Sayfa Yükleniyor...
Ülkesinde yaşanan savaş yüzünden 5 yıl önce İzmir’e yerleşen Suriyeli Emel Hüseyin, Türkçe öğrendikten sonra mülteciler için gönüllü tercümanlık yapmaya başladı. Yardım derneklerinin ihtiyaç durumunda çağırdığı Emel, mültecilerin hem dili hem kulağı oluyor
ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Suriye’den zorunlu göçün 10’uncu yılı... 2011’den beri milyonlarca Suriyeli ülkelerinde yaşanan savaş yüzünden kendilerine Türkiye’yi yurt edindiler. Onlardan biri de 33 yaşındaki Emel Hüseyin... Suriye’nin Kamışlı şehrinde yaşayan Emel, yaklaşık 5 yıl önce annesi ve kız kardeşi ile birlikte İzmir’e yerleşti. İlk günlerde en büyük sıkıntısı dil bilmemekti. Çevresinden duyarak kısa sürede Türkçe okumayı ve yazmayı öğrendi. Mültecilerin önündeki en büyük engelin dil bariyeri olduğunu fark eden Emel, bu sebeple sosyal hayatta sıkıntı çeken mültecilere gönüllü tercümanlık yaparak yardım ediyor. Yardım derneklerinin ihtiyaç durumunda çağırdığı Emel, mültecilerin hem dili hem kulağı oluyor.
İNSANLAR ÖLÜMDEN KAÇIYORDU
Babasını küçük yaşlarda kanserden kaybeden Emel, ülkesindeki savaş nedeniyle 5 yıl önce annesi ve kız kardeşi ile Türkiye’ye sığındığını anlatarak, “Çatışmalar Kamışlı’ya sıçrayınca Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Kim ister ki toprağından ayrılmayı... İnsanlar ölümden kaçıyorlardı. Suriye’de hemşire olarak çalışıyordum. Kız kardeşim de İngilizce öğretmeniydi. Geldiğimizde ilk zamanlar kız kardeşim ile birlikte tekstil atölyesinde çalıştık. Annem şeker hastasıydı, ağırlaşınca kız kardeşim işi bırakıp anneme bakmaya başladı. Sadece ben çalışıyordum. Çok uzun saatler hatta bazen sabahlara kadar çalışıyordum. Ay sonu geldiğinde patron paramızı vermeyip gitti. Bakkaldan borçla yiyecek alıp idare etmeye çalıştık. Daha sonra bir ayakkabı atölyesinde iş buldum. 4 yıl boyunca Işıkkent’te çalıştım. O arada kız kardeşim evlenip İsveç’e yerleşti. Burada yalnızca annem ve ben kaldık. Annemin durumu ağırlaşınca yoğun bakıma kaldırıldı ve bir süre sonra vefat etti. Tek başıma kaldım” dedi.
“TIRNAĞINIZ KIRILSA GELİYORSUNUZ!”
Mülteci bir kadın olarak yaşadığı zorluklardan bahseden Emel, “Mülteci olmak çok zor. Kadın mülteci olmak çok daha zor... Her zaman güvenlik endişem oluyor. Türkiye’de çok fazla ayrımcılığa uğradım. Ayakkabıcıda benimle birlikte Türk bir kadın daha çalışıyordu. Yemek saati geldiğinde patron bana yalnızca 5 dakika veriyordu. Bazen yetişemiyordum, aç kalıyordum. Diğer Türk çalışana ise zaman sınırlaması yoktu. Maaşlar konusunda da farklılıklar vardı. Suriyeliler her zaman daha az para alıyordu. Suriyeliler insan değil mi? Devletten hiçbir yardım almıyorum. Hastaneye gittiğimde herkes gibi sıraya giriyorum. Diş hastanesine gitmiştim. Kimliğime baktı Suriyeli olduğumu gördü. ‘Bedava diye tırnağınız kırılsa bile hastaneye geliyorsunuz’ dedi” ifadelerini kullandı.
KENDİ GİBİ MÜLTECİLERİN DİLİ OLDU
Kendisi gibi mülteci olan aileler için gönüllü tercümanlık yapan Emel, mültecilerin önündeki en büyük engel olan dil bariyerinden şöyle bahsetti: “Dil öğrenmek çok zordu ama mutlaka öğreneceğim, dedim kendi kendime. Şimdi yardım dernekleri için gönüllü olarak tercümanlık yapıyorum. Çünkü çoğunun iletişim problemleri yaşadığını fark ettim. Çeşitli derneklere bu anlamda destek olmaya çalışıyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor ancak bu şekilde yardımcı olabiliyorum. Özellikle doktora gittiklerinde sorunlarını anlatamıyorlar. Bazen onlara hastanede de eşlik ediyorum.”
1 HAFTA SADECE SALATALIK YEDİM
Pandemi sürecinde işsiz kalarak zor günler geçiren Emel, gördüğü dayanışma sayesinde hayata tutunduğunu ifade ederek, “Kardeşim Avrupa’ya gitmeyi çok istiyordu ama ben hiçbir zaman istemedim. İyi kötü bir işim vardı, çalışıyordum. Annemin mezarı buradaydı. Onu yalnız bırakamazdım. Pandemi başlayınca işten çıkarıldım. Hala geri çağırmadılar. Bu süreçte yardımseverlerin desteğiyle hayatta kalmaya çalışıyorum. En son öyle bir duruma düştüm ki annemin bir yüzüğü vardı, hatıra amaçlı saklıyordum. Ama onu da satmak zorunda kaldım. Hayatım boyunca kimseden yardım istemedim ama pandemi bana çok zor günler yaşatınca istemek zorunda kaldım. Öyle bir hale düştüm ki bir hafta boyunca sadece salatalık yedim. Evde dolap bomboştu. Hayatım iyice zorlaştı. Mecburen üçüncü ülkeye yerleşme başvurusu yapmak zorunda kaldım. Üç kadın olarak yollara düştük buralara geldik. Ama şimdi tek kadın kaldım. Bazen diyorum ki ben bu hayatı neden yaşıyorum... Ailem yok, ülkem yok... Hayaller kuruyorum ama hiçbiri gerçekleşmiyor” diye konuştu.
MİKROP GİBİ BAKIYORLAR
Emel, mültecilere yönelik nefret söylemlerinden duyduğu üzüntüyü ise şöyle dile getirdi: “Bize bakan herkesin gözünde hakaret var. İnsan değil mikrop gibi bakıyorlar. Hiçbir şeyi hak görmüyorlar. Makyaj yaptığımda ‘Neden yaptın?’ diyorlar. Kolsuz bir üst giydiğimde, ‘Siz Suriye’de böyle giyiniyor musunuz?’ diyorlar. Hiçbir şeyi hak görmüyorlar. Kocasından kıskananlar oldu. Eski mahallemde birinin kapısını çaldığımda, ‘Kocam var girme’ diyorlardı.”
YARDIMA VESİLE OLUYOR
Salgın nedeniyle ekonomik çıkmaza sürüklenen yoksul kesimin yardıma olan ihtiyacı daha da büyürken, İzmir’de ticaretle uğraşan Ercüment Aksel, ‘whatsapp’ grubu üzerinden haberleştiği yardımseverlerden aldığı destekle muhtaç kişilere ulaşarak ihtiyaçlarını gideriyor. Aksel’in mülteci ailelerle iletişim kurarken en büyük destekçisi ise Emel... Aksel, “Geçen gün mülteci bir aileyi ziyaret ettik ama dil bilmediklerini için dertlerini tam olarak anlayamadık. Emel geldi ve konuştuktan sonra neye ihtiyaç duyduklarını tam olarak öğrenebildik. Sonrasında da çözüm ürettik. Bu anlamda bize çok faydası dokunuyor. Yardıma vesile oluyor” dedi.
Haber Merkezi