Sayfa Yükleniyor...
Yaşamı kendini bildiğinden beri bir mucize olarak duyumsadığını, bencillikten ve her türlü dar görüşlülükten uzak durarak yaşama saygı duymak gerektiğini belirten Türk edebiyatının duayen isimlerinden Ataol Behramoğlu, yaşama cesur ve genç bir hayatla bakmak gerektiğini söyledi
NİLGÜN TAZE
Çocuklar için yazıldığı düşünülen şiirleri çocukken ciddiye almadığını ancak büyükler için yazılan bazı şiirlerin kendisini erken yaşlarda etkilediğini söyleyen Ataol Behramoğlu, ilk etkilendiği şiirlerin duygusal nitelikli olduğunu ifade ederek, şair olma yolundaki şiir çalışmalarını ise lise çağlarında yaptığını söyledi. İlhamın durup dururken gelmeyeceğini, önemli olanın onu uyandırıp yuvasından çıkarmak olduğunu belirten Behramoğlu, Kendimi bildim bileli yaşam dediğimiz şeyin bir mucize olduğunu düşündüm ve duyumsadım. Bu mucizenin her hangi bir doğaötesiyle, yaratıcıyla ilgisi yok. Zaten öyle olsa mucize olmaz; anlaşılır, açıklanabilir bir şey olurdu. Yaşam bir mucizeyse eğer, bu mucizeyi hak etmek gerekiyor? Nasıl mı? Her şeyden önce ona saygı duyarak Yaşama saygı duyarak Bencillikten, her türlü dar görüşlülükten uzak durarak.. Yeniden, Hüzünle adlı bir şiirimde cesur ve genç hayat diye bir dize vardır Tıpkı yaşam gibi cesur ve genç olmak duygusunu hep diri tutmak gerekiyor ilk şiirle tanışmam merak değil de etkilenme yoluyla oldu. Çocuklar için yazıldığı düşünülen şiirleri çocukken de ciddiye almadım. Buna karşılık büyükler için yazılan bazı şiirler beni epeyce erken yaşlarımda etkilemiştir. Bunlar genellikle duygusal şiirlerdi. İlkokul, ortaokul yıllarımda genellikle ölçülü uyaklı şiirler yazdım. Gerçekten şair olmaya ilk ciddi adımlar ise lise çağında yazdığım şiirlerledir. Şair olabilmek için ilham yeterli. İlham, esin, her ne ise, bir ruh durumudur. Durup dururken gelmez. Onu uyandırıp yuvasından çıkarmak gerekir. Şiiri doğuran yine şiirdir. Şiire duyduğunuz sevgi, şiir yazma isteği ve çalışmakla bir araya gelirse, yazarsınız. Şiir okumak, şiir düşünmek, şiir çalışmak, esini de hazırlar, uyandırır. Şiir her şeyde, her yerde vardır. Şiirlerimi yazabilmek için ortam seçtiğim de, seçmeksizin çalışmaya koyulduğum da olur. Zaten bir şiire başlamışsanız ortam beklemeksizin devamı gelir Bir zamanlar akşam üstleri şiir yazardım. Çok uzun bir süreden beri ise okuyup yazdığım saatler genellikle sabah saatleridir. Başlangıçta sessizlik gereklidir. Başladıktan sonra ise çevrede olup bitenler pek etkilemez dedi.
ŞİİRLERİM BENDEN BAĞIMSIZ VARLIKLAR
Bir şairin tadabileceği en büyük mutluluk ölçütünün başka insanların bu şiirlere gereksinimleri oluğunu görmek olduğunu belirten Ataol Behramoğlu, ilk şiir kitabını bir broşür kalınlığında olmasına rağmen unutamadığını ifade ederek, Etkilendiğim şairler pek çoklar, hangi birini sayayım! Örneğin son yıllarda okuduğum kitaplardan Romalı şair Vergiliusun Aeneis epopesinden bazı bölümler beni çok etkilemişti. Bu size bir şey söyler mi? Bana kalırsa belli bir zamandan sonra, şairlere hangi şairlerden etkilendiniz diye sormak çok da anlamı değil. İlk şiir kitabım Bir Ermeni General 1965te yayınlandı. Kitaba adını veren şiirin Ermenilikle de generallikle de dolaysız bir ilgisi elbette yoktu, fakat bu bir ayrı konu. Kitaptan çok broşür gibi incecik bir şeydi. Fakat ilk kitabın yeri her zaman başkadır. Şiirin zaman içerisinde ruhunuzda gerçekleştirdiği değişimler neler oldu? Bu güzel bir soru. Yaptığınız şey sizi değiştirir. Şiirlerimi bugün benden bağımsız varlıklar olarak algılıyorum. Ben de bir okuruyum onların. Yaşamımı şiirlerimden ayrı düşünemem. Yaşam öykünü anlat deseler, şiirlerimi okuyun derim. İyi bir şair olabilmenin en güvenilir ölçütü ise başka insanların bu şiirlere gereksinimleri oluğunu görmektir. Bir şairin tadabileceği en büyük mutluluk da zaten budur. Günümüz gençliğinin şiire bakışı ise her şeye biraz kolayından bakıyor olmaları. Örneğin kara tahtadaki yazıyı defterine geçirmek yerine fotoğrafını çekiyor. İki kere üç kaç yapar diye sorulduğunda çarpım cetvelini ezbere bilmediği için bir refleks olarak yine akıllı telefonuna sarılıyor. Şiir de kuşkusuz bundan nasibini alıyor. Özellikle gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda ülkemizde şaire, şiire, her ülkede olabileceğinden çok daha fazla değer verilir. Söylediğim şaka değil, gerçektir. Başka türlü olsa bu kadar çok şairi hapise, sürgüne ve darağacına gönderen ülke olma şampiyonluğunu elde tutabilir miydik! Şimdilerde en sevdiğiniz şiirim ise Zakkum ve Yaz
İLKBAHAR
Yüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgarla, ilkbaharla
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle başbaşa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgar olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden
ATAOL BEHRAMOĞLU;
Ataol Behramoğlu, 13 Nisan 1942de, Azerbaycan kökenli bir ailenin çocuğu olarak babasının yedek subaylığı sırasında Çatalcada doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları, ziraat müdürü olan babasının görevi nedeniyle Türkiyenin çeşitli yörelerinde geçti. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Karsta öğrenim gördü. İlk, orta ve lise öğrenimini Çankırıda tamamladı. Bir süre Ankara Hukuk Fakültesine devam etti. 1966da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünün derslerini izledi, aynı fakültenin Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. İlk şiir kitabı Bir Ermeni General 1965te, kitaplaşan ilk çevirisi İvanov (Anton Çehov) 1967de basıldı. Mihail Yuryeviç Lermontovdan ilk şiir çevirilerini de bu dönemde yaptı. 60lı yıllar toplumcu kuşağının manifestosu niteliğindeki şiirlerden Bir Gün Mutlakayı 1965te yayımladı. 1969da Ant dergisinde birkaç sayı yayımlanan Toplumcu Genç Şairler Savaş Açıyor başlıklı oturumda yeni toplumcu şiir üstüne görüşlerini açıkladı. 1970de yayımlanan ikinci şiir kitabı Bir Gün Mutlaka, kuşağının öncü yapıtlarından biri olarak kabul edildi. 1970de İsmet Özel ile yayımlamaya başladıkları Halkın Dostları dergisi geniş yankı uyandırdı. Aynı yıl, Maksim Gorkiden çevirdiği Yaşanmış Hikâyeler yayımlandı. Ataol Behramoğlu 1970 yılı sonbaharında dört yıl sürecek ilk yurtdışı yolculuğuna çıktı. 1972ye kadar Londra ve Pariste yaşadı. Pariste Louis Aragon ve Pablo Neruda ile tanıştı. Aragonun yönetimindeki Les Lettres Françaisesde, Abidin Dino çevirisiyle, Bir Gün Mutlaka dan bir bölüm yayımlandı. Pariste Théatre de Liberténin kuruluş çalışmalarına katıldı (1971). İlk oyun Légendes à Avénir / Geleceğe Masallar için bölümler yazdı.
1972 sonbaharında Sovyet Yazarlar Birliğinin çağrılısı olarak gittiği Moskovada yaklaşık iki yıl kalarak Moskova Devlet Üniversitesinde stajyer olarak Rus Edebiyatı üzerine çalıştı. Yurtdışında bulunduğu sırada, daha önceki dönemin ürünü çevirileri (Puşkin, Bütün Hikâye ve Romanları, 1972) ve yurtdışı dönemin ürünü şiirlerden oluşan üçüncü şiir kitabı Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974) Türkiyede yayımlandı. Ataol Behramoğlu 1974te ülkeye dönüşünden bir süre sonra Muhsin Ertuğrul yönetimindeki İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında dramaturg olarak çalışmaya başladı. 1975te kardeşi Nihat Behram ile çıkardıkları edebiyat-kültür dergisi Militan (kimi sayıları beş bine ulaşan tirajıyla) büyük ilgi gördü. Bu dönemde Ataol Behramoğlunun Ne Yağmur Ne Şiirler (1976), Kuşatmada (1978), Mustafa Suphi Destanı (1979), Dörtlükler (1980) adlı kitapları yayımlandı.
1977de bir Atina gezisinde Yannis Ritsos ile tanıştı. 1978de Sofyada Dünya Yazarları 1. Kurultayına Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Burhan Arpad ile Türkiye Temsilcisi olarak katıldı. 1979da Türkiye Yazarlar Sendikası genel sekreteri oldu. Aynı yıl, kızı Barış doğdu. Sanat Emeği dergisinin kurucuları ve yazı kurulu üyeleri arasında yer aldı. 1980 darbesi sonrasında dramaturgluk görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Ne Yağmur Ne Şiirler in yeni basımının mahkemece toplatılması ve imhasına karar verildi. Ataol Behramoğlu bir hafta Selimiyede göz hapsinde tutuldu. Kitap daha sonra beraat etti. İyi Bir Yurttaş Aranıyor başlığı altında topladığı şiirler Türkiyede siyasal kabare türünün ilk örneklerinden biri olarak birçok kez izleyiciye sunuldu (1981). Aynı yıl Yunanistanda Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum adıyla yayımlanan kitabı, şiirlerinden yabancı bir dilde ilk seçmelerdi. Kitap kısa sürede birkaç kez basıldı. Dünya şairlerinden Rusça, İngilizce, Fransızcadan yaptığı çevirileri Kardeş Türküler adlı bir kitapta topladı (1981). Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisinin ilk çalışmalarına başladı.
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Haber Merkezi