Sayfa Yükleniyor...
Domates tarlalarında ders başı yapan öğrencilerin haberlerini gördük çoğumuz. Uzaktan eğitim için köye internet çeken ama bilgisayar alamayan velileri de… Peki, öğrenciler ve ebeveynlerin bu süreçte ruh sağlıklarını koruyabilmeleri mümkün mü?
SULTAN GÜMÜŞ - ÖZEL HABER
Sosyoekonomik olarak elverişsiz koşullara sahip öğrenciler, mülteci çocuklar, internete erişimi kısıtlı olan, bilgisayar ve tableti bulunmayan, anadili Türkçe olmayan öğrenciler için ‘uzaktan eğitim’ kulağa pek de hoş gelmezken, bu öğrencilerin yaşadığı psikolojik sıkıntılar da gündemde…
Ülkenin doğusunda da, batısında da durum aynı. Farklı coğrafyalarda aynı amaç için mücadele eden bu öğrencilerin, adil dünya inançlarının sarsılabileceğini ve kişilerin hayata karşı umutlarını yitirebileceklerini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, gerekli önlemlerin alınıp harekete geçmenin herkesin yararına olacağını belirtti.
SIKINTILAR DAHA DA ARTTI
“Pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sosyoekonomik açılardan bazı dengesizliklerin olduğu açık bir şekilde ortadadır” diyen Olataş, “Dezavantajlı olarak adlandırabileceğimiz gruplar için örgün eğitim de dâhil aksaklıklar yaşanırken uzaktan eğitim sistemi ile bu sıkıntılar daha da arttı. Bu durum var olan olumsuzluklarla yaşamaya adapte olmaya çalışan kişiler için yeni bir sorun kaynağı olarak yaşamsal sisteme adaptasyonu biraz daha zor hale getirmiş oldu” dedi.
HAYATA KARŞI UMUTLARI YİTİYOR
Yaşanan durumun doğal olarak öğrencilerin ve dolayısı ile onların ailelerinin kendilerini daha kötü hissetmelerine sebep olduğunu söyleyen Olataş, “Kişilerin iyi olma hallerini etkileyen hali hazırdaki sıkıntılara yenilerinin eklenmesi insanların kendilerini kendilerine ve çevrelerine karşı daha fazla güvensiz, işlevsiz ve yetersiz hissetmelerine sebep olmaktadır. Bu durum da kişilerde zaman zaman anksiyete yaratmaktadır. Hali hazırdaki negatif duygu ve düşünceler bu ve benzeri zamanlarda daha da derinleşebilmekte bu da insanları hem kendilerine hem de çevrelerine karşı agresif veya kaçınmacı bir moda itebilmektedir. Sonucunda da kişilerin toplumla olan bağları da zarar görmektedir. Diğer taraftan var olan durumla hiç baş edemeyen kişiler ise kendilerini depresyonda bulabilmektedirler. Bu durumda da kişiler iyice hareketsiz kalıp kendilerine ve hayata karşı olan umutlarını iyice yitirebilmektedir” yorumunda bulundu.
ADİL DÜNYA İNANÇLARI SARSILMIŞ
Olataş, sözlerine şöyle devam etti: “Adil dünya inancı sarsılmış olan bu kişilerin kendi ruh sağlıklarını ve aile içerisindeki huzuru koruyabilmeleri için öncelikli olarak bu durumun kendi kontrolleri dışında gelişen olumsuz bir durum olduğunu kabullenmeleri ve olay ile ilgili mümkün mertebe kendilerine ve birbirlerine karşı suçlayıcı tavırlardan kaçınmaları önemli bir adım olacaktır. Aksini yapmanın var olan olumsuz durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işlevi olmayacaktır. Birey düzeyinden bakacak olursak etraflarındaki kişilerle birbirlerini destekleyici şekilde hareket etmek kişinin kendisini yalnız hissetmemesini sağlarken kendisini daha güvende hissetmesini destekler. Bu da o kişiye ve dolayısı ile etrafındakilere güç verir. Kendisini çaresiz hissetmez. Böylece olası olumsuz duygu durumları ile daha güçlü bir şekilde baş edebilir. Ayrıca eldeki imkânların iyileştirilmesi ya da daha etkin hale getirilmesi için yetkili makamlardan yazılı bir şekilde talepte bulunmak da ileriki dönemlerde sistemsel açıdan daha olumsuz bir durumla karşılaşmanın önüne geçebilir. Bu da kişinin kendisini güvende hissetmesine ve dolayısıyla kendisini daha iyi hissetmesine olanak sağlar. Her iki durumda da öncelikli olan kendini güvende hissedecek kaynaklara erişmek ya da o kaynakları oluşturmaktır. Ancak bunu yapabilen bir kişi ya da bir toplum daha iyi olabilme, iyi hissedebilme şansını yakalayabilir.”
SORUN, NE YAPACAĞINI BİLEMEMEK!
“Pandemi dönemi olmasaydı, pandemi öncesi dönemde yaşıyor olsaydık da yine eğitim ve öğretim hayatında aksaklıklar, eksiklikler olacaktı” ifadelerini kullanan Olataş, “Ancak o zamanki çeşitli eksikliklere, aksaklıklara alışkın olup onları kanıksadığımız için bizleri bu kadar rahatsız etmeyecekti. Buradaki esas mevzu durumun yeni olması, bizlerin hazırlıksız ve ne yapacağını bilemiyor oluşumuz. Normal koşullar altında da salt üniversiteye lise mantığında gidip gelmek de aslında yeterli bir durum değildi. O zaman da öğrenciler genellikle teoride kalıp pratiğe geçmeyebiliyorlardı. Gerçekten okuduğu alana kendini veren öğrenciler okuldan aldıklarının üzerine bir şeyler koyarak pratik deneyimler elde etmeye çalışarak bir fark yaratmaya çalışıyorlardı. Şimdiki durum da bir açıdan – çok teknik eğitimleri istisna tutmak gerekiyor tabi ki – bahsettiğim durumla benzer bir halde” dedi.
SADECE BİZİM ÜLKEMİZDE DEĞİL...
Sadece ülkemizde değil, dünyanın genelinde birebir aynısı olmasa bile çeşitli sıkıntıların yaşandığını hatırlatan Olataş, “Sadece bu sıkıntılar göreceli olarak daha az ya da daha fazla olarak bizler tarafından görülmekte ve adlandırılmaktadır Çünkü pandemi koşulları bizim kontrolümüz dışında ve bütün dünyayı bir şekilde etkileyen yeni bir çevre, yaşam alanı yaratmıştır. Bizlerin birey olarak bu yeni oluşan sisteme etki edebilmemiz ya da onu değiştirebilmemiz neredeyse sıfırdır. Bizlerin yani kişilerin değiştirebileceği şey ise öncelikle kendileri ve eğer mümkünse yakın çevresidir… Bu yüzden öğrencilerin, ebeveynlerin, eğitimcilerin, çeşitli yetkili mercilerin içinde bulundukları durumu olabilecek en objektif şekilde değerlendirip neyi iyi yapıp, neyi yapamayacağını bilmeleri ve ona göre gerekli önlemleri alıp harekete geçmeleri herkesin yararına olacaktır” bilgisini paylaştı.
Haber Merkezi