- Gündem
- 12.05.2025 16:56
İçişleri Bakanlığının kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin hazırladığı genelgeyi değerlendiren kadın hukukçular, “Samimi değil... Öyle olsa 6284 sayılı yasayı etkin uygular, İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmezdi” dedi
ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
İçişleri Bakanlığı kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 81 ilin valiliğine, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 2022 Faaliyet Planı’nı içeren bir genelge gönderdi. Genelgede 5 milyon erkeğe eğitim verilmesi, elektronik kelepçe sayısının bin 500’e çıkarılması, kadın konukevi sayısının arttırılması, 110 bin kolluk personeline eğitim verilmesi gibi önlemlere yer veriliyor. Genelgede yer alan uygulamaların yenilik içermediğini savunan Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nden Avukat Hediye Gökçe Baykal, “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması toplumun büyük bir kesimi tarafından tepkiyle karşılandı. Bu tepkiyi genelge ile bertaraf etmeye çalışıyorlar ancak bu tür bürokratik metinlerin etkin şekilde uygulanmadıktan sonra kağıt üzerinde kalacağına da şüphe yok. Bizim sorunumuz eksik mevzuat değil, etkin şekilde uygulanmayan mevzuat!” derken, Avukat Funda Ekin ise, “Hükümet bu genelgeleri hem toplumsal baskı ve talep olduğu için hem de kadına yönelik şiddet durmak bilmediği için çıkarmak zorunda kalıyor. Ama samimi değil... Öyle olsa 6284 sayılı yasayı etkin uygular, İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmezdi” sözleriyle eleştirisini dile getirdi.
GENELGE YENİLİK GETİRMİYOR
Genelgenin yenilik içermediğini savunan Baykal, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 2022 Faaliyet Planı içeriğine bakıldığından elektronik kelepçe sayısının artırılması, KADES uygulama indirme sayısının çoğaltılması, daha fazla kadın konukevi açma, erkeklerin ve kolluk personelinin eğitilmesi gibi düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz. Bu tedbirlerin hepsi 2021 Temmuz ayında ‘toplum yapısına aykırı olduğu’ gerekçesi ile tarafı olmaktan çıktığımız İstanbul Sözleşmesi’nde düzenlenmektedir. Örneğin sözleşmenin 14. Maddesi ‘Eğitim’, 15. Maddesi ‘Profesyonel kadroların eğitilmesi’ hususlarını düzenliyor. Tabii ki sözleşmenin kapsamı daha geniş, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması gibi konuların eklenmesini öngörüyor. Bu haliyle genelge sözleşmeye göre yetersiz kalmakla birlikte bir yenilik getirmemektedir” dedi.
KAĞIT ÜZERİNDE KALACAK
İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı geri çeken ve 6284 sayılı kanunu etkin uygulamayan hükümetin, bu genelgeleri yayınlamasının amacının tepkileri bertaraf etmek olduğunu dile getiren Baykal, “Ülkemizde maalesef kadına karşı şiddet artarak devam ediyor. Devletin bir şekilde bu şiddetin önüne geçmesi gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması toplumun çok büyük bir kesimi tarafından tepkiyle karşılandı. Toplumda oluşan bu tepkiyi genelge ile bertaraf etmeye çalışıyorlar ancak bu tür bürokratik metinlerin etkin şekilde uygulanmadıktan sonra kağıt üzerinde kalacağına da şüphe yok. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak takip ettiğimiz çoğu dosyada, katledilen kadınların 6284 sayılı kanun uyarınca koruma kararı almalarına rağmen öldürüldüğünü görüyoruz. Öte yandan Nisan 2020’de yapılan İnfaz Kanunu değişikliğinde, koşullu salıverilme süreleri indirilirken kadına yönelik şiddet (eziyet suçu), cinsel saldırı ve istismar suçları düzenleme dışı bırakılmış ve onlar infaza devam edecekler denmişti ancak bu durum pratikte böyle olmadı. Pandemi döneminde açık cezaevlerindeki izin, suç ayrımı olmadan uygulanınca bu suçlardan hükümlü olanlar da serbest kaldılar. Söz konusu suçlardan hükümlü olanlar, cezaevinde yatmaksızın serbestçe toplum içine karışmışken elektronik kelepçe sayısının artırılmasından beklenen fayda nedir? Bizim sorunumuz eksik mevzuat değil, etkin şekilde uygulanmayan mevzuat!” ifadelerini kullandı.
ETKİLİ YOL GENELGELER DEĞİL
Kadına karşı şiddetle mücadelede en etkili yolun genelgeler yayınlamak değil İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden taraf olmak ve gerekli düzenlemeleri etkin şekilde uygulamak olduğunu kaydeden Baykal, “1 Ocak 2020 tarihinde yine İçişleri Bakanlığı tarafından Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele konulu bir genelge yayınlandı. Bu genelgede ‘Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele ile ilgili olarak anılan mevzuat, özel hukuk ve ceza hukuku alanında alınan tedbirler doğrultusunda esaslı bir sistem kurulmuş bulunmaktadır. Ancak tüm dünyada olduğu gibi mevzuat düzenlemeleri sorunun çözümünde yeterli olmamaktadır. Aile içi ve kadına yönelik şiddeti önleme konusunda özen yükümlülüğü bulunan tüm kamu kurumları ve kuruluşları ile bu alanda görev alan kamu görevlileri tarafından da bu sistemin desteklenmesi, sorumlulukların gecikmeksizin yerine getirilmesi gerekmektedir’ ifadesine yer verildiğini görüyoruz. 2 yılda kamu kuruluşları ve kamu görevlileri tarafından sorumlulukların yerine getirilmediği dolayısıyla tekrar bir genelge çıkarılma ihtiyacı duyulduğu söylenebilir. Bu genelge ile ne değişecek, nasıl daha etkili bir mücadele yapılacak bilemiyoruz. Kadına karşı şiddetle mücadelede en etkili yol bu tür genelgeler değil, İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar taraf olmak, sözleşme ışığında gerekli düzenlemeleri yapmak ve bu düzenlemeleri etkin şekilde uygulamaktır” değerlendirmesinde bulundu.
SAMİMİ DEĞİL...
Hükümet tarafından toplumsal baskı ve talep doğrultusunda hazırlanan genelgelerin ‘samimi’ olmadığını söyleyen Avukat Funda Ekin ise, “Genelgede hiçbir yenilik göremiyorum. Zaten hükümet bolca genelge çıkarıyor ama genelgede tespit ettiği sorunlarla mücadele edecek ana sözleşmeyi yürürlükteyken zaten uygulamıyordu. Sonunda da hukuksuz olarak İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Genelgeye baktığımızda 5 milyon erkeğe verilecek eğitimlerden bahsediliyor ancak bu eğitimlerin içeriği ya da kimler tarafından verileceği belirsiz. Bu alanda çalışan kurumların verileri erkeklere eğitim vermek için harcanan bütçenin kadınlara ayrıldığında çok daha iyi sonuçlar alındığını gösteriyor. Kaldı ki sözleşmede tüm okullarda verilen daha kapsamlı bir eğitim maddesi vardı. Elektronik kelepçe sayısının 1500’e çıkarılması düşünülmüş. Sayının artırılması elbette iyi ancak bu ülkede elektronik kelepçesini kırıp karısını öldüren örnekler oldu. Yine genelge 5 milyon KADES kullanıcısı da hedeflenmiş durumda ancak bu uygulamanın sadece cep telefonundan internete girebilen kadınların kullanabildiğini ve de bu ülkede Türkçe’den sonra en yaygın şekilde konuşulan dil olan Kürtçe dilinin uygulamada bir dil olarak bulunmadığını ve buna dava açılmış olduğunu da söylemek gerekiyor. Çok olumlu gibi görünen başka bir hedef ise ‘kadın konukevi’ sayısının artırılması ancak zaten yasada olmasına rağmen resmi rakam 133 idi. Bugüne kadar açılmayan sığınaklar nasıl açılacak? Yine genelgede kolluk kuvvetleri için de eğitimler öngörülmüş, ama bu eğitimlerin içeriğine kimler karar verecek, bu eğitimleri kimler verecek? Hükümet bu genelgeleri hem toplumsal baskı ve talep olduğu için hem de kadına yönelik şiddet durmak bilmediği için çıkarmak zorunda kalıyor. Ama samimi değil... Öyle olsa 6284 sayılı yasayı etkin uygular, İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmezdi. Yapılması gereken İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden imzalamak” açıklamasında bulundu.