- Gündem
- 29.06.2025 00:57
Bugün Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 6 Mayıs 1972’de idam edilmelerinin 47’nci yıldönümü. Deniz Gezmiş’in o yıllarda en yakınındaki isim olarak bilinen ‘Bombacı’ lakaplı Zihni Çetiner, o döneme ait anılarını anlattı
ÇAĞLA GENİŞ
Yıl 1968… Yer, İstanbul Üniversitesi… Edebiyat Fakültesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından işgal edilmişti. Saat gece yarısını gösteriyordu. Uzun boylu biri yaylanarak içeriye girdi. “Burada biri varmış ‘Bombacı’, kim o?” dedi. “Benim ne yapacaksın?” sorusuna karşılık ise, “Tanışacağım” cevabını verdi. 68 kuşağından ‘Bombacı’ lakaplı Zihni Çetiner ile Deniz Geçmiş’in ‘Toplasan 1 yıl ama doya doya’ dostluğu işte böyle başladı. Çetiner, hakkında tutuklama emri çıktığında Deniz Gezmiş’i İstanbul’dan kaçırarak İzmir’de bir otelde ‘Kemal’ adıyla sakladı üç gün. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 6. Filo’yu denize dökerken o anlara şahitlik etti. Deniz Gezmiş’i kurtarmak için ‘Ankara’ gemisini kaçırmak istedikler ancak yakalandılar. Deniz Gezmiş’in yakalanıp idam edilmeden önce kendisini Filistin’e götürmesini istediğini söyleyen Çetiner, her 6 Mayıs’ta aynı hesaplaşmayı yaşadığını şöyle anlattı: “Acaba onu Antakya üzerinden Filistin’e götürseydim, ‘Deniz Gezmiş bugün yaşar mıydı?”
İŞGALLER SIRASINDA TANIŞTILAR
Deniz Gezmiş ile 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki üniversite işgalleri sırasında tanıştığını söyleyen 78 yaşındaki Zihni Çetiner, o yılları şöyle anlattı: “İstanbul Merkez Binası’ndan 500 kişilik bir grup çıkmıştı. Önde Uğur Büke gidiyor... Selam verdim, ‘Edebiyat Fakültesi’ne gidiyoruz, orayı komandolar (ülkücüler) işgal etmiş onları çıkaracağız biz işgal edeceğiz’ dedi. 15 dakika içerisinde komandoları fakülteden çıkarttık. ‘Ben artık gideyim’ dedim, ‘Yok yanımda kal’ dedi. Gece bir iki el ateş edildi fakülteye. Kendimizi savunmak için sprey kutularını doldurup patlayıcı yaparız dedik. Gece 12’de uzun boylu biri, yaylanarak geldi. Burada biri varmış ‘bombacı diye’ dedi. 68 kuşağında benim adım ‘bombacı’ oldu, ilk ben yaptığım için. ‘Kim o?’ dedi. ‘Ne yapacaksın?’ dedim. ‘Tanışacağım’ dedi. Dedim, ‘Benim’. ‘Hele bir iki tane patlat bakayım’ dedi. Böylece Deniz ile tanıştık. Karakterimiz de uyuyordu. Coşkulu, ateşli bir yapısı vardı. Üniversite işgalleri bittikten sonra orada bir araya gelen arkadaşlar birbirleriyle baya ideolojik ve yoldaşlık hukuku kurdular. Hemen her gün beraberdik. Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı’nda, Taksim Tünel’de” dedi.
DENİZ ORADA DENİZ OLDU
Deniz Gezmiş ve arkadaşları 6. Filo’yu denize dökerken o anlara şahitlik eden Çetiner, “İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu’ndaki öğrenci yurdunu polis kuşatmıştı. Jandarma albayı, Öğrenci birliği yöneticileri ile polisin komiserleri arasında görüşmeler yaptı. Bir uzlaşma sağlandı; polis geri çekilecek öğrenciler de yurda gidecekti. Öğrenciler yurda çekildi ama polis geri çekilmedi yurda saldırdı. Bu arada ben de girdim. Mutfakta bir yer buldum kendimi orada sakladım sabaha kadar orada kalmışım. Dediler ki, bir arkadaşımızı polis pencereden attı ve öldü. Bir de kırmızı kanlı bir gömlek var ortada. Atılan Vedat Demircioğlu’nun kanlı gömleği dediler. Aldım o gömleği ve doğru İstanbul Üniversitesi’ne gittim. Deniz Gezmiş ve arkadaşları da oradaydı. Deniz’e gömleği gösterdim, gömleği aldı. Bir konuşma yaptı, yürüyüşe geçtik. Unkapanı Köprüsü’nden Taksim’e gittik. O sırada da İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği bir protesto mitingi organize ediyordu. Hem Vedat’ın ölümü, hem de 6. Filo için. Biz Taksim Meydanı’na girdiğimizde, Harun Karadeniz miting sona erdi dedi. O sırada bizim grup celallendi, Deniz’i omuzlarına aldılar. Orada, Deniz Gezmiş adını imzaladı benim açımdan. Ben hep öyle derim; Deniz orada Deniz oldu. Nazım Hikmet’in şiirini o günün koşullarına göre adapte ederek okudu. Deniz omuzlarda, ‘Akın var akın Dolmabahçe’ye akın, Dolmabahçe’yi zapt edeceğiz. Dolmabahçe’nin zaptı yakın, hücum’ arkadaşlar dedi. O kitle olduğu gibi Gümüşsuyu’ndan aşağıya doğru aktı ve Deniz kitlenin önüne düştü. İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri yolu kapamışlardı. Dedik ki, ‘Açın yolu siz de bize katılın yoksa çatışmayın bizimle.’ Onlar da bize katıldı ve 6. Filo’nun askerlerini denize dökme hareketi böyle başladı. Ve deniz de orada kitlelere hakim olabileceğini gösterdi.”
BASMANE’DE 3 GÜN SAKLANDI
Çetiner, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Oya Baydar’ın işçi sınıfı üzerine yazdığı doktora tezinin kabul edilmemesi üzerine Deniz Gezmiş’in girişimi ile okulun işgal edildiğini ve ardından polis tarafından arandığını aktardı. Yakalanmadan önce İzmir’de bir otelde Deniz Gezmiş ile birlikte 3 gün sakladıklarını ancak Deniz Gezmiş’in yılbaşı kutlamasını DÖP’lü arkadaşları ile yapmak istemesi üzerine İstanbul’a gittiğini ve yakalandığını ifade eden Çetiner, “Arkadaşımızın doktora tezi üniversite senatosu tarafından reddedildi. Bu tez reddedilince bir forum düzenlendi. Forumda işgal kararı alındı. Gene Deniz Gezmiş en önde, ben yanı başında. Rektörlük binasını işgal ettik. O sırada Deniz Gezmiş’e tutuklama emri çıktı diye bir haber geldi. ‘Kaçalım kardeşim hapse girme’ dedik. ‘Nereye kaçalım’ dedi. ‘İzmir’de iyi devrimci arkadaşlar var ekonomik durumları da iyi’ dedim. Kadıköy’de dayısı Memduh Eren’in yanına gittik. 27 Mayıs öğrenci hareketlerinin liderlerindendi o. Bir miktar para verdi bize. Harem’den İzmir’e geldik. Türkiye Milli Talebe Federasyonu’ndan arkadaşlarla tanıştırdım Deniz’i. Yıl 28 Aralık 1968 idi. Deniz, sıkılan bir adam. Öyle bir yerde oturup da iki gün muhabbet etmez. Mutlaka bir yerlere gidecek bağıracak, çağıracak. Bir şeyler yapacak… ‘Burada ne oturup duruyoruz’ dedi. 30 Aralık gecesi Basmane Akdeniz Otel’de kalıyorduk. Ben oraya kendi adıma kaydımı yaptırdım Deniz’i de Kemal bilmem ne diye yazdırdık. Nüfus kağıdını göstermedik aranıyor diye. Akşam yemek yedik geldik otele. Dedi ki, ‘Zihni ben İstanbul’a gidiyorum.’ ‘Gitme aranıyorsun yılbaşını geçirelim bir iki gün sonra gideriz’ dedim. ‘Ben yılbaşını arkadaşlarımla geçireceğim’ dedi. Öyle de bağlılığı vardı. Arkadaşlık ilişkileri güçlü bir insandı Deniz. Bir iki saat münakaşa ettik sonra baktım mümkün değil; Deniz bir şeye karar verdiyse onu durdurmak mümkün değil! Peki dedim. Gitti. 31 Aralık gecesi de Türkiye Milli Gençlik Federasyonu’nda arkadaşlarıyla yılbaşı kutlarken polis bastı tutuklandı gene içeri girdi” diye konuştu.
ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞTI
Deniz Gezmiş’in doğasında coşku ve inanç bulunduğunu kaydeden Çetiner, “Deniz’in doğasında coşku var, inanç var. İnandığı her şeyi ne pahasına olursa olsun yapma bilinci var. Bilinci de zayıf değildi çok güçlü bir bilinçti. Kendisini yok edecek kadar güçlü bir bilinç! Ve nitekim de yapmıştır. Başından beri ölümü göze almıştı. En çok şunu söylerdi: ölüm nereden gelirse gelsin! Hoş geldi, sefa geldi derdi. Deniz’in inanması bu kutsal varlıklara inançtan daha güçlüydü. Türkiye’nin bağımsızlığı, antiemperyalizm… Bunlara çok güçlü bir inancı vardı. Aklına koyduğu şeyi mutlak suretle yapardı” dedi.
DEVRİMCİLİK BİREYCİLİK DEĞİLDİR
Deniz Gezmiş’i kurtarmak için ‘Ankara’ gemisini kaçırmak istediklerini, ancak başaramadıklarını ve yakalandıklarını belirten Çetiner, “Aralık 1970’den sonra Deniz’i bir daha görmedim. Ondan sonra Deniz idama mahkum edildi. Deniz’in idamını engellemek için kendimizi ateşe attık. Tutuklandık ama delil yetersizliğinden salındık. Çünkü devrimcilik bireycilik değildir. Bizim aramızda çok büyük tarihsel ve ideolojik çatışma yoktu. Silahlı mücadeleye karar verdiğin zaman bir partin örgütün olacak. Ben bunu savundum. Küba’daki direnişi Türkiye’de nasıl uygulayacaksın? Fidel Castro dağda dövüşürken Kübana’da onu destekleyen örgüt vardı. Seni destekleyen örgüt yok ki! Seni saklayacak köylü bile yok. Hüseyin İnan’ı dayısı ihbar etti. Bunları bildiğimiz için bu gerçeği de görmek lazımdı. Devrimci aşkla yola çıktı arkadaşlarımız inanarak kendilerini feda ettiler, öldüler. Hiç pişman olmadı. Deniz idam olduğunda ben İstanbul Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutukluydum gemi kaçırma olayından dolayı. Kapılar üstümüze kapandı, radyolar açılmadı. 12 saat suskunluk vardı ne olduğunu anlayamadık. Sonra öğrendik ki idamları uygulanmış. Bu arkadaşlarımız ölümü göze alarak bu işe soyundular. Yürekleriyle, bilinçleriyle, dirençleriyle çıktılar idam sehpasında inandıklarını söyleyerek bağırdılar. Canlarından oldular ama kendileri fiziken yok olsalar da ismi yaşıyor” ifadelerini kullandı.
FİLİSTİN’E GİTMEK İSTEDİ
Deniz Gezmiş’in idam edilmeden önce kendisini Filistin’e götürmesini istediğini ifade eden Çetiner, şunları söyledi: “DÖP’lü arkadaşlarını dağa çıkmayı önerdiğinde reddedince, ‘Zihni’ye söyleyin, beni Filistin’e götürsün’ önerisinde bulundu. Ben de ‘götürmem’ dedim ve olay kapandı, gitmedi. Yaşlandıkça hayat bize bazı şeylerin sorumluluğunu daha çok hissettirdi. Her 6 Mayıs’ta Deniz’i hatırladığımız için bir gün kendimle hesaplaştım. Acaba ben Deniz’in isteğini yerine getirseydim, onu Antakya üzerinden Filistin’e götürseydim, acaba ‘Deniz Gezmiş bugün yaşar mıydı’ dedim. Bunu sonra birçok arkadaşa sordum. Onlar da gitseydi tekrar geri gelirdi dediler. Gelirdi. Deniz Gezmiş ile arkadaşlığımız toplasanız 1 yıl eder. 68-69 arası. 70 yılında ben Filistin’deydim. O da Bursa Cezaevi’ndeydi. Ama 1 yılı doya doya, çok yakın yaşadık.”
SEVGİ VE DOSTLUK
68 kuşağının en önemli özellikleri arasında sevgi, arkadaşlık dostluğun olduğunu söyleyen Çetiner, “Deniz Gezmiş ile Mustafa Gürkan birbirlerini çok iyi tamamlardı. Deniz Gezmiş cezaevinde yatarken öğrenci hareketinin liderliğini hep Mustafa Gürkan yapardı. Şurada sessiz sedasız oturan bir kişiyi bir dakikada ayağa kaldırırdı. Hitabeti çok güçlüydü. Deniz Gezmiş, az ve kısa konuşurdu; eylem adamıydı. İkisinin de yüreği birbirinden az değildi. Dostluklar da böyleydi. Herkes birbirine çok güvenirdi, paylaşırdı. Ne yenirse birlikte yenirdi. Peynir, üzüm, ekmek yenirdi çoğu zaman. O bağlar devrimci düşüncenin dayanışmanın ve ileride bir arada yaşayıp ölmeyi içinde taşıyordu. Ve öyle de oldu. Deniz Gezmiş bugün hayatta olsaydı Recep Tayyip Erdoğan’a baş kaldırırdı. Bugün bu düzene bu iktidara baş kaldırırdı; o gün yaptığını bugün gözünü kıpmadan yeniden yapardı. Deniz Gezmiş deyince aklıma ilk gelen şey, isyan. Halkların kardeşliğine çok inanırdı. Barışın olmadığı yerde çatışma olur.
BUGÜNKÜ NESİL 68 KUŞAĞINA BENZİYOR
Bugünkü kuşak ile 68 kuşağı arasında çok büyük farklar olduğunu dile getiren Çetiner, şu ifadeleri kullandı: “Nötürilize edilmiş bir gençlik yetiştirildi 1980 sonrası. Korku üzerinden inşa edildi. O gün 5-6 yaşında olan çocuklar İslami bilgilerle donatıldı. Ama 68 gençliği laik bir sistemle eğitilmişlerdi büyük çoğunluğu. 80 sonrası nesil imam hatip eğitimini gördü. 17 senedir de yeni yetişen lise nesli yine imam hatip ve İslami düşüncelerle yetişti. Çocukları gelecek korkusu sardı ve yeniden arayışa geçtiler. Her teknoloji yeni bilgi üretir, yeni teknolojiler yeni insanlar yaratır. Bu dönüşüm kısır döndü değil. Şimdiki nesil, yeniden 68 gençliğine benzer bir nesil oldu. Bunu görüyorum. 31 Mart seçimleri sonrasında sandık başlarında bekleyen gençleri görüyorum. Direnme bilincini edindi Türkiye. Ya direnerek var olacağız ya da susarak yok olacağız. Gençlik bu bilinci edindi. O yüzden umudum var.”