- Gündem
- 15.04.2025 19:23
AK Parti tarafından Meclis’e sunulan ve muhalefet cephesinin tepkilerine neden olan İklim Kanunu Teklifi’ni değerlendiren uzmanlar kanun teklifinde amacın karbon piyasasını düzenlemek olduğuna çekti
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ ÖZEL HABER / Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri yapılan ve ilk 4 maddesi kabul edilen İklim Kanunu teklifine yönelik tartışmalar sürüyor. AK Parti tarafından iklim kriziyle etkin mücadele iddiasıyla öne çıkarılarak Meclis’e sunulan kanun teklifi, muhalefet kanadı ve çevrecilerin tepkisine neden oldu. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Sözcüsü Arif Ali Cangı, DEVA Partisi İzmir Milletvekili Seda Kaya Ösen ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi Şube Teknik Sorumlusu Selma Akdoğan konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ösen, teklifte çok fazla eksiklik olduğunu vurgularken Cangı, teklifin bu haliyle iklim kriziyle mücadeleye hiçbir katkısı olmayacağına dikkat çekti. Akdoğan ise teklifin geri çekilerek yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtti.
Ösen, konuyla ilgili değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı:
“Aslında bu Türkiye’nin ilk iklim kanunu olması açısından önemli bir kanun. Ayrıca Türkiye’yi Avrupa Birliği’ndeki sisteme entegre etmek açısından da hazırlanmış bir kanun fakat çok fazla eksik var. Çünkü aslında bu iklim kanununda iklim değişikliğinin etkilerini kontrol etmenin düşünüldüğünü gösteren bir madde yok. Karbon emisyonu hakkında net hedefler yok. Suların eksilmesiyle ilgili, tarımda sulamayla ilgili ya da Türkiye’de Akdeniz Havzası’nın bu küresel iklim değişikliğine en gede bölge olması ve bunun olası etkileriyle ilgili bir madde yok. Sadece Türkiye’yi ve Türk sanayisini, küresel iklim değişikliği ekonomik sistemine entegre etmek için oluşturulmuş bir kanun teklifi. Bu açıdan olumlu görmekle beraber çok eksik olduğunu, işin daha çok ekolojik kısmının Türkiye için önümüzdeki dönemde görülebilecek risklerini ıskalayan bir kanun olduğunu düşünüyorum.”
Teklifin hazırlanma sürecine değinen Cangı ise “Teklifin hazırlanma süreci nasıl bir kanun getirilmek istendiğine dair ipuçları veriyor. Çevre, Ekoloji ve İklim Hareketlerinden gizlenen iklim Kanunu Taslağı ilk olarak, 18 Ağustos 2023’te, Ankara Sanayi Odası (ASO) sitesinden yanlışlıkla paylaşıldı. Kamuoyuna sızdığı yere bakıldığında, çıkartılmak istenen kanunun kimin çıkarına olacağını gösteriyor” dedi. Cangı, kanunun maddelerine dikkat çektiği konuşmasında şunları kaydetti: “Yasa teklifinin amacını düzenleyen 1. maddesinde, iklim değişikliği ile mücadele ‘yeşil büyüme vizyonu’na bağlanmış. Doğal varlıkların yağmalanması, ekolojik yıkımın kılıfı olan ‘sürdürülebilir kalkınma’nın yeşile boyanmış hali yaratılmak isteniyor. Tanımlar başlıklı 2. maddesinde, iklim değişikliğine uyum ‘ortaya çıkabilecek fırsat’ olarak tanımlanıyor, bu da amacın yaşamın korunması olmadığını gösteriyor. Teklifin bütünü karbon salımını azaltmayı değil, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve karbon kredilendirme gibi piyasa mekanizmalarını kurmayı hedefliyor. Bu şirketlerin karbon kredisi satın alarak kirletmeyi sürdürmelerine yol açacaktır. Teklifin bu haliyle çıkması iklim krizinin önlenmesine hiçbir katkı sağlamayacak'' dedi.
Cangı, ilgili teklifte net sıfır emisyon hedefi için fosil yakıttan çıkışa ilişkin bir düzenleme olmadığına değindi. Ayrıca, ekokırımın da suç olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten Cangı, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Teklifte 2053 Net Sıfır Emisyon hedefinden söz ediliyor. Net sıfır emisyon hedefi için ülkenin kalkınma öncelikleri ve özel koşulları göz önünde bulundurulacakmış, ayıp olmasın diye kamu yararının gözetileceği de yazılmış. Kanun teklifinde net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için zorunlu olan fosil yakıttan çıkışa ilişkin hiçbir düzenleme yok. Kömüre dayalı teşviklere devam ederek, mutlak azaltım ilkesi benimsenmeden, hazırlanan kanun teklifinde buna ilişkin söz kurmadan, Net Sıfır Emisyon hedefine ulaşmak mümkün değil. İklim değişikliğinin müsebbibi olan politikaları uygulayan yürütme organı tarafından oluşturulan Karbon Piyasası Kurulu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı’nın başkanlığında sanayi, ticaret ve finans kuruluşlarından oluşan Danışma Kurulu’yla iklim değişikliği ile mücadele edilemez. Kanun teklifinde iklim değişikliğine yol açan kent politikalarından, endüstriyel hayvancılıktan, ekokırımdan hiç söz edilmiyor. İklim değişikliğine yol açma eylemi, en büyük ekokırım suçunu oluşturur. Ekokırım; insan veya diğer canlıların hayatını tehlikeye atan, doğal veya kültürel varlıklar üzerinde ağır tahribata yol açabilecek, bütün bir ekosistemde kısa vadede telafisi mümkün olmayacak zararlara yol açan eylemlerdir. Ekokırım suç olarak kabul edilmeden iklim değişikliğinin önüne geçilmesi mümkün değildir. Bu nedenle iklim değişikliği ile mücadele amacıyla hazırlandığı iddia edilen İklim Kanun Teklifi’nin ekokırım suçunu içermemesi hayati bir eksikliktir ve bu durum kanunun asıl amacının iklim değişikliği ile mücadele olmadığını belli etmektedir. Kanun teklifinin asıl amacının karbon piyasasını düzenlemek, Avrupa’ya yapılacak ihracatta olası engelleri kağıt üzerinde aşmak olduğunu görüyoruz. Bu şekilde piyasayı düzenlemeyi hedef alan kanunla iklim korunamaz.”
Akdoğan ise açıklamasında şunları kaydetti:
“Türkiye, Paris Anlaşması’na taraf olduktan sonra iklim değişikliği ile mücadelede ulusal mevzuat altyapısını oluşturma yoluna girmiş olup İklim Kanunu bu sürecin bir parçasıdır. Ancak kanun taslağında sera gazı emisyonlarının azaltılması, yutak alanların korunması, iklim adaleti konusunda somut ve gerçekçi hedefler ve yol haritası bulunmamaktadır. Ulusal katkı beyanı ve net sıfır emisyon hedefine atıfta bulunulmakta, yerel iklim değişikliği eylem planlarının; sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum amacıyla her ilin bütüncül bir planı olacak şekilde hazırlanacağı belirtilmektedir. Ancak 2038 yılında zirveye çıkması beklenen emisyonların 2053 yılında nasıl net sıfır seviyesine ineceği belirsizdir. Fosil yakıtlardan çıkış ve adil geçiş mekanizması tanımlanmamıştır. Taslak iklim kanunu ve bağlı mevzuat ile gerçek anlamda azaltım ve uyumun sağlanması mümkün değildir.
Emisyon ticaret mekanizması ilse karbon emisyonlarının azaltılması yerine bedelinin ödenerek emisyonların artması sonucunu doğurabilecektir. Diğer taraftan piyasa işletmecisi olarak seçilen kuruluşun bağımsızlığı, sistemin şeffaflığı ve denetlenebilirliği tartışmalıdır.”
Söz konusu kanunun geri çekilerek, üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin de önerileri dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi çağrısında bulunan Akdoğan, açıklamasını şöyle noktaladı: “Orman, tarım, mera ve sulak alanlar net sıfır hedefinin sağlanması için bir dengeleme enstrümanı olarak ele alınarak, arazi tahribatının dengelenmesinin sağlanacağı belirtilmektedir. Oysa söz konusu alanların; net sıfır hedefinden bağımsız olarak ekosistem bütünlüğü ve su döngüsü açısından ele alınarak korunması gereklidir. Ulusal mevzuatımızda bu alanların korunmasına ilişkin yetersiz de olsa düzenlemeler yer almaktadır. Ancak uygulamada koruma ilkesinden uzaklaşıldığı görülmektedir. Ayrıca taslak kanunda yer alan su varlıklarının etkin yönetimi koruma- kullanma dengesini gözeten bir tanım değildir. Diğer mevzuat ve ilgili kurum kuruluşlarının görevlerinin tekrarı da olsa koruma önceliğine vurgu yapılmalıdır. Yapılaşma, enerji, maden, turizm, sanayi vb. faaliyetlere verilen izinler nedeni ile orman, tarım, mera ve sulak alan kayıpları devam ettiği sürece iklim değişikliği etkilerinin azaltılması mümkün değildir. Yalnız emisyon ticaret sistemine odaklı bir iklim kanunu yerine; somut sayısal hedefleri olan, hedeflere ulaşmak için fosil yakıtlardan çıkış ve adil geçiş mekanizmalarının tanımlandığı, ekosistemin korunmasına ve iyileştirilmesine yönelik somut hedefleri olan bir iklim kanuna ihtiyaç vardır. Bu noktada ara dönemlerde azaltım hedeflerinin somutlaştırılması, yerel iklim değişikliği eylem planlarının da gerçek azaltım hedeflerine göre hazırlanması, uygulanması ve izlenmesi gereklidir. İmar planlama aşamasından itibaren; ekosistemlerin korunması, iklim değişikliğine uyum ve azaltım hedefleri esas alınarak düzenlemeler yapılmalıdır. Kanun geri çekilerek sivil toplum, üniversiteler, meslek odalarının önerileri dikkate alınarak tekrar düzenlenmelidir.”