- Gündem
- 07.05.2025 22:10
21’inci yüzyılın en büyük acı gerçeğinin iklim ve çevresel nedenlerle ortaya çıkmaya başlayan ‘İklim Mülteciliği’ olduğunu belirten uzmanlar, ülkeleri süratle önlem alması konusunda da uyarıyor
Dünyadaki kitlesel yer değiştirmelerinin sebebi sadece savaşlar değil. İklim krizlerine bağlı olarak yaşanan sel, fırtına, kuraklık, hava kirliliği ve su kıtlığı gibi sebepler de kitlesel hareketlerin nedenleri arasında yer alıyor. Kaldı ki çevresel felaketlerinin bir diğer sonucu savaşlara yol açması. Öyle ki artık insanlar, iklim değişikliği ve buna bağlı deniz seviyesindeki yükselme sebebiyle sert toprak ihtilaflarını, tarımcılığı zora sokan koşulları ve su ihtiyacındaki hızlı artışı gibi gerekçeler göstererek, bu durumdan daha etkilenmemiş ülkelere sığınma talebinde bulunuyor. Bu da yeni bir mülteci grubunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Konuyla ilgili Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) Yönetim Kurulu Başkanı Av. İrem Geçmez gazetemize önemli değerlendirmelerde bulundu.
ÜLKELER YOK OLACAK!
İklim mülteciliğinin yeni bir kavram olmadığını dile getiren Mülteci-Der Yönetim Kurulu Başkanı Av. İrem Geçmez, iklimsel etkilerden dolayı özellikle birçok ada ülkesinin sular altında kalabileceğini söyledi. Av. Geçmez, “Her ne kadar son zamanlarda sıklıkla konuşuluyor olsa da bu kavram çok da yeni sayılmaz. Çevresel faktörler sebebiyle yer değiştirme 1980’li yıllardan itibaren konuşulmaya başlanmış ve çevresel mülteci kavramı ilk kez 1985 yılında yazılan BM raporunda yer almış ancak Türkiye’nin de taraf olduğu 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi mülteciliği tanımlarken iklim olaylarını mültecilik sebepleri arasında saymamış ve o tarihten günümüze kadar bu konuda uluslararası bir düzenleme yapılmamıştır. Bilindiği gibi küresel ısınmanın etkileri sebebiyle iklim koşullarında meydana gelen değişiklikler ve bu sebeple özellikle deniz seviyesinde bulunan adalarda yaşayan insanların yaşadığı bölgelerin telafisi mümkün olmayan zararlara uğraması neticesinde bu bölgeleri terk etmek zorunda kalmışlardır. Şu an için çoğu bölgede ülke içinde yer değişikliği olmasına rağmen zamanla bu da yetersiz hale gelecek ve ülkeler de yok olabilecektir. Bu durumda bu kişiler mecburen yaşamlarına devam edebilmek için yeni bir ülke bulmak zorunda kalacaklardır” ifadelerine yer verdi.
GERİ DÖNEMEYECEKLER!
İklim mülteciliğinin diğer mülteci gruplarından birçok açıdan farklı olduğunu belirten Av. Geçmez, “1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci; ‘ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen kişi’dir. İklim mülteciliği konusunda bu şekilde ortak bir tanımlama yapılmamış olsa da genel olarak iklim koşulları ve çevresel olaylar nedeniyle ülkesinde güvenli ve insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşayamayan, bu sebeplerle ülkesini terk etmiş olan kişilerdir. Şu an için en temel fark uluslararası alanda kabul görme ve statü sahibi olma noktasındadır. Diğer farklarından biri de diğer mülteci gruplarının zulme ya da insanlık dışı muameleye uğrama korkusunun haklı nedenlere dayandığını ispatlaması gerekir ancak iklim mülteciliğinde bu durum herkesçe bilinir olacaktır. Diğer mülteci gruplarında zulüm korkusunun bir süre sonra ortadan kalkma ihtimali olabilir ancak bu şekilde devam ederse iklim ve çevresel sebeplerle göç eden kişilerin bu bölgelere geri dönmesi imkânsız hale gelecektir” ifadelerine yer verdi.
BÜYÜK GÖÇ BAŞLADI AMA…
İklim ve çevresel nedenlerden dolayı başka ülkeye göç etmek için başvuruların yapılmaya başlandığının altını çizen Av. Geçmez, “İklim ve çevresel nedenlerle göç hareketliliği başladı ancak bu şu an için daha çok ülke içi yer değiştirme şeklinde gerçekleşiyor. Şu ana kadar çeşitli ülkelerde bu sebeple başvuru yapılmış ancak yapılan başvurular bu sebebin iç hukuklarında mültecilik sebeplerinden biri olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Örneğin Kiribati vatandaşı olan Teitiota Yeni Zelanda’da mültecilik statüsüne başvuru yapmış ancak bu başvurusu ekonomik ve çevresel faktörler sebebiyle mültecilik statüsünün kazanılamayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi de yine bu konuyla ilgili olarak Kiribati’deki mevcut durumun yeterince ağır bir risk oluşturmadığını belirterek geri gönderilmesinin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varmış ve bu sebeple ihlal bulunmamış ancak iklim değişikliğinin etkilerinin daha kötü bir hal alması halinde gelecekte bu tür iddiaların kabul edilebileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla aslında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi de henüz geç kalınmadığını, yapılabilecek bir şeylerin olduğunu ancak yine de ülkelerin bu konuda sorumluluklarının bulunduğunu belirtmiştir. Benzer sebeple ben de geç kalma şeklinde bir değerlendirme yapmak istemem ama her geçen günün telafisi zor ya da imkansız sonuçlarının olacağını söyleyebiliriz. Bu nedenle bir an önce uluslararası alanda çevre politikalarının oluşturulup iyileştirme çalışmalarının yapılması gerekiyor” diye konuştu.
TÜRKİYE’YE, ‘AFRİKA AKINI’ UYARISI!
İklim mülteciliği ile ilgili Türkiye’ye özel bir parantez açan Av. Geçmez, özellikle Afrika ülkelerinden Türkiye’ye yapılan göçlerin kitlesel akınlara sebebiyet verebileceğini vurguladı. Av. Geçmez, şunları söyledi: “Türkiye’nin yine jeopolitik konumu gereği göç alacak ülkelerden biri olduğu söylenebilir. Şu an Afrika’dan gelenlerin ekonomik sebeplerle geldiği değerlendiriliyor ama yakın bir zamanda oradaki doğal kaynakların tükenmesi halinde kitlesel akınlarla karşılaşılabilir. Ülkemiz cennet gibi ama çevreyi koruyucu politikalar geliştirilmez ve doğal kaynakların sonu yokmuş gibi kullanılmaya devam edilirse Anadolu insanının da mülteci olma ihtimali söz konusu.”
KRİTİK TARİH 2050
Av. Geçmez, “Uluslararası raporlara göre 2050 yılında deniz seviyesine yakın olan ülkeler sular altında kalabilecek yine bazı bölgelerde kuraklık meydana gelecek. Dolayısıyla sorun bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir hal alacak. Ancak şu an çoğu ülkenin iç hukukunda iklim ya da çevresel olaylar nedeniyle göç eden kişilere ilişkin bir statü belirlenmediğinden bir korunma sağlanması mümkün olmayacak. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından verilen kararda da gönderileceği ülkede çevresel nedenlerle telafisi olmayan ciddi bir zararlarla karşı karşıya kalacak kişilerin sınır dışı edilmemesi açısından devletlere potansiyel bir sorumluluk doğacağı belirtilerek bu konuda kanuni düzenlemenin gerekliliğini ortaya koymuştur. İklim mülteciliği konusunda çoğu ülkenin iç hukuklarında yasal boşluğun bulunması ve bu alanda uluslararası bir düzenlemenin olmaması insanların yetersiz koşullarda kötü bir yaşam sürmelerine neden olmaktadır” şeklinde konuştu.
EGE BÖLGESİ, KAPI OLACAK!
Ege Bölgesi’nin iklim mülteciliği konusunda nasıl bir rol oynayacağı konusunda ise Av. Geçmez, “Ege bölgesi Avrupa ülkelerine geçiş için bir kapı olduğundan iklim mültecilerinin de gelmeleri halinde geçiş yapmak için bu bölgeyi tercih etme ihtimali çok yüksek” dedi.