Başka gezegenin fotoğrafçısı

Fotoğraf sanatçısı ve mimar Şafak Yavuzlar, fotoğraf çekerken kendisini adeta başka bir gezegendeymiş gibi hissettiğini söyleyerek “Bu aslında beyinde yapılan bir yolculuktur” dedi

  • Oluşturulma Tarihi : 18.04.2019 10:45
  • Güncelleme Tarihi : 18.04.2019 10:45
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Başka gezegenin fotoğrafçısı haberinin görseli

BURCU YANAR/ÖZEL HABER
“En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı” diyor usta fotoğrafçı Ara Güler, Lewis Hine ise “Fotoğraflar yalan söylemez ama yalancılar fotoğraf çekebilir” diyerek fotoğrafın gerçeği anlattığı noktasına derin bir vurgu yapıyor. Dünyaca ünlü savaş fotoğrafçısı Rober Capa ise, “İnsanların ruhları ve düşüncelerini fotoğraflamaya çalışırım. Fotoğrafçı olarak insanların ruhlarını çekip almak yerine, onları arabulucu olarak birbirlerine aktardığımı düşünüyorum. Bu karşılıklı bir etkileşim bana göre” diyerek fotoğrafı bir fotoğrafı insan ruhunun görüntülenmesini sağlayan etkili bir araç olarak görüyor. Fotoğrafçılık ile ilgili çeşitli bakış açıları ve görüşler yıllardır tartışmalar arasında. Tıpkı sanat toplum için midir yoksa sanat sanat için midir tartışmasında olduğu gibi fotoğraf da bir sanatı mı yansıtır yoksa gerçekliği bir ayna gibi bizlere mi sunar? Bu tartışmalar süredururken sizleri pek çok başarılı işse imza atan İç Mimar ve fotoğraf sanatçısı Şafak Yavuzlar ile tanıştırmak istiyorum.


İç Mimar ve fotoğraf sanatçısı Şafak Yavuzlar

Şafak Bey sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1970 yılında Kütahya’da doğdum. Ankara’da Bilkent Üniversitesinde İç Mimarlık eğitimi aldım ve okulumu tam burslu olarak bitirdim. Aynı zamanda çevre tasarımcısı ve profesyonel fotoğraf sanatçısıyım. Evli ve iki çocuk babasıyım. Birçok inşaat firmasında iç mimar olarak görev aldım. İç mimarlık kariyerimde, villaların dekore edilmesinden tutun da mega proje adını verebileceğimiz çok büyük hava limanlarının projelerine varana dek irili ufaklı pek çok alanda çalıştım. Umman Sultanlığı’nda yer alan ve bütçesinin toplamı 4 buçuk milyar dolar olan Muscat Havalimanı’nda bunlardan birisidir. Bütün bunların yanında fotoğrafçılık ilerleyerek devam etti. Amatör ruhumu kaybetmeden profesyonel mimari, manzara ve gökyüzü fotoğrafçılığı alanlarında eğitmenlik de yapıyorum.


Cunda Adası

Fotoğrafa olan ilginiz nasıl başladı?
Fotoğraf tutkum daha çocuk yaşlardayken başladı. Babamın beni okuldan almaya geldiği bir gün ilkokulun girişinde bulduğu ZENİT 7 marka fotoğraf makinesi ile başladı diyebilirim. Bu süreçte zaman, dünyanın bu küçücük kutuya nasıl sığdığını, zamanın içinden alınmış anların nasıl donup kaldığını anlamaya çalışırken hızla aktı. Üniversite yıllarımda fotoğrafçılık dersini seçtim ve işte artık zamanı durdurma sanatının mutfağındaydım.
Okul dışında başka bir fotoğraf eğitimi aldınız mı?
Yerli ve yabancı birçok fotoğraf sanatçısından eğitimler aldım. Aralarında Çinli sanatçı Daniel Cheong gibi dünyaca ünlü fotoğrafçılar bulunduğu pek çok isimden eğitimler aldım. Ben gelişime açık bir insan olduğum için kendime katkı sağlayacağına inandığım her türlü eğitime katılım sağlamaya devam ediyorum. 2012 yılından bu yana özellikle mimari, manzara ve hava fotoğrafçılığı alanlarına yoğunlaşarak portfolyomu genişletmeye çalışıyorum.


Özbekistan metro

Fotoğraf sanatı sizin için ne ifade ediyor?
Fotoğraflarımda, izleyen gözlere bir renk şöleni yaşattığımı düşünüyorum. ‘İnsan gözünün sahip olduğu geniş dinamik aralıkla, fotoğraf makinelerinin kıyasla daha dar olan dinamik aralığı arasında bir köprü oluşturmak’ benim için önem taşıyor.
“ARA GÜLER’İN SÖZÜ DÜSTURUMDUR”
Fotoğraf çekerken bir kriteriniz var mı?
Türkiye’nin birçok farklı köşesinde gerçekleştirdiğim sıra dışı mimari, manzara ve hava fotoğrafı çekimlerinde her zaman aynı ilkelerle hareket etmeye çabalıyorum. Her fotoğraf, kullanılan teknik ekipmanın tüm yetenekleri kullanılarak oluşturulmalı, alışılmış bakış açıları yanında, görülmeyen açılar da keşfedilmeli, çektiğim her fotoğraf bir önceki fotoğraftan daha güzel ve kaliteli olmalı. Bu ilkelere göre çekimlerimi gerçekleştirmeye gayret ediyorum. “Fotoğrafın sanat olmasına lüzum yoktur. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zapt ediyorsun, bir makine ile tarihi durduruyorsun” büyük usta Ara Güler’in bu sözü benim de düsturum olmuştur.
Peki hiç fotoğraf sergileriniz oldu mu?
Evet oldu. Bir tanesi benim yokluğumda İzmir’de gerçekleşti. Ben o zamanlar işimden ayrılamadığım ve yurt dışında olduğum için sadece uzaktan destek verebilmiştim. 2016 yılında eşim Nur benim için bu sergiyi bir dernek yararına açtı. Sergi gelirinin büyük bir kısmı derneğe aktarılarak öğrencilere burs olarak verildi. Sergi konum ve fotoğraf çalışmalarım Umman ile ilgiliydi. Umman’ın kendine has, dokunulmamış çok bakir ve insanı etkileyen görüntüleri var. Yurt dışı katılımlarımı da sayarsak toplam da 10 civarında sergim olmuştur. Yurt dışında başta Umman Sultanlığı olmak üzere Sri Lanka’da ve Almanya’da sergilerim oldu.
Yakın zamanda yapmayı planladığınız işler nelerdir?
Aslında planladığımız çok iş var ama zaman bulmak zor. Bilinmeyen Umman isminde bir fotoğraf kitabı çıkarmayı düşünüyorum. Yine bu kitabın devamı olacak nitelikte ikinci bir kitap daha çıkartmayı planlıyorum. Bu kitapta da Umman’ın çok özel bir bölgesine ait fotoğraflar olacak. Bu kitapları Türkçe, Almanca, İngilizce ve Arapça olmak üzere 4 dile hitap edecek şekilde yayınlamayı istiyoruz. En yakın zaman olarak bu hafta gerçekleştireceğim bir çekimim var. Bu çekim tamamıyla yerli imkanlarla Türkleştirilmiş olan bir 155 milimetrelik bir savaş topunun görüntülenmesi projesi olacak. Bu çekimi Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanlığı ve Askeri Elektronik Sanayi (ASELSAN) adına gerçekleştireceğim. Benim savunma sanayine karşı çocukluktan bu yana ilgim bir hayli fazla. Benim dayım bir amiral. Şuandaki milli gemi projesinin başında da direktördür aynı zamanda. Görüntülerde 360 derece iç çekimler ve dış çekimler olacak.


Tayland

Fotoğraf çekerken nasıl bir hisse kapılıyorsunuz?
Özellikle mimari fotoğraflar çekerken hislerimin en başında daha önceden yaşanmış bir yerde, örneğin bir mahallede ya da bir uygarlığın yıkıntıları arasında dolaşırken insanların gözleriyle o mekanı hayal etmeye gayret ederim. Eğer bu bina yeni bir bina ise buraya gelen ilk insanların binayı nasıl algılamasının daha etkileyici olabileceğini düşünürüm. Zannediyorum ki mimarlık mesleğimin de var oluşu fotoğrafa olan bakış açımı değiştiriyor.
Fotoğrafa yeni başlayan kişilere önerileriniz nelerdir?
En çok önerebileceğim şey şu; deneme yapmaktan asla çekinmesinler. Işığı ve kullandıkları cihazı iyi tanımaya çalışsınlar. Hata yapmaktan korkmasınlar. Denemekten yılmasınlar, gün ışığının her saatini denesinler ve gölgelerden de yararlansınlar. Fotoğrafla ilgili temel bilgileri aldıktan sonra aslında kafanızdaki kurguyu gerçekleştirmek çok kolay.
“İNSANSIZ BÖLGELERE GİRDİM”
Fotoğraf çekerken başınıza gelen ilginç olaylar var mı?
Tabi ki var. Örneğin ben gökyüzü ve galaksi çekimleri yaparken galaksiyi dikilmiş bir halde görüntüleyebilmek için bunun planını bir hafta öncesinden yaptık. Cep telefonlarına kurulan birtakım aplikasyonlar sayesinde gökyüzündeki galaksilerin o gün o saatte hangi pozisyonda olduğunu önceden belirleyebiliyoruz. Ve bir galaksiyi net görebilmemiz için şehrin ışıklarından uzak karanlık bir bölgede olmamız gerekiyordu. Bu uygulamalardan yararlanarak yine Umman’da gerçekleştirdiğim bir çekim için Muscat’ın 500 kilometre güneyinde bir nokta belirledik ve oraya 5 saat süren bir yolculuk yaptık. Çekimi yaptıktan sonra hiç ara vermeden geri döndük ancak nereden baksanız bir 10 saatimiz sadece bir çekim için yollarda geçti. Yine Arap Yarımadası’nın birçok yerinin çöllerle kaplı olmasından yola çıkarak pek çok çöl fotoğrafı çektim. Bunları yaparken insansız bölgeler denilen ve kimsenin gitmesinin tavsiye edilmediği, insan yaşamayan yerlere gittik. Tabi buralara tek başıma gitmedim. Yeterli donanıma sahip olan 4-5 araçla birlikte gittik. Yanımıza neredeyse 10 gün yetebilecek kadar su aldık. Kimi zaman lastiğimiz patladı, araçlarımız kumullara gömüldü. Fakat hiçbir güçlük bizi bu tutkunun peşinden gitmekten alıkoymadı. Bu cesareti gösterdik ve gittik.
İnsansız bölgede bulunmak nasıl bir duyguydu peki?
Benim için başka bir gezegene gitmek gibiydi. Bende çağrıştırdığı şeylerden biri, bir gök cisminin üzerindeymişim gibi hissetmem oldu. Çünkü etrafınızda görebileceğiniz hiçbir şey yok. Ve özellikle akşam olduğunda evrenin ne kadar büyük olduğunu fark ediyorsunuz. Tepenizde bir avize gibi gökyüzünde parlayan yıldızların hiç görmediğin kadar parlak olduklarını ve gerçekten aydınlattıklarını da gözünüzle görüyorsunuz. Bu duyguyu yaşamak için illa da bir çöle ve insansız bir yere gitmenize gerek yok. Nerede olursanız olun fotoğraf sizi başka bir dünyaya götürebilir. Bu aslında beyninizde yaptığınız bir yolculuk.

Kaynak : HABER MERKEZİ