, adli ya da siyasi gerekçelerle gözaltına alınmış olmalarının hiçbir önemi olmadığını hatırlatan Dernek, “Adli ya da siyasi nedenle gözaltına alınan tüm kadınlara ücretsiz avukatlık hizmeti veriyoruz. Bugüne kadar ofisimize 871 kadın başvuru yaptı. Ofisimize başvuran kadınların etnik kimliklerine baktığımızda büyük bölümünü Kürt kadınlar oluşturmakta. Yine Suriyeliler, Roman kadınlar, Arap kadınlar ve Türkiyeli kadınlar bulunmakta. Başvuru yapan kadınların büyük bölümü siyasi nedenle gözaltına alınan kadınlar. Çünkü adli nedenle gözaltına alınan ya da tutuklanan kadınlar açısından baktığımızda hak arama bilincinin yeterince gelişmemiş olmasını ayrıca korku ve takip edilme endişesi nedeniyle adli kadınların birçoğunun başvuru yapamadığını görmekteyiz. Kadınlar sokak gösterilerinde, gözaltında, polis karakollarında, jandarma karakollarında, hapishanelerde ya da okullarda devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye maruz kalabiliyorlar. Bu işkence biçimlerini tecavüz, cinsel taciz, çıplak arama, zorla oturtup- kaldırma ya da cezaevinden hastaneye getirilip götürülürken kötü muamele, sözlü taciz gibi sayabiliriz” sözlerine dikkat çekti.
DEPREMİN ARDINDAN KADINLARIN YAŞADIKLARI
Kadınlar açısından şiddetin en yoğun olduğu mekânlardan birinin de cezaevleri olduğunu kaydeden Dernek, “Özellikle 6 Şubat 2023 depremi sırasında Hatay Cezaevi’nde adli mahpus kadınların yaşadıkları korkunçtur. Gözlerinin önünde insanların öldürüldüğünü, kendilerine işkence ve taciz uygulandığını, bir gün boyunca aç bırakıldıklarını, hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmadığını ofisimiz avukatlarına anlatmışlardır. Kadına yönelik şiddet konusunda kadınların mücadelesi sonucunda elde edilmiş çok önemli bir sözleşme olan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, kadınların çok önemli bir kazanımıydı. Biz de ofis olarak yaptığımız tüm suç duyurularında ya da açılan davalarda bu sözleşmeyi çok önemli bir metin olarak mahkemelere sunuyorduk. Bu metnin bizim açımızdan bir başka önemi de bizim coğrafyamızda yaşanan bir mağduriyet sonucu ortaya çıkmış olmasıydı” dedi.
DEVLET DİLİ NE KADAR SERTLEŞİRSE…
“İstanbul Sözleşmesi’nin kadın kurtuluş mücadelesi açısından önemli olduğunun farkındayız” diyen Dernek, son olarak ise “Ofis olarak hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta kadınlar açısından ve kadınlar lehine olan değişikliklerin yapılması konusunda kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirmek, bizim mücadelemizin çok önemli alanlarından birini oluşturmakta. Kadına yönelik şiddetin politik olduğunu her zaman dile getiriyoruz. Devlet dili ne kadar sertleşirse ne kadar ötekileştirici olursa kadına yönelik şiddetin arttığını görebiliyoruz. Bu nedenle de mücadelemiz asıl olarak erkek egemen, militer ve feodal sisteme karşıdır ve bu mücadele son bulmayacaktır” mesajını verdi.