Anne titizliği, ticarete dönüştü
Çocuklarının gelişimi için istifasını verip hayatını değiştiren, şehir yaşamından taşınıp uzaklaşan Nur İşlek, anne titizliği sayesinde başladığı organik satış ürünleri ile kendisini ticaretin içinde buldu
ÖZKAN PEKÇALIŞKAN/ÖZEL HABER
Hayatında aldığı ani bir karar, hem kendisinin hem de ailesinin hayatını değiştirdi. Uzun yıllar ticaret ile uğraşan, kendi işletmesini açan daha sonrasında 3 yıl Milli Eğitim’de 5 yıl da Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okul öncesi öğretmenlik yapan Nur İşlek, bir gün her şeyi geride bırakarak istifasını verdi ve hem yaşadığı yeri hem de işini değiştirdi.
Buca’dan Urla Çeşmealtı’na ailesi ile birlikte taşınan Nur İşlek, girişimci kadın ruhunu içinde daha fazla bastıramadı. Bir şeyler yapma ihtiyacı hisseden İşlek, organik ürünler yaparak satmaya başladı. Çocuklarını korumak ve daha iyi besleyip büyütebilmek adına yaptığı ürünleri çevresine dağıtmaya başlayan İşlek, çevresinden gelen tavsiyelerle organik ürünleri yetiştirmeye başladı. Sosyal medyada kurduğu ‘Yağmurlu Dokunuşlar Organik’ markasıyla her yere ürünlerini ulaştıran girişimci İşlek, şimdilerde gelen talebe yetişemiyor.

TİCARİ AMAÇLI BAKMADIM
Her şeyi çocuklarını düşünerek yaptığını belirten İşlek, iş fikrinin çıkış öyküsünü, çocuklarıyla yaptıklarını ve hedeflerini gazetemize değerlendirdi. Annesinin de ticaret ile uğraştığını dolayısıyla ticari hayatın içinde geçen bir çocukluğu olduğunu ifade eden İşlek, “Öğretmen olmadan önce de kendime ait bir dükkanım vardı ve ticaret ile uğraşıyordum. Okuldaki işimi bırakıp evde kalmaya başladıktan sonra boş oturmak hiç hoş gelmedi. Bir şeyler üretmemek canımı sıkmıştı. Ne üretebilirim, en iyi yaptığım şey ne olabilir adı altında düşünmeye başlamıştım. Bir gün Çeşmealtı’nda yolda tanıştığım yaşlı bir teyze bana kantaron bitkisini gösterdi. ‘Bak kızım bunu yapabilirsin bu bunlara iyi geliyor’ dedi. Ben de eve gidince kantaron yağını yaptım. Çocuklarımız apartman ortamında doğup büyüdükleri için Urla’ya gelince sudan çıkmış balık misali sokakta oynayıp çok fazla düşüyorlardı. Haliyle de elleri ayakları yara bere içinde kalıyordu. Önceleri her şeyi çocuklar ve kendim kullanayım adı altına yaptım. Ticari amaçlı bakmadım” dedi.

İNSANLAR KALBİNİ AÇIYOR
Evde yaptığı ürünleri fazla gelince çevresine hediye etmeye başladığına değinen İşlek, “Kendilerine hediye verdiğim arkadaşlarım en sonunda her defasında hediye almaktansa fazla yap senden satın alalım dediler. Benden fiyat belirlememi istediler. Benim yaptığım ürünleri para vererek satın almak istediler. Arz-talep artınca bir zaman sonra iş ticaret döndü. İlk zamanlar bu kadar çok olacağını düşünmemiştim. Yaptıklarımı düzenlenmiş bir program dahilinde yapmadım. Yaptığım ürünlerin birçoğunu bahçede yetiştirme şansımız oldu. Ya da burada tanıştığımız insanların bahçe ve tarlalarını kullandık. İlaç kullanıyor mu kullanmıyor mu hepsini rahatlıkla bilebiliyoruz. Çünkü burada insanlar sana hem kapısını hem de kalbini açıyor. Her şeyi size rahatlıkla anlatıyorlar. Hiç kimse bunu bir tek ben yapıyorum başkası yapmasın demiyor” diye konuştu.

ÇOCUKLARIN İÇİN TAŞINDIM
Urla’ya geliş amacının biraz da çocuklarını daha iyi bir ortamda büyütme isteğinden kaynaklandığını da sözlerine ekleyen İşlek, “Çocuklarım daha rahat okusun, benim çocukluğumdaki mahalle kültürünü daha iyi öğrensin diye daha küçük bir yere taşınmak istedim. Buca’da yer alan okulların çok kalabalık olması nedeniyle çocukları daha steril ve daha doğal bir ortamda büyütmek istedim. İzmir’deki okullarda çocuğumu yazdırmadan önce 45 kişilik sınıf mevcutları ile karşılaştım. Urla’daki sınıf mevcutları ise 15. 45 kişinin içinde eğitim almasındansa 15 kişilik sınıflarda eğitim alması daha iyi geldi. Okuldan eve gelince sokakta oyun oynayabiliyorlar. Küçük yerlerde herkes herkesi tanıyor ve böyle bir ortamda çocuk büyütmek çok keyifli oluyor” ifadelerini kullandı.

GELENEKSEL YÖNTEMLERİ KULLANIYORUM
Sattığı ürünlerin tamamını evde kendi mutfağında hazırlayıp satışa hazır hale getirdiğinin altını çizen İşlek, “Yaptığım sabunlar fabrika işi gibi kalıp çıkmıyor. Her şeyi elle yapıyorum ve geleneksel yöntemleri kullanıyorum. Sosyal medya üzerinden açtığım hesabım ile Türkiye’nin her yerine kargo ile ürünlerimi gönderebiliyorum. Sosyal medyada siteyi ilk açtığımda hiç bilmediğim, tanımadığım insanlar sipariş verdiler. Sonrasında onların ben şifamı buldum çok teşekkür ederim cevaplarını aldım. Bir gün GATA’da yanık tedavisi gören bir çocuğun annesi bana ulaştı ve en doğalından kantaron yağı arıyorum dedi. Ben de ona hediye olarak kırmızı kantaron yağını yolladım. Doktoru doğal kırmızı kantaron yağını kullanmasını tavsiye etmiş. O hasta çocuğun annesinin geriye dönüşü çok güzel oldu. Yaptığınız işler de hedefe ulaşınca insanlara faydanızın olduğunu görünce ayrı bir keyif alıyorsunuz” dedi.

BENİM AMACIM ÜRETMEK
Son zamanlarda çevresinde de edindiği izlenime göre organik ürün pahalı üründür diye bir düşüncenin oluştuğunu belirten İşlek, “Organik olan pahalı değildir. Benim ürettiğim ürünler piyasanın çok üzerinde fahiş fiyatla satılan ürünler değil. Ancak bu işi ticari olarak yapanlar fiyatları artırıyor. Elmanın kilosunun 5 TL olduğu piyasada ben sirkelerimi 15 TL’den veriyorum. Çoğu zaman emeğimi görmeyebiliyorum, çünkü yaptığım işi zevkle yapıyorum ve üretmeyi seviyorum. İşime kar amaçlı bakmıyorum. Her kesime ulaşmak istiyorum. Maddi durumu iyi olan ya da olmayan herkese ulaşıp, size iyi geri dönüşler olunca benim için keyif o olmuş oluyor. Ticaret boyutu tabii ki var ama ticaret boyutunda kalmıyorum. Benim amacım insanlara daha çok ulaşmak. Dükkan açmayı düşünmüyorum. Az olsun ama öz olsun. Amacına ulaşsın. Ürünlerimi alan herkesin memnun kalmasını istiyorum. Bir şirket olmak istemiyorum. İki tane çocuğum var. İki çocuğumdan ayırdığım zamanı kendi mutfağımda değerlendiriyorum. Tek başıma yapıyorum. Zaman zaman eşim de yardım edebiliyor. Ama mutfakta tek başımayım. Benim amacım üretmek ben boş oturmak istemiyorum” diye konuştu.

ÇOCUKLARIM DENEYİMLEYEREK BÜYÜYOR
Kadının üretimdeki yerine de vurgu yapan İşlek, “İki tane çocuğu olan bir kadın olarak kesinlikle bir şeyler üretme ihtiyacı hissediyorum. Evde televizyon karşısında oturan bir anne modeli olmak istemiyorum. Para olmadan hiçbir şey olmuyor. Paranın ne şekilde kazanıldığını çocuklarım görsünler istiyorum. Kızım Yağmur 7 yaşında ve otların hepsini biliyor. Ürünlerimi yaparken onlara neyin ne olduğunu anlatıyorum. Çocuklarım görerek ve deneyimleyerek büyüyor. Ben üreteyim, çocuğum görsün ve çocuğuma rol model olayım. Maddi olarak sıkıntım ya da başka bir şeye ihtiyacım yok. Çocukluğumdan beri çalışıp kendi paramı kendim kazandım. Yine kendi paramı kazanmak, kimseden bir şey beklememek, çocuğun senden bir şey beklediğinde bugün değil de maaşı alınca demiyorsun. Çünkü bu işin devamlılığı var. Cebinde paranın olması ve kendi ayaklarının üstünde durmakta insana keyif veriyor. Üretmekten daha keyifli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Üretmeyince yaşadığınızın farkına varmıyorsunuz. Üretmek yaşatmaktır. Yemek yapmak ya da temizlik yapmak bir yere kadar vaktinizi alıyor. İşimin çıkış noktasının bu olabileceğini de düşünüyorum” dedi.

İNSANLARI ESKİYE GÖTÜRÜYORUZ
Geleneksel olarak yapılan salça, domates ve tarhana yapımını devam ettirerek bir bakıma geleneği de sürdürdüğünü ifade eden İşlek, “Geleneksel tariflerin gelecek kuşaklara aktarılmasına bir şekilde vesile oluyoruz. Bahçemizde domates ve biber yetiştirdim. Çocuklar oradan domates ve biberi toplayıp bunları konserve yapınca, çocuklarım bana bunların sadece elde yendiğini düşündüklerini söyledi. Yemek yaparken her zaman çocuğunuz yanınızda olmayabiliyor. Dışarıya ot toplamaya çıktığımızda dağ kekiği turşusu yapmıştık ve onları çocuklarım Yağmur ve Toprak toplamıştı. Bir daha gittiğimizde anne burada kekik var burada gezelim dedi. Çocukların doğayı görmesi ve bilmesi güzel oluyor. Benim çocukluğumdaki evde de her şeyi annem yapardı. Şimdi o eski günleri yad ediyorum hem de çocuklarıma öğretme fırsatı buluyorum. Geriye dönük düşününce çocuğunuza ne bırakacaksınız diye kendinizi sorguladığınızda annem bana bunları öğretti diyecektir. Bazen müşterilerimizden annemin yaptığı tat diyorlar. Geleneksel yöntemler ile aslında insanlardaki eskiye ait duyguları ve özlemleri de uyandırıyorsunuz. Tadıyla kokusuyla insanları eskiye götürmekte insanı mutlu ediyor” şeklinde konuştu.
SOSYAL ZEKALARINI GELİŞTİRMELİYİZ
Kendi yaşamından fedakarlık edince çocukların sosyal yönlerinin daha da çok geliştiğine tanık olduğunu belirten İşlek, “Anneler çocuklarına genelde mutfakta bıçak bile vermezler. Aman elini kesmesin diye hep koruyucu ve gözetici oluyoruz. Ama çocukların sosyal zekasını geliştirmesi gerekiyor. Çocuklara hiçbir iş yaptırmadığınızda çocuk oturuyor anne ayakkabımı bağla, düğmemi ilikle diyebiliyor. Ben çocuklarımın yapabildikleri kadar her şeyi kendileri yapsın istiyorum. Benim başlama nedenim de aslında çocuklarmış. Farkında olmadan çocuklarım için başladığımı anladım. Anti bakteriyel sabunlar yasaklandığında çocuklara sabunları o zaman yaptım. Bahçeden domates ve biberi koparıp yıkamadan yiyebilsinler istedim. Evde salatanın içindeki domates ve salatalığı sevmiyorlardı. Ama şimdi elindeki imkanlar bu olunca en azından tadına bakabiliyor” dedi.
HIZLI YOL KAT ETTİM
Son olarak ürünlerinin satışında kullandığı ismin çıkış hikayesini de açıklayan İşlek, sözlerini şöyle sonlandırdı: “İlk başta marka ismini sihirli dokunuşlar olsun diye düşünmüştüm sonrasında bunu bir firmanın kullandığını öğrendim. Müşterilerim aradı ve ismimi değiştirmemi istediler. Gece saat 01.00’de ne yapabilirim diye düşününce kızım sihirli dokunuşlar olmasın, yağmurlu dokunuşlar olsun dedi. Toprak’ta benim adımın olup olmaması önemli değil bir isim olacaksa o olabilir dedi. Ortak alınan bir karar ile Yağmurlu Dokunuşlar’da karar kıldık. İnsanlar sosyal medyadan tanıdıkça dükkanımın olup olmadığını soruyorlar. Geriye doğru baktığımda hızlı yol kat ettiğimi düşündüm. Sosyal medyada markamı oluşturalı bir yıl olmadı. Ürünleri sosyal medyada yayınlayınca talepler de artmaya başladı. Benden ne istedilerse hepsini yaptım. Araştırıyorum, okuyorum ve birçok şeyi yapabiliyorum. Zamanı olmayan sebze ve meyveyi yapmıyorum. Sağlığım el verdiği sürece bu şekilde işimi sürdürmeye devam edeceğim. Eşimden, çocuklarından ve dostlarımdan zamanlarını çalmıyorum. Herkese vakit ayırdıktan sonra işlerimi yapabiliyorum.”