Balıkçı kasabasından ağır sanayi bölgesine

Aliağa’nın giderek artan hava, su ve çevre kirliliği hakkında konuşan HDP Aliağa Çevre Komisyonu üyeleri Yıldırım ve Özbay, insanı yok sayan sanayi anlayışından vazgeçilmesi gerektiğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 03.04.2021 07:26
  • Güncelleme Tarihi : 03.04.2021 07:26
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Balıkçı kasabasından ağır sanayi bölgesine

BURCU YANAR/ÖZEL HABER

HDP Aliağa Çevre Komisyonu üyeleri Ayfer Yıldırım ve Veysel Özbay, çevreci kimlikleri ile Aliağa’da yıllarıdır giderek büyüyen hava kirliliğini değerlendirdi. Aliağa ve çevresinde olması gerekenden çok fazla sanayi tesisi kurulduğunu belirten Çevre Komisyonu üyeleri, “Öncelikle yeni bir sanayi tesisi izni verilmemesi gerekiyor. Bölge halkının sağlıklı bir çevrede yaşama, var olan tesislerde çalışanların sağlıklı bir sanayi tesisinde çalışma hakkı vardır. İnsanı yok sayan bir sanayi anlayışından vazgeçilmesi gerekiyor” açıklamasında bulundu.

KÜÇÜK BİR BALIKÇI KASABASIYDI…

Aliağa’nın 1960 yılına kadar ekonomisinin tarım ve balıkçılık olan küçük bir sahil kasabası olduğunu vurgulayan Çevreci Ayfer Yıldırım, Aliağa’nın 1961’de ‘Ağır Sanayi Bölgesi’ olarak kabul edilince ilçe ekonomisinde sanayiye dayalı bir sürecin başlamış olduğunu söyledi. Yıldırım, “Aliağa’da Petrokimya sanayi, Demir Çelik, Habaş, Makine Kimya Kurumu hurda işletmesi tesisleri, haddehaneler, gemi söküm tesisleri, hurda geri kazanım tesisleri, akaryakıt dolum ve satış tesisleri, LPG dolum tesisleri, enerji üretim tesisleri, Ege Gübre, Viking Kağıt, ALOSBİ gibi sanayi yatırımları bulunmaktadır. Petrol Rafinerisi ile başlayan, demir çelik haddehaneleri ve gemi söküm tesislerinin üstüne, 2000’li yıllarda hazırlanan bir raporda, ‘Aliağa nalbur dükkanı bile kaldıracak durumda değil’ raporundan sonra termik santral ruhsatlarının verilmesi ile kirlilikteki kritik eşik aşıldı’ ifadeleri kullanılmıştı” şeklinde konuştu.

Halen İZ Enerji’in kurduğu termik santral tesisinin ÇED sürecinin onaylanmamışken tesisin deveye girmiş olduğunu belirten Yıldırım, “Aliağa’nın kapasite itibariyle bir yeni tesisi daha kaldıramayacağı bilirkişi raporuna rağmen 2. santralin tamamlanması ile kirliliğin daha artacağı söylenebilir. Aliağa ilçesi sanayileşme ile birlikte aldığı göç ile ilçe nüfusu 102 bine yakın bir nüfusa ulaştı. Bu göçle birlikte konut yapılaşması da hızla arttı. Birçok tarım arazisi ya sanayi imarına ya da konut imarına çevrildi. Yeşil alanlar da azaldı. Plansız gelişen ve çoğalan farklı endüstri kolları ile emisyonlarda farklılaştı ve arttı. Ozotoksitler, kükürtdioksit, karbonmonoksit, asbest, ağır metaller ile sadece Aliağa’nın havası değil denizi ve toprağı da kirlilikte sınır değerlere ulaşmıştır” dedi.

2016 YILINDAN BERİ BİLİNMİYOR

Hava kirliliğinin sanayi bölgelerinin kaderi olmadığını vurgulayan Veysel Özbay ise, sanayinin bir fabrika binasından ibaret olmadığının altını çizerek, “Üretim güçleri olmadan yani insan emeği ve doğanın kaynakları olmadan bir üretim yapılması imkansızdır. Endüstri, sürekli üretimi için plansız büyüme, doğal kaynakların hızlıca tüketilmesi ile oluşan kirlilikle insan yaşamını ve doğayı yok ederken kendi sonunu da hazırlıyor aslında. Kaderi olmaması için; bölgesel yatırımlarda doğru planlama yapılmalı, çevresel etkiler araştırılmalı, doğal varlıklar korunmalı, arıtma sistemleri ile baca filtreleri kullanımı denetlenmeli, Sanayinin çevreye zararının denetlenmesinde uluslararası kriterler esas alınması sağlanmalıdır” diye konuştu.

Aliağa, Menemen, Yeni Foça ve Bozköy bölgelerindeki hava ölçüm istasyonlarının verilerinin Haziran 2016 döneminden beri kamuoyu tarafından bilinmediğinin de altını çizen Özbay, “Bu da aslında kirlilik kapasitesini doldurduğunun bir kanıtıdır. Aliağa’daki kirlik Menemen, Foça ve İzmir’e ulaşmıştır. Aliağa’dan yayılan bu kirliliğin kontrol altına alınması, ancak İzmir halkının birlikte ve güçlü bir mücadele vermesi ile mümkündür. Aliağa’daki çevre sorunları ile ilgili yapılan en büyük yanlış, yerel yönetimlerin bu kirliliğe sessiz kalması ve hatta Büyükşehir yönetiminin yeni yeni sanayi ruhsatı vermesi ile kirliliğin katlamasına hizmet etmesidir” diye belirtti.

ALİAĞA’DA EKOLOJİK DENGE BOZULDU

Endüstrinin sürekli üretim üzerine kurulduğunu ve 24 saat boyunca hiç durmadan çalışması gerektiği için Aliağa’da durumun kötü olduğunu ifade eden Ayfer Yıldırım ise, “Pandemi süresince tüm fabrikalar üretime ara vermeden çalıştılar. O yüzden de hava kirliliği devam etti. Hava kirliliği Aliağa’da kara, deniz ve hava kirliliği ile sürmektedir. Bölgede zeytin üretimi dışında bir tarımsal üretim hemen hemen kalmamıştır. Aliağa kaynaklı kirliliğin bölgedeki hakim rüzgarların etkisi ile en çok Foça ve Menemen Ovası’nda etkili olduğunu düşünüyoruz. Bu bölgelerdeki hava ve toprak kirliliği ile hem ürün kalitesi bozulmuş ve ürün miktarı da azalmıştır” dedi.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Aliağa’daki sorunların çözümüne ilişkin önerilerini de dile getiren Yıldırım ve Özbay, “Öncelikle Aliağa ve çevresine yeni kirletici tesisleri izni verilmemesi lazım. Başta Aliağa olmak üzere Foça, Menemen ve İzmir üzerindeki kirliliğin boyutlarının araştırılması gerekiyor. Belirli yerlere kurulacak hava kirliliği ölçüm istasyonlarından alınan sonuçların, kamuoyu ile paylaşılması önemlidir. Bu sonuçların Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri, yerel yönetimler ve meslek örgütlerinde oluşacak bir kurul tarafından görüşülüp neler yapılması gerektiğine karar verilmesi gerekiyor. ÇED olumlu raporlar iptal edilmeli çevresel kirliliğin rehabilitasyonu acil olarak yapılmalıdır. Aliağa ve çevresinde bilinen kanser vakaları olsa da, bölgede gerçek anlamda bir sağlık taraması yapılması gerekmektedir. Aliağa’da sağlık sistemi de ranta dönük olduğu için bir sağlık taraması yapılmamıştır. Ama buradaki hemen hemen her ailede bir kanserli hasta olduğu herkesçe de bilinmektedir” diyerek görüşlerine yer verdi.

Haber Merkezi