Sayfa Yükleniyor...
Türkiye’nin yakın zamanda susuz kalabileceğini dile getiren Özlem Adalı, “Susuzluk ve kuraklığın aşısı olmayacak. Bu yüzden ülkemizde Su Kanunu’nun acilen yürürlüğe girmesi gerekiyor” dedi
NURETTİN BAKİ-RÖPORTAJ
Türkiye’de yağışsız geçen günler ve barajlardaki doluluk oranının düşmesi ile iklim değişikliğin ülkemizi ciddi anlamda etkisi altına aldığını ortaya koydu. Yaşanabilecek su kıtlığı gelecek için endişeleri artırırken, biz de Türkiye ve İzmir’in su politikasını, sorun ve çözüm önerilerini Nevzat Özgörkey Çevre ve Su Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Adalı’ya sorduk. İzmir’de yıllardır su ile ilgili birçok çalışma ve projeyi hayata geçiren vakıf, Türkiye’de bir an önce Su Kanunu’nun çıkarılması gerektiğinin altını çiziyor. “İklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkilerle günden güne daha az yağış düşen topraklarımız, önlem alınmadığı takdirde kuraklıkla birlikte verim alınamaz hale gelecek” diyen Adalı, İzmir’in can damarı diyebileceğimiz Tahtalı Barajı havzasına dikkat çekti.
Türkiye’nin suyu ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Suyumuzu ne zamana kadar hunharca tüketebileceğiz?
Su politikalarında arz tarafına odaklanılması, talep yönetimi yapılmaması ve konuya entegre yaklaşım eksikliği nedeniyle suyumuz tükenme noktasına doğru gidiyor. Bunun yanı sıra iklim değişikliğine bağlı tehditler örneğin yetersiz ve düzensiz yağışlar da barajlardaki doluluk oranını kritik seviyelere doğru hızla düşürmekte. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sebebiyle dünyada ve ülkemizde bireysel su kullanımı daha çok artmış durumda. Daha doğru su kullanımı ile de etkili hijyen sağlayabilir, suyumuzu koruma konusuna bireysel destek olabiliriz. Türkiye, ortanın biraz altında su varlığına sahip ve verimli kullanmamamız halinde maalesef yeterli suyumuz kalmayabilir.
YOL HARİTAMIZI ÇİZMELİYİZ!
Su fakiri olmak için ne kadar bir zamanımız var?
Dünya nüfusu artıyor. Bir zaman öngörüsü yapmaktan çok, su fakiri olmamanın bizim elimizde olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’deki nüfus artışı, kentleşme, iklim değişikliği ile yağışların değişkenlik göstermesi gibi etkenler şiddetli su sıkıntısını da giderek büyütmekte. Su fakiri olmamak için neler yapabileceğimizi tartışmamız ve bir yol haritası çizmeliyiz. Suyun miktarı kadar kalitesi de önemli. Su, farklı bölgelerde farklı miktar ve şekillerde bulunan bir doğal kaynak. Bu konuda bir acil eylem planı hazırlamamız, bireysel ve kurumsal su tüketim bilincini oluşturmamız gerekiyor. Ancak sadece tüketim tarafına odaklanarak da entegre bir plana ulaşamayız. Özellikle bir an önce bir Su Kanunu hazırlanarak yürürlüğe girmesinin bu konudaki çabalar için itici güç oluşturacağını düşünüyoruz.
Ülkemizde yaşanan kuraklık, ileride ne tür sıkıntılara yol açacak?
İklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkilerle günden güne daha az yağış düşen topraklarımız, önlem alınmadığı takdirde kuraklıkla birlikte verim alınamaz hale gelecek. Bunun yanı sıra ani ve şiddetli yağışlar da hem yüzey erozyonunu artırmakta hem de afetlere neden olmakta. Bu nedenle topraklarımızda tarımsal üretim sıkıntılarıyla karşılaşmamız kaçınılmaz. İklim değişikliği ülkemizde ürün desenini, ürün kalitesini ve hasat zamanlarını değiştirmeye şimdiden başladı. Ayrıca doğadaki canlılar da yaşananlardan olumsuz etkilenmekte. Çok sayıda tür, soylarının tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
BARAJLARIN MESAJI NET!
Son dönemde barajlarımızın verdiği mesajı anlatabilir misiniz?
Barajlar bizlere alarm veriyor. Bu alarm, kritik bir noktada olduğumuzun ve barajlar tarafından karşılanan su ihtiyacımızın, önlem alınmadığı takdirde giderek daha fazla azalacağının habercisi. Sıklıkla, farklı bölgelerimizden, farklı barajların su oranının ciddi bir şekilde düştüğüne dair haberlerle karşılaşıyoruz. Bu durum devam ederse, Türkiye’de yıllar içinde kişi başına düşen su miktarının 700 metreküpe kadar gerileyeceği öngörülüyor. Ancak barajların da yukarı ve alt havzadaki su rejiminin doğal sürecini etkileyen büyük insan yapıları olduğunu unutmamalıyız. Barajlar nedeniyle suyun doğal akıştaki miktar ve kalitesi düzensizleşiyor. Kuraklık sürecinde bir su rezervi olarak emniyet noktası gibi görülebilirler fakat suya bir bütün olarak bakıldığında özellikle elektrik üretimi ve sulama amaçlı büyük barajların doğal ekosistemi etkilemesi, yağış rejiminin kar yağışından yağmura dönmesi, yer altı sularındaki dengesiz değişim gibi sebeplerle uzun vadede daha büyük zararlar verebilmektedir. En doğru çözüm, suyun mümkün oldukça yer altındaki doğal rezervlerde kalması, yer üstü suyunun en verimli şekilde kullanılması, atık suyun doğru değerlendirilmesi ve su hasadı gibi tekniklerin hayata geçirilmesidir. Pandemilerin aşısı olabilir ama susuzluğun ve kuraklığın aşısı olmayacak.
İZMİR’İN CAN DAMARINA DİKKAT
Peki, İzmir Türkiye’de ilk susuz kalacak kentlerin başında gelecek diyebilir miyiz?
Türkiye’nin genel sorunu olan yağış azlığı nedeniyle İzmir’deki barajlarda da su seviyesi ciddi oranda azalmış durumda. İzmir’in can damarı diyebileceğimiz Tahtalı Barajı havzasında doluluk oranı yüzde 35 seviyelerine düştü. Hep birlikte bunun önemine dikkat çekmeli, su tüketimi konusunda duyarlı olmalıyız. Ancak yukarıda ifade ettiğim gibi konuya sadece barajlar olarak bakmak doğru değil. Menderes havzası, Gediz havzası ve diğer su havzalarındaki su kullanımında tüm havzaya bakmak gerekir. Suyun özellikle tekstil ve diğer sanayi faaliyetleri ile kirletilmesi, tarımsal suda verimsiz sulama tekniklerinin devam etmesi, yer altı suyunun aşırı pompaj faaliyetleriyle çekilmesi gibi birçok sorun nedeniyle miktar ve kalite olarak İzmir ve çevresinde büyük su sorunları var. Öte yandan su sadece miktar olarak ele alınmamalı. İzmir ve çevresindeki doğal alanların korunması, delta, nehir ve kıyı ekosisteminin bozulmaması, orman varlığının korunması su miktarı ve kalitesini etkileyen en önemli unsurlar arasında yer almakta.
Bilinçsiz su tüketiminin önüne nasıl geçilir? Sizin vakıf olarak bu noktada çözüm önerileriniz nelerdir?
Sektör, il, ilçe, yerel yönetim birimleri, firmalar, hane ve bireyler ölçeğinde su ayak izi çalışması ile mevcut su nerede kullanılıyor, nereden gelip nereye gidiyor, suyu daha etkin ve verimli kullanarak aynı ürün ve hizmetlerin üretilmesi nasıl sağlanır sorularıyla başlamak lazım. Belediyeler gri ve kahverengi suları birbirinden ayırabilir, şehirlerde su hasat programları yapabilir. Özel sektör birim üretimi için kullandığı suyu azaltmak için teknoloji ve finansman çalışmaları yapabilir. Çıkardığı atik suların temiz ve mümkün oldukça az olması için çalışmalar yapabilir. Hanelerde bireylerin su kullanım davranışları geliştirilir ve basit aletlerle verimli kullanımı sağlanabilir. Özellikle tarım sektöründe yediğimiz ürünlerin her birisi için kullanılan su bütçesi azaltılabilir. Bunların hepsi kaynak verimliliği başlığı altında ele alınabilir.
BAŞKA ALTERNATİF YOLUMUZ YOK!
Su yönetimiyle ilgili neler yapılabilir?
İnsanlar için hayati önem taşıyan su, özellikle devamlı büyüyen endüstri sektörlerinde büyük ölçekte kullanılması sebebiyle hızla tükeniyor. Sürdürülebilir su yönetimi anlayışı ile sınırlı olan su kaynaklarımızı korumak için önlemler alınmalı. Bu çerçevede, suyun iyileştirilmesi, geri dönüştürülmesi ve yeniden kullanılması üzerine daha fazla çalışma yapılmalı. Nevzat Özgörkey Çevre ve Su Vakfı olarak, yakın temasta olduğumuz kuruluşların bu politikaları hayata geçirmesi sürecinde bilinçlendirme çalışmaları yürütüyoruz.
Su fakiri ülke noktasına geldik mi?
Şunu biliyoruz ki yanlış su politikaları nedeniyle suyumuzun miktarı ve kalitesi azalıyor. İklim değişikliği de bu yanlış su politikalarının etkisini daha da ciddi hale getiriyor. Suyumuzu verimli kullanmaktan başka alternatif yolumuz yok. Su fakiri ülke değiliz belki ama maalesef yakında Türkiye olarak su kıtlığı çeken ülkeler arasında yer alma tehdidiyle karşı karşıyayız. Tarımsal kuraklık ve su kıtlığı yaşayan bir ülke olmak istemiyoruz.
Yaşanan kuraklıkta insanların etkisinin oranı nedir?
İnsan faktörü belirleyici rol oynamaktadır maalesef. Başlangıç ve bitişinin tam olarak belirlenememesi ve kümülatif bir şekilde artış göstererek birdenbire hissedilmemesi kuraklığın sinsi bir özelliği. Bu özelliği sebebiyle, ne denli ciddi bir durumla yüzleştiğimizin farkındalık ve duyarlılık hali bireyler arasında değişkenlik gösterebiliyor. Çevresiyle etkileşim içinde yaşayan insanların, çevreye verdikleri zararlar da oldukça fazla. Sanayileşme, artan nüfus, kirlilik, artan tüketim, tarım alanlarının yanlış kullanımı, suyun dikkatsizce kullanımı insan eliyle ekolojik su döngüsünün geri dönülemez bir şekilde bozulmasına yol açtı.
Haber Merkezi