Başkan, çatışma ve şiddet ortamını değerlendirdi

Çözüm sürecinin sona ermesinden sonra artan şiddet ve gerilim ortamını değerlendiren Yrd.Doç.Dr. Argun Başkan, “Türkiye’deki PKK ile çatışma durumu Orta Doğu'da Türk ve Kürt etno-politik coğrafyanın sınırlarının ne şekilde çizileceğinin, daha doğrusu  mevcut haliyle kalıp kalmayacağı sorununun bir uzantısıdır”dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 26.04.2016 07:48
  • Güncelleme Tarihi : 26.04.2016 07:48
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Başkan, çatışma ve şiddet ortamını değerlendirdi

ONURHAN ALPAGUT

Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından yaşanan şiddet ve gerilim ortamını değerlendiren Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim ÜyesiYrd.Doç.Dr. Argun Başkan, Türkiye ve Orta Doğu genelindeki terör ve şiddet ortamının hem sorumlusu hem de mağdurunun yerel halk olduğunu söyledi.

Başkan, “Türkiye’deki PKK ile çatışma durumu; Orta Doğu'da Türk ve Kürt etno-politik coğrafyanın sınırlarının ne şekilde çizileceğinin, daha doğrusu mevcut haliyle kalıp kalmayacağı sorununun bir uzantısıdır” yorumunda bulundu.

TOPLU GÖÇ İHTİMALİ DÜŞÜK

Doğuda yaşanan terör faaliyetleri sebebiyle, doğudaki insanların batıya göç etmesinin şu an için düşük bir ihtimal olduğunu söyleyen Argun Başkan, “Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi silahlı güçlerinin, devlet dışı bir aktör yani terör örgütü olan PKK ile mücadelesi süre gelmekte. On yıllardır can güvenliği veya sosyo ekonomik sebepler ile çok sayıda insan, gönüllü veya mecburen, doğu-batı, doğu-doğu ve daha az oranda olmak üzere batı-doğu ekseninde, sadece gidiş-gelişler şeklinde yer değiştirmiş durumda. İçinde bulunduğumuz şu günlerde rakamsal veya niteliksel olarak, yeni bir seviyeye getirecek toplu bir göç ihtimali düşük” diye konuştu.

SON NOKTAYA VARILMADI

Doğu illerinde PKK'ya yönelik süregelen operasyonları da değerlendiren Başkan, “Bir senedir artan çatışma ve şiddet durumu, tüm ölümler ve şehirlerdeki intihar saldırıları dahil olmak üzere, hiç kimse hiçbir anlamda son noktayı koymuş gözükmüyor. Kısa vadede çok önemli ama uzun vadede belki de o kadar önemli olmayacak tek detay ise, bu son etabın seçimler ve başkanlık sistemi tartışmalarına denk gelmesi. On yıllara ve hatta en az bir yüzyıla yayılan, uzun bir tarihsel sürecin, kuşağımıza düşen payın etaplarından birini yaşıyoruz. Bu etap benzerleri içinde şiddet yoğunluğu açısından ilk değildi ve ne yazık ki son da olacak gibi gözükmüyor. Ama nasıl ki geçmişte şiddet yoğunluğunun neredeyse sıfırlandığı ara dönemler olduysa gelecekte de olabilir. Özetleyecek olursak, hiçbir şeyde son noktaya varılmadı” dedi.

OLUMLU ETKİYİ ANCAK AB YARATABİLİR

Orta Doğu'da yaşanan karışıklıklar ve savaş durumu sonucu ilerleyen günlerde coğrafyanın nasıl şekilleneceğinin kestirmesinin zor olduğunu ifade eden Başkan, “Türkiye'deki PKK ile çatışma durumu Orta Doğu'da Türk ve Kürt etno-politik coğrafyalarının sınırlarının ne şekilde çizileceğinin, daha doğrusu mevcut haliyle kalıp kalmayacağı sorunun bir uzantısı. Bu sorunda Arap, İran ve Musevi devletlerinin etno-politik sınırları içindeki devletlerinin sınırları sorunlarıyla bağlantılı durumda. Sınır çizgileri tıpatıp şu anki gibi kalacak olsa bile o sınırlar içerisindeki devletlerin hangi rejimlerle yönetileceği de ayrı bir sorun. Sonuçta mevcut durumda Türkiye'nin Orta Doğu’ya etno-politik ve rejimsel açıdan barışçıl anlamda düzen getirmesi veya model olması söz konusu değil. Türkiye üzerinde ise bu tür olumlu bir etkiyi ancak Avrupa Birliği yaratabilir. Ancak onunda etkisi içinde tam üyelik olmadığı için değişken, çelişkili ve kısıtlı kalıyor elbette. Bu arada yeri gelmişken belirtmek isterim ki bildiğimiz Türkiye'nin Avrasyacılık veya Türk Birliği gibi yönelim seçenekleri teoride var. Fakat fiiliyatta bununla ilgili bir girişim yok. Ya da en azından, bu seçeneklerin Orta Doğu'nun veya Orta Doğuculuğun çekim gücü karşısında şansı yoktur. Türkiye'yi şu anda yüzde yüz Orta Doğu'ya tabi olmaktan men eden tek şey NATO üyeliği, Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği'dir. Bunların da 'Batıcı' etkisi son senelerde Orta Doğu faktörü karşısında iyice gerilemiştir” diye konuştu.

BİRİNCİ SORUMLULAR VE MAĞDURLAR YERELDİR

Doğu illerindeki çatışmalar hususunda henüz olumlu veya olumsuz bir sona gelinmediğini vurgulayan Başkan, “Şu an için sadece belirli bir etabın içerisindeyiz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de şiddetin arttığı ve neredeyse kesildiği dönemler gene birbiri ardına gelebilir. Mesele Türkiye içi olsa veya Türkiye'nin yönü gerçekten Avrupa Birliği olsaydı, işler göreceli olarak belki daha kolay olurdu. Fakat baskın Orta Doğuculuk faktörünün olumsuz etkisinden kaçınmak zor. Bu geliş gidişler aslında yanıltıcı çünkü şiddetin temelinde yatan ve bahsettiğimiz etno-politik sınırlar, rejimler konusunda Orta Doğu'da hiçbir kesim birbiri üzerinde hakimiyet veya uzlaşı kurmuş değil. Bu durumun da en temel göstergesi bölgedeki etno- demografik sayılar ve haritadaki dağılımları. Fazladan söylenebilecek şey, bölge dışından üçüncü taraflardan gelebilecek uzun veya kısa vadeli ama en nihayetinde geçici olacak müdahalelerin işleri fazladan biraz daha komplike hale getirebileceği olabilir. Sonuç şudur; Türkiye'ninkiler dahil olmak üzere sorunların tek değil ama birinci sorumlusu ve mağdurları yerel halktır. Orta Doğuluların kendi dünya görüşleri ve sorun çözme yöntemleridir” dedi.

Haber Merkezi