“Birbirimizin ömrünü azaltıyoruz”

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla konuşan Uzman Psikolog Tabak, “Şiddetin önüne geçmek için nezaketi yaygınlaştırmalıyız” diyerek nezaket kültürüne geri dönülmesi gerektiğini söyledi

  • Oluşturulma Tarihi : 25.11.2019 07:18
  • Güncelleme Tarihi : 25.11.2019 07:18
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Birbirimizin ömrünü azaltıyoruz” haberinin görseli

BURCU YANAR - ÖZEL HABER
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle gazetemize konuşan Uzman Psikolog Selin Tabak, “Şiddetin önüne geçmek için nezaketi yaygınlaştırmalıyız” diyerek nezaket kültürüne geri dönülmesi gerektiğini ifade etti. Günümüz ilişki şekillerini de değerlendiren Tabak, “Transaksiyonel analiz yöntemi uygulanarak şiddetin asıl kaynağına inilmelidir” dedi. Duygusal şiddetin fiziksel şiddete sebebiyet verdiğini de sözlerine ekleyen Uzm. Psikolog Tabak, günlük hayatımızın yüzde 90’ında duygusal şiddete maruz kaldığımızı belirtti. Yoga ve Mindfulness Eğitmenliği de yapan Uzman Psikolog Selin Tabak, İngiltere’de almış olduğu Transaksiyonel Analiz Yöntemi’ni ve bu yöntemin karşımızdaki insanı tanıma, onunla iletişim kurma ve fiziksel şiddeti de beraberinde getiren öfke sorunları ile mücadeledeki etkilerinden bahsetti. Transaksiyonel Analiz Tekniği’nin aslında halk dilinde yazılmış bir kuram olduğunu söyleyen Selin Tabak, “Kuramın içindeki kavramlar hepimizde bulunan; ebeveyn, yetişkin ve çocuk egolarıdır. Bu kuram davranışlarımızın bir kısmını olduğu gibi ebeveynlerimizden aldığımızı ve onların küçük birer varyasyonları olduğumuzu anlatıyor. Yetişkin egosu bizim şimdide burada olan yanımızdır. Dikkatli yanımızdır. Deneyim sahibi olan, yargısızca ve objektif bir şekilde değerlendiren yanımızdır. Çocuk yanımız da bizim aslında ilk 7 yaşta kişiliğimize oturan yanımızdır. Özellikle Türkiye’de çocuk egosu çok daha fazla hakim durumda. İlk 7 yaşta birtakım zorluklarla nasıl baş ettiysek aslında hala daha o şekilde tepkiler veriyoruz. Örneğin çocukken böyle bir durumda küsüyorsak şimdi de eşimize ya da arkadaşlarımıza küsebiliyoruz. Bu ego durumları hepimizde mevcuttur. Önemli olan bunları dengeleyebilmektir” dedi.



İLİŞKİYE YANLIŞ TOHUM EKİYORUZ
Burada en önemli noktalardan birinin eleştirel ebeveyn olduğunun altını çizen Tabak, “Ben karşı tarafı eleştirdiğim zaman onda aslında yetersizliğini, değersizliğini ve kendini sevmemeyi tetiklemiş oluyorum. Onun belki de çocukluğundan getirdiği bir travmayı hatırlatmış ve geri getirmiş oluyorum. O da bu durum karşısında çocukken verdiği tepkilerden birini veriyor. Kaçıyor veya isyan ediyor. Bu noktada ‘Birbirimizi nasıl tüketiyoruz’a gelirsek ise, bu travmaları tetikleyerek kişinin sinir sisteminde bir uyaran yaratıyoruz. Karşı tarafta da ‘Kaç-savaş ya da don tepkileri’ ortaya çıkıyor. Bu her gün verdiğimiz minik minik travmatik dozlar yıllar geçtikten sonra sinir sistemine çok büyük bir travma kadar etki ediyor. Yani aslında ilişkiye yanlış tohum ekiyoruz. O kişinin sinir sitemi de sizden ya kaçmak istiyor ya savaşmaya yani kavgaya geçiyor ya da ‘don’ tepkisi ile kendisini ortamdan izole ediyor. Bunların üçü de birer kayıp ve bizlere zarar veriyor. Birbirimizin ömrünü bu şekilde azalttığımızı düşünüyorum” diye konuştu.



DUYGUSAL ŞİDDET YAYILIYOR
Tabak, kültürümüzde giderek yozlaşan nezakete de değinerek şunları söyledi: “Herkes haksızlık yarasından dolayı kimden hakkını talep edeceğini şaşırmış durumda. Herkes biriktirdiği haksızlık kuponlarını birbirine harcıyor. Bizler gün içerisinde öfke kuponları biriktiriyoruz ve gün içinde o sistemi besleyen bir yapıya bürünüyoruz. Bizler öfke kuponlarını biriktirip bir başkasına giderek, tahammülsüzce bağırdığımızda ona da bir kupon vermiş oluyoruz. Bu şekilde şiddet yayılıyor. Şiddet sadece fiziksel anlamda yayılan bir şey de değil. Duygusal şiddet, eleştiri, bağırma, aşağılama, beğenmeme, yargılama ve nezaket dışındaki her şey tahammülsüzlükle birlikte fiziksel şiddete dönüşüyor. Duygusal şiddeti herkese yayıyoruz ve bir süre sonra bunlar toplumda belirli kesimlerde bir birikme yaratıyor. Bunun önüne geçebilmek için de aslında nezaketi tekrardan hatırlamak gerekiyor.” Toplumsal olarak bir hafıza kaybına uğramış olduğumuzu da sözlerine ekleyen Tabak, “Atalarımızda ne iyiydi, neyle mutlu olunurdu? Eskiden mutlu olma sebebi para değildi. Bir topluma nasıl ait olunurdu bunları unuttuk ve yolumuzu kaybettik. Televizyon veya medya bize ne dayatıyorsa biz o olmaya çalışıyoruz. Elimizin altındaki güzellikleri görmeden yıkmaya başlıyoruz. Burada tekrardan nezaket, gülümseme gibi değerlerimizi hatırlamamız gerekiyor. Transaksiyonel analizde örtülü iletişim diye bir şey var. Bir şeyi söylemesek bile aslında bir bakışımızla ‘I’m okay. You’re not okay’ (Ben iyiyim. Sen iyi değilsin) mesajını veriyoruz. Bu sebeple herkes de kendini değersiz ve yetersiz hissetme ile ilgili bir kaygı oluştu. Sen mahallendeki tüm insanları tanısan, oradaki hayvanları bilsen, aslında iyi niyetli bir hareket içinde olsan kimden ne isteyeceğini ve istemeyeceğini bilisin ve kendini güvende hissedersin. Böylece yalnızlaşmazsın ve kendini önemli hissetmek için çok para kazanmalıyım veya çok güzel olmalıyım gibi takıntılara girmezsin. Ben nezaket kültürüne geri dönmek için hoşgörü grupları yaratılmasını öneriyorum. Belediyeler ve halk eğitim merkezleri ile birlikte bir proje olarak uygulanabilir. Çünkü nezaketi yaymak gerekiyor” şeklinde konuştu.
“HAK ERKEKTEN İSTENMEZ!”
“Bizler aslında hep fiziksel şiddete odaklanmış durumdayız” diyerek duygusal şiddete de vurgu yapan Tabak, “Kadına şiddet ile ilgili biraz da üzerinde durmamız gereken şeylerden bir tanesi duygusal şiddettir. Günlük hayatımızın yüzde 90’ında duygusal şiddet var. Fiziksel şiddet bir yana çok modern bir kadın da olsa, daha gelenekçi bir kadın da olsa kadının bir uzuv ve ihtiyaç nesnesi olarak görülmesi, en işkence gördüğü anlarda bile gülümseme pozunun dayatılması ve daha pek çok şey de duygusal şiddet yaratıyor. Kadın haklarını artık erkeklerden istemeyi de bırakmamız lazım. Bu da kadının alt beyninde bir kurban psikolojisi yaratıyor. Biz kendi gücümüzü keşfettikten sonra kimse bize bir şey yapamaz. Küçük yaşlardan itibaren bu bilincin oluşturulması ve birlikte olduğumuz erkeklere belirli bir sınır koymamız, bu sınır ihlal edildiğinde ise orada durmamamız yahut yardım almamız gerekiyor. Kadın hakkı diye bir şey yok zaten çünkü kadın anayasası diye bir şey yok. İnsan hakları denilen bir şey var ve bunu da bir erkekten beklemememiz gerekiyor. Duygusal şiddet geldiğinde kadınlar dava açmayı öğrenmeli. Bu davalar açıldıkça vaka örnekleri artacak ve hep örnek teşkil edecektir” diye kaydetti.
‘GÜCÜNÜ YALNIZLIĞINDAN ALANLAR’ GELİYOR
Tüm bu konuları da içinde barındıran bir kitap yazan Selin Tabak, anın içinde olduğumuz zaman pek çok şeyin iyileşmeye başladığını belirterek, “Dünyada aslında doğanın bize sunduğu birçok nimet var. Fakat yokluk psikolojisi içine girdiğimiz ve tek tip hayat empoze edildiği için o olmadığında hiçbir şeyimiz yokmuş psikolojine giriyoruz. Halbuki elimizin altında olan şeylerin kıymetini bilsek ve bilinçli bir şekilde anda olmanın keyfini çıkartsak aslında bilimsel anlamda da depresyon ve anksiyete bozukluklarına yaklaşık 8 haftada iyi geldiği ve beyindeki gri maddeyi azalttığı bulundu. Anda olmayı öğrenmek için zihin yapımızı ve günlük hayattaki sahte benliklerimizi öğrenmemiz gerekiyor. Anda olmamızı engelleyen bir yapılanma varsa içimizde bunu çözmeliyiz. Güçlü olma dinamiği ile ilgili olan ilk kitabım ‘Gücünü Yalnızlığından Alanlar’ aralık ayında yayınlanacak. Hepimiz aslında zayıf yanlarımızla bağ kurabiliriz. Bu kitapta bunları anlatacağım” diyerek çıkacak olan kitabının müjdesini verdi.