20 yıllık emeğini el arabasıyla satıyor

İnşaatlarda kullanılan el arabasını tezgah yaparak üzerinde bal, polen, kabak, fasulye, ebegümeci, dut, salatalık ve biber satan Üsküplü 84 yaşındaki Süleyman Amca, tüm bu ürünleri bahçesinde yetiştirip ardından vatandaşa sunuyor


  • Oluşturulma Tarihi : 06.12.2019 08:54
  • Güncelleme Tarihi : 06.12.2019 08:54
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
20 yıllık emeğini el arabasıyla satıyor

SULTAN GÜMÜŞ - ÖZEL HABER
Onlar bizim mahallenin insanları! … Bizim, sizin ne fark eder, ülkemizin insanları. Gözü tok, kanaatkar, gönlü zengin insanlar. Adeta tuğlaların arasındaki harç gibiler, nesilleri birbirine yakın tutmak için varlar. Kimi fırıncı, kimi çiftçi, berber, marangoz vesaire. Ne iş yaparsa yapsınlar severek yapan insanlar. Onlar bizim hafızamız, sesimiz, aksakallılarımız, gönül dostlarımız. Sevinince gülmezler, üzülünce belli etmezler, sıkıştırmayınca konuşmazlar. Onlar için davranışları, yaptıkları önemli değil, tabi bir de halleri. “Konuşacak bir şey yok ki. Geldik gidiyoruz işte” derler. Çiğli Köyiçi Mahallesi’nde yaşayan 84 yaşındaki Süleyman Yıldız da onlardan biri. İnşaatlarda kullanılan el arabasını tezgah yaparak üzerinde bal, polen, kabak, fasulye, ebegümeci, dut, salatalık ve biber satıyor Üsküplü Süleyman Amca. Bir karton kutu içerisinde açıkta bozuk paralar… ‘Sen yokken paraları, balları alan olmuyor mu?’ diye sorunca “Alsın yahu, ihtiyacı varsa helal, hoş olsun” diyor. Ona selam vermeden yoldan geçen yok. Bal almak için Harmandalı’dan, Karşıyaka’dan gelenler dahi oluyor. Sanayileşmenin, endüstri 4.0’ların yaşamımıza enjekte edildiği böylesine bir dönemde, 20 yıllık emeğini el arabasıyla satan Süleyman Yıldız ve onun gibi emekçiler halen direnmeye devam ediyor.



“İHTİYACI VARSA HELAL, HOŞ OLSUN”
“Benim kimseye kötülüğüm dokunmadı” diyerek söze başlıyor Süleyman Amca. “Evim biraz ötede, sabah geliyorum, akşama kadar buradayım. Kahveye gitmem, beni arayan burada bulur” derken yolun kenarında bal, polen, kabak, ebegümeci, fasulye, ısırgan vs. sattığı yeri kasteden Süleyman Amca, bazen arıların yanına gidiyormuş, bahçeyi sulamak için de gece, sebzeleri, otları toplamak içinse sabah erkenden kalkıp işleri hallediyormuş. İnşaatlarda kullanılan el arabasını tezgah yapmış. Arabanın üzerinde sattığı ürünler öylece duruyor, yanında kimseler yok. Bir karton kutu içerisinde açıkta bozuk paralar… ‘Sen yokken paraları, balları alan olmuyor mu?’ diye sorduğumuzda, gülümsüyor; “Alsın yahu, ihtiyacı varsa helal, hoş olsun” diyor. Ne tezgahın üzerindeki bozuk paraları sayıyor ne de arabanın üzerindeki bal kavanozlarını. 84 yaşındaki Süleyman Yıldız, mahalle sakinleri tarafından tanılan ve saygı duyulan biri. Ona göre ‘Burada herkes birbirini tanır’. O Köyiçi Mahallesinin Arıcı Süleyman Amcası. Sarışın, uzun boylu, pehlivan yapılı adam; başında püsküllü fesi ve kareli gömleği ile nerede görülse tanınır zaten.



“VERİMLİ TOPRAKLAR, BETON YIĞINI”
Çocuklarının eğitimi için Türkiye’ye geldiklerini söyleyen Süleyman Amca, “Orada okutsak din, dil öğrenemeyeceklerdi. Başka sebep yoktu” diye anlatıyor. Geçmiş yıllardaki yaşamından da bahseden Süleyman Amca, “1944 yılında Yugoslavya / Üsküp’te doğdum. Askerliğimi Mostar’da yaptım. Doğduğum şehirde evlendim, iki çocuğum oldu. 1970 yılında ailemden ayrılarak kayınpederimle birlikte Türkiye’ye göç ettik. Burada akrabalarımız vardı. Manisa Akhisar’da akrabalarımızın yanında dört ay kaldıktan sonra İzmir’e gelip Çiğliye yerleştik. Türkiye’ye geldikten sonra hayat kolaylaştı. O zaman Tariş depoları yapılıyordu, orada işe girdim. Sonra inşaatlarda çalıştım, demir, kaynak işini öğrendim. Yıllar önce sigortadan emekliye ayrıldım. Bir kız, üç erkek çocuğum var. Çok güzel hatıralarımız oldu burada. Anam ölene kadar Üsküp’teki köye gidip geldim. Anamdan sonra artık gitmedim. Çocuklarımla beraber aynı binada oturuyorum. Evi yaparken müteahhide vermedik, kendimiz yaptık. Müteahhitte verenlerin arsası elden gitti sonunda tek bir daireleri kaldı. Tarlalarında koyun, sığır, tavuk besliyorlardı artık onu da yapamıyorlar. Buralar şehir oldu, hayvan beslemeye müsaade etmezler. Bizim arıları da şikayet etmişler. Tabi, haklılar artık buralar şehir oldu. Tarlalarını kat karşılığı verenler şimdi buralardan gitmek zorunda kalıyor. Tarlayı verirken düşünecektin. Verimli topraklar şimdi beton yığını ne arı kalır ne de koyun kuzu. Arıları yirmi yıldır koyduğum bahçeden kaldırıp on kilometre uzağa götürdüm. Artık her gün uğrayamıyorlar buraya” dedi.
“NASİP NEYSE O KADAR”
Yaklaşık yirmi yıl önce arıcılığa başladığını belirten Süleyman Amca, evinin yakınında komşusunun bahçesine koymuş kovanları. O bahçe otuz-kırk yıldır kendi elindeymiş. “Bahçenin sahibi de muhacirdi. Bana bıraktı, arayıp sormaz. İşte orada oyalanıyoruz. Ne olacak vakit böyle geçiyor” diyor Süleyman Amca ve arkasından şunları ekliyor: “Hangi işte çalışırsan çalış hakkını veriyorsan geliri olur.” Yurttaki çocuklara ücretsiz bal gönderdiğine de şahit olduğumuz Süleyman Yıldız, “Evde dursam yapacak bir iş yok, can sıkıntısı. Her zamanda aynı satış olmaz. Nasip neyse o kadar. Fasulye, kabak satılır. Bal seyrek, ara sıra da polen satılır. Arıcılık çok güzel bir iş ama bundan sonra kim yapacak?” cümleleriyle konuşmasını sonlandırdı.