Bakan’dan çarpıcı Çeşme çıkışı ve Buca Cezaevi için vekillere çağrı!

Tartışmalı Çeşme Projesine ilişkin “Kepçenin önüne yatacağız. Bu projeyi yapmaları için üstümüzden geçmeleri lazım” çıkışını yapan Bakan, Buca Cezaevi arazisinin yeşil alan olarak kente kazandırılması için de İzmir milletvekillerine çağrı yaptı


  • Oluşturulma Tarihi : 29.04.2022 05:21
  • Güncelleme Tarihi : 29.04.2022 05:21
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Bakan’dan çarpıcı Çeşme çıkışı ve Buca Cezaevi için vekillere çağrı! haberinin görseli

GÜNÜN MANŞETİ

İLKSES Gazetesi’nin kent siyasetinin önemli aktörlerini ağırladığı ‘Perşembe Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Murat Bakan oldu. TBMM Çevre Komisyonu’nda da görev alan Bakan, iklim krizinin Türkiye’ye etkileri ve Yarımada bölgesindeki çevre mücadelelerine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Kent gündemine damga vuran Çeşme Projesi, Gaziemir’deki nükleer atıklar ve Buca Cezaevi gibi konulara da ayrı bir parantez açan Bakan, ülke siyaseti ve seçim sandığına ilişkin de net mesajlar verdi.

KARABURUN UYGUN BİR YER DEĞİL

Yıllardır mücadele verilen Karaburun’daki çevre sorunlarına değinen Bakan, “Karaburun çok özel bir alan. Zaten bu sebeple Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi. Bitki ve hayvan çeşitliliği açısından çok zengin... Küçükbaş hayvancılık, Türkiye ve İzmir için çok önemli. Türkiye saman ithal ediyor! Küçükbaş hayvancılık büyük önem arz ediyor çünkü doğada yayılıyor keçi dediğiniz ve doğadaki bitkileri yiyor. Tohumları bir yerden bir yere taşıyor. Gübre vasfı var aynı zamanda. Ve her şeyden önce antibiyotik içermiyor o hayvanlar. Yedikleri tamamen doğal olduğu için hem iklim krizine karşı dirençliler, hem de o bölgenin doğasına uygun. Yani yaşaması ve yaşatılması gerekiyor. Biz RES ve GES’lere karşı değiliz, yenilenebilirden yanayız. Dolayısıyla yenilenebilir kaynakları artırmak gerekir ama bunun yeri çok önemli. Siz Anadolu bozkırı dururken, yani tarım arazisi vasfı olmayan verimsiz, çorak araziler dururken, eğer güneş enerjisi panellerini keçilerin otladığı yere yaparsanız, etrafını çitle çevirirseniz o hayvanlar ne yiyecekler? RES’ler ile ilgili de aynı şey geçerli, o da uygun yerlere yapılmalı. Karaburun şu an İzmir’de en fazla RES olan bölge. Rüzgarı bol bir bölge ama her yerde rüzgar var. Köylere çok yakın RES’ler yapılmış, yaşam kalitesini etkileyecek kadar. Özel Çevre Koruma Alanı ile ilgili fizibilite ve raporlama çalışmaları bitsin, ondan sonra ÇED raporları değerlendirilsin ama bazılarının acelesi var. Para tatlı! Biz RES ve GES yapılmasın demiyoruz; doğru yere yapılsın diyoruz. Karaburun bunun için uygun bir yer değil. Balık çiftliği de olmasın demiyoruz ama onun da doğayı kirletmeyecek şekilde olması gerekiyor. Denizlerimizde balık azaldı bu bizimle ilgili bir sorun ama dünyada da azalıyor. Bunun bir sebebi denizlerin ve okyanusların giderek asidite olması. İklim krizi ile birlikte istilacı türlerin de bu bölgelere gelmesine sebep oluyor. Tüm bunlarla ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tedbir alması lazım. Ama bakanlığın Türkiye’nin kaybolan gölleri, sulak alanları ile bir ilgisi yok! Meke Gölü, dünyanın nazar boncuğuydu ama şu an yok. 10 milyon yıl önce oluşmuştu, 20 yıllık AKP iktidarına dayanamadı. Aynı şey Burdur Gölü için de geçerli. Gölün yarısı yok oldu, şimdi dik kuyruklu ördek yok” dedi.

BUNA BİR DUR DEMEMİZ LAZIM

Hükümetin ve bakanlıkların çevre sorunlarına duyarsız olduğunu ve hiçbir çalışma yapılmadığını söyleyen Bakan, “Her derenin önüne bir gölet yaptılar, her nehrin önüne bir baraj yaptılar! Eski bakan komisyona gelip bir sunum dahi yapmadı Madenle Türkiye’yi zengin edeceğiz bir hayalden ibaret. Bilgisizlikten ve cehaletten ibaret. Ne yazık ki iktidar bir cehalet içinde. Türkiye’deki altın, bakır madenlerini çıkartarak zengin olacağını düşünüyor. Zengin olsa Afrika olurdu! Afrika dünyanın en önemli altın ve elmas yataklarına sahip. Gelişmiş, emperyalist ülkelerin hammadde kaynağı olarak kullanılıyor o yataklar. Yani siz hammadde temin eden ülke oluyorsunuz ve hiçbir zaman zengin olamıyorsunuz. Çünkü o hammaddeyi işlediğinde para ediyor! Ülke ormanıyla, gölleriyle durmadan tahrip oluyor. Bizim buna bir dur dememiz lazım. Mücadelemiz bunun için” ifadelerini kullandı.

PEŞİNEN KARŞI ÇIKMADIM!

Tartışmalı Çeşme Turizm Projesi’ne yönelik değerlendirmelerde bulunan Bakan, “Sit kararları değiştirilince Büyükşehir Belediye Başkanımız projeye karşı dava açtı. Ben de Çeşme Projesi’ne peşinen karşı çıkmadım. Biz devlet adamıyız, önce dinleriz. Ne yapmak istediğinize göre hareket ederiz. Bakan iki kez davet etti bizi. Birincisinde bakanlığa davet etti, gittik. İkincisinde Meclis’e geldi, oraya da gittik. Büyükşehir Belediye Başkanımız da dinledi, çekincelerini söylediler. Dediler ki, baraj havzasını tehdit ediyor, koruma seviyelerinin değiştirilmesi doğru değil. Dolayısıyla Büyükşehir Belediye Başkanımız başından beri proje ile ilgili endişelerini dile getirmiş oldu. Çeşme Belediye Başkanımız da dinlemeyi tercih etti o aşamada. Şimdi bu noktada CHP’den projenin yanında kimse olduğunu düşünmüyorum. Biz projenin karşısındayız çünkü kamu arazisine yapılıyor. Niye? Kamu arazisi, hazine arazisi hepimizin değil mi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin payı var. Bu araziye 200 tane otel yapılacak, o oteller kimin olacak? İngiliz ve Katarların olacak. Bakan söyledi. Helikopterlerle bölgenin üzerinde dolaştırıyorlar. Peki benim milletimin malı niye Katarlılara ve İngilizlere peşkeş çekiliyor? Çeşme’de 8 tane henüz yapılaşmaya açılmamış, çivi çakılmamış turizm bölgesi var. Orada yap projeni! Ben bunu sordum, özel mülkiyette dediler. Para versin gelen! Niye bedavaya devletin arazisinde bunu yapıyorsun. O bölgede 100 bin nüfus yaratacaklar, bu nüfusla ilgili su ihtiyacını karşılayacak kaynak yok. Proje daha önce 100 bin yataklıydı, 50 bine düşürdüler. Çeşme’nin nüfusu 50 bin, şimdi 100 bin yeni nüfus yaratıyorlar. Peki yol? Yol yeterli diyor bakan! Raylı sistem yapacak mısınız diyoruz bu kadar nüfus getirecekseniz? Gerek yok, su botları ayarlayacağız diyorlar. Alay eder gibi! Su botları derken, uçakların iniş saatlerini ayarlayacakmış. Yani böyle bir zihni sinir projesi var” diye konuştu.

ÜSTÜMÜZDEN GEÇMELERİ LAZIM!

Bakan, projeye ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu dediğim 8 tane turizm bölgesinde de 100 bin nüfus öngörülüyor. Yani 200 bin yeni nüfus gelecek Çeşme’ye ama altyapı aynı. İkinci karşı çıkışımız bundan. Üçüncü ise deniz suyu arıtması... Varsayalım Çeşme’de suyumuz bitti. Orada yaşayan insanlara artık tatlı su temin edemiyoruz. Zorunlu olarak denizden su arıtabilirsiniz. O zaman deriz ki bir zorunluluk var. Ama burada zorunluluk yok ki. Sen zaten olmayan bir nüfusu getiriyorsun buraya. Hiçbir planda ve master planda yok. Kafasından kendisi iki tane yer belirlemiş yağmalanacak. Bir tanesi Didim bir tanesi Çeşme. Bakanın yağmalanmasını istediği iki yere nüfus yaratıyorsun sonra denizden su arıtıyorsun. Dünya artık iklim dostu olmayan projelere destek olmazken sen iklim düşmanı projeyi getiriyorsun burada yapıyorsun ve denizden aldığın suyu da öldürüyorsun. Denizden aldığımız su canlıdır. İçinde planktonlar var. Balık larvası, yumurtası, deniz memelileri var. Kuşlara bile zarar veriyorsun denizden suyu çekerken. Ölü suyu ve çok yoğun tuzlu suyu denize vererek denizin de tuz oranını artırarak oradaki biyolojik çeşitliliği bir daha tahrip ediyorsun. Tabiî ki onları derdi yok, deniz ölmüş falan... Buraya kaç kişi getiririz, mega yatlar gelir mi onun hesabını yapıyorlar. Ne Çeşmeliyi ne de İzmirliyi düşünüyorlar. Bir başka konu bu bölgede bir yaban hayatı var. Çakal, tilki, tavşan ve yırtıcı kuşlar var bu bölgede. Ama bunlar da umurunda değil. Biz onları kazırız golf sahası yaparız diye bakıyorlar. 200 tane otel, 20 tane golf sahası hepsi su istiyor. Su yok. Bu proje Çeşmeyi zaten bitirir de İzmir’i de bitirir. Bu projeye cepheden karşı çıkmak gerekir. Bir burası kalmıştı yağmalanmadık. Çeşme’de ev alamıyorsunuz artık. Arsa alamıyorsunuz. İki yıl önce Çeşme-Mamurbaba’da 1 milyon 900 bin TL olan arsa fiyatları 10 milyon TL’ye çıktı. Yüzde 500 artış var niye? Katarlı, İngiliz ve İstanbul sermayesi geliyor ya. İzmirli gelip Çeşme’de ev sahibi olamaz artık. İnanılmaz korkunç bir şekilde imar rantı ortaya çıkarttılar. Buraları bu otelleri pazarlayarak işte birilerinin cebi dolacak. Kimin dolacak onu bilmiyoruz onu göreceğiz. Bu projeyi yapmaları için üstümüzden geçmeleri lazım. Kepçe getirirlerse kepçenin önüne yatacağız bu projeyi durduracağız hep beraber.”

BAKAN BÜYÜKŞEHİR’DEN ÖĞRENSİN!

“İklim krizinin sokaktaki vatandaş hissetmeyebilir” diyen Bakan, “Çünkü onlar bugün hayatını idame ettirme peşinde 100 yılın sonunda dünya yok olacakmış ben zaten yokum diye bakıyor. Ama devlet aklı kamu bunu düşünmek zorunda. Devletin bununla ilgili attığı hiçbir adım yok. Adım varda hepsi yüzeysel ve geç. Türkiye’nin iklim krizi ile mücadele konusunda dünyanın son 5 ülkesinden bir tanesi. Paris İklim Anlaşması’nı onaylayan son 5 ülkeden birisiyiz. Libya bile bizden önce onaylayacağını açıkladı. Polonya dünyada en çok kömür üreten ve en çok kömür rezervi olan ve enerjisinin tamamını oradan elde eden bir ülke. Onlar dahi kömürden çıkışla ilgili bir vizyon açıkladılar ama Türkiye hala açıklamadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Türkiye’de öncü. Tunç Soyer bu konuda öncü. Bu konuda bir daire başkanlığı kurdu. İklim dostu tarım yapılması ile ilgili ciddi projeleri var. Elektrikli araçlar konusunda çok sayıda elektrikli araç alındı ve kendisi dahi elektrikli araç kullanıyor. Yani Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda ciddi bir hamlesi var hatta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı gelse de bu işi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden öğrense diyorum” dedi.

VEKİLLERE ‘BUCA’ İÇİN ÇAĞRI

Yıkıma başlanan 62 yıllık Buca Cezaevi’ndeki sürece de değinen Bakan, “Buradan siyasi partilerin İzmir milletvekillerine çağrıda bulunuyorum. Arkadaşlar Buca hepimizin. Hepimiz de bu kente hizmet etmek için seçildik. Buca’nın kent merkezine bir daha böyle bir yeşil alan yaratma şansımız yok. Buca’da kamu binası yapacak çok yer bulabiliriz. Kaymakamlık binası, okul her şey yapabiliriz AVM’de yapabiliriz başka yerlerde. Ama kentin merkezinde böyle bir yeşil alan yaratamayız. Düşünün New York’un Central Park’ı, İngiltere’nin Hyde Park’ı var. İnsanlar orada nefes alıyorlar, kentin içinde insanların nefes alacağı, yürüyüş yapacağı alanlara ihtiyaç var. Buca Cezaevi’nin olduğu yer tam böyle bir yer. İnsanların cezaevinde hapsolduğu bir yeri insanların özgürleştiği bir yere çeviriyorsunuz. Bunu öneriyoruz bir şey demiyoruz ki! Yapmayın bina. Niye bir insan, bir milletvekili ‘Buraya bina yapılsın, biz bunu yapmazsak AVM yapılacak’ diye üstü örtülü tehdit eder? Büyükşehir’in AVM yapacağı iddiası komik. Niye? Planın geldiği tarihe bakarsanız kendi belediye başkanları döneminde o plan önerisi gelmiş oraya ve Büyükşehir Belediyesi hep küçülterek daha fazla kamuya nasıl alan kazandırırım diyerek azalta azalta bu noktaya getirmiş. Arazi zaten Adalet Bakanlığının arazisi. Dolayısıyla Büyükşehir Belediyesi, Adalet Bakanlığının arazisine böyle bir AVM yapma ihtimali yok. Dünyanın en pahalı AVM’si olur, satın alması gerekir araziyi. Büyükşehir Belediye Başkanımız burası yeşil alan olsun diye açıklama yaptı. Ben de yeşil alan olsun diyorum. Madem AK Partililer de Millet Bahçesi olsun istiyor, el birliğiyle burayı yeşil alan yapalım. Adını Millet Bahçesi koysunlar. İstediklerini koysunlar, bunun onuru onların olsun. Yeter ki orası yeşil alan olsun” çağrısını yaptı.

ÖZEL MÜLKİYET BAHANE

Yıllardır toplanmayan Gaziemir’deki nükleer atıklarla ilgili de konuşan Bakan, “Burası doğrudan; Devletin, Sağlık Bakanlığının, Nükleer Düzenleme Kurumu ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının el atması gereken bir alan. Burada bir temizlik yapması gerekiyor ama özel mülkiyet diyor. Özel mülkiyet bahane... Özel mülkiyet diyerek halk sağlığını tehdit eden bir alanla ilgili işlem yapmaktan kaçınamazsın. Bu konuyla ilgili çok sayıda önerge verdim farklı tarihlerde fakat bir dönüş alamadık” ifadelerini kullandı.

O PARALARI YEDİLER

İzmir depreminin ardından başlayan kredi tartışmalarına da ayrı bir parantez açan Bakan, “Deprem doğa olayı ama depremde ölüm insan kaynaklı bir şey. Siz eğer 7-8-9 şiddetindeki depremlere dayanıklı binalar yaparsanız depremde ölü olmaz. Japonya’da olduğu gibi. Biz 1999 depreminde bunu çok acı bir şekilde yaşadık. Çok sayıda insanımız İzmit-Kocaeli ve Yalova bölgesinde hayatını kaybetti. Deprem vergileri toplandı. Bu paraların toplanmasının sebebi Türkiye’nin kentsel dönüşümü yapıp yapı stokunu dayanıklı hale getirmekti. Yapıldı mı? Yapılmadı. Bunlar otoyolların yapımı, duble yolları yapımı ve diğer kamu bütçesinin açığını kapatmak için kullanıldı. Bugün insanlar orta hasarlı az hasarlı binasına giremeyen insanlar devletten faizsiz kredi alamaz noktaya geldiler. Şu anda 400 bin TL kredi istiyorlar evlerini yenilemek için. Ama yenileyemiyorlar da evlerini çünkü o insanların evlerini dönüştürecek parası yok. Ama devlet toplamıştı bunların parasını bizden, hepimizden. O paraları yediler. Yapılması gereken o rezerv alanda da bu insanların hakkı yok. İkincisi az hasarlı binam var bana buradan ev verin diyemez. İkincisi o rezerv alanda yapılan konutlarda imece usulü yapıldı. Bu bölgedeki sanayiciden, işadamından, Sanayi Odasından, Ticaret Odasından, Ticaret Borsasından, Deniz Ticaret Odasından para toplandı. Hepsi imece usulüyle orada katkıda bulundu. Ama onların hiçbirinin adı yok. Bir teşekkür bile etmediler. O konutlar yapılırken onların da desteği oldu. Bakanlığın açtığı kampanyaya. Orada da türlü söylentiler var altından fay hattı geçiyor diye. Onunda araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bizim bundan sonra el birliği ile yapmamız gereken depremzedenin evini yenileyebileceği hem bir miktar emsal artışı yani oradaki şehirciliği riske atmayacak kadar bir miktar emsal artışı ile uzun vadeli faizsiz kredi. Bunu sağlayabiliyor olması lazım” açıklamasını yaptı.

ZAMAN NE GETİRİR BİLEMEM

Bir dönem daha milletvekili olmayı arzuladığını söyleyen Bakan, “Ama zaman ne getirir bilemem. Bugün ki psikolojim bu yönde düşünmeme neden oluyor, yarın ne hissettirir bilemiyorum. Bu bir şart değil zaten. ‘Murat Bakan milletvekili olmaya devam etmeli’ diye bir şey söz konusu değil. Eğer kente hizmet ediyorsam, ülkeye bir katkım oluyorsa ben bugün devamını istiyorum. Hayatımda majör bir değişiklik olmadığı sürece devam etmek isterim” dedi.

BİR İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ GÖRÜNÜYOR

6 partinin oluşturduğu Demokrasi İttifakı’na ilişkin konuşan Bakan, “Elimizdeki verilere göre bugün seçime gidilse Türkiye’de bir iktidar değişikliği görünüyor. Yani muhalefet ile iktidar arasındaki kararsızları dağıttığınızda 60’a 40 gibi. Bu çok büyük bir oy farkı. Bu oy farkı da düşmüyor. Son bir ayın kamu araştırmalarına bakarak söylüyorum. Bunu bilimsel bir veri olarak ele alırsanız, son bir yılda tüm kamu araştırmalarının ortalamasını değerlendirdiğinizde Cumhur İttifakının giderek azalan, Millet İttifakının ise artan bir oyu var. Böyle baktığınızda bugün ki koşullarda Türkiye’de bir iktidar değişikliği görünüyor. Ama bu bir ay sonra başka bir şeye de dönüşebilir. O yüzden kamu araştırmalarının bir ay sonra tekrardan yapılması gerekebilir. Aday bazında değerlendirdiğimizde ise hangi adayı Cumhurbaşkanının karşısına koyarsanız koyun kazanıyor” ifadelerini kullandı.

KILIÇDAROĞLU PARLAK BİR BEYİN

“Her siyasi parti kendi genel başkanının aday olmasını ister” diyen Bakan, sözlerine şöyle devam etti: “Biz de Sayın Kılıçdaroğlu aday olsun isteriz. Bununla ilgili de makul gerekçelerimiz var. Kılıçdaroğlu başarılı bir hesap uzmanı. Parlak bir beyin. Kamu bürokrasisinde uzun yıllar çalışmış. SGK Genel Müdürlüğüne kadar gelmiş. Devlet deneyimi olarak baktığınızda ise uzun süren bir milletvekilliği, grup başkan vekilliği, genel başkanlık süreci var. Ve artık siyasi olgunluğa erişmiş biri. Bu altılı ittifaktaki rolünü de düşündüğünüzde aslında uzlaşıyı, ortak aklı meydana getirmeye çalışan bir insan. Dolayısıyla bizim Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu. Fakat sonuçta buna biz tek başımıza karar veremeyeceğiz. Altı parti beraber karar verecek. Herkesin üzerinde uzlaştığı aday olur ve o aday 2023’te Cumhurbaşkanı olur. Bugün ki kamuyu değerlendirmeleriyle baktığımızda tabi.”

İTTİFAKIN İÇİNDE FAY HATLARI KALMADI

Demokrasi İttifakının sağladığı uzlaşıya ilişkin konuşan Bakan, “İttifakın dağılacağına dair bir emare yok. Tam tersine giderek bir yumruk gibi oluyorlar. İletişim, dostluk, dayanışma daha da artıyor. Ülkenin masaya yatırılan problemleri üzerine çözüm yolları konuşuluyor. Yani ittifakın içerisinde fay hatları kalmadı. Niye kalmadı? Bir kere herkes demokratik parlamenter sistemde uzlaştı. Ülkenin yönetimindeki en temel meselede uzlaşıyorsan diğer konularda uzlaşmak çok daha kolay. Türkiye’nin arzuladığı şey bu. İnsanlarımız kavga istemiyor artık, uzlaşı istiyor. Millet bıktı kavgadan, tartışmadan… Türkiye insanlık ailesinin bir parçası. Orada uygarlık ne tarafa doğru akıyorsa biz de o nehir ile beraber daha iyiye doğru gitmeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda ilerleyen bir ittifak. Cumhuriyetin değerlerinde bir uzlaşma var. İçimizde Cumhuriyet düşmanı kimse yok” bilgisini paylaştı.