- Gündem
- 23.06.2025 01:00
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, Meclis’e sunulan kanun teklifiyle çevre koruma yasalarının devre dışı bırakılarak madencilik ve enerji yatırımlarının doğaya geri dönülmez zararlar verecek şekilde hızlandırılacağı uyarısında bulundu
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan ‘Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne yönelik açıklama yaptı. Çevre Mühendisleri Odası, teklifin yürürlüğe girmesi halinde ekosistemlerin geri dönülmez biçimde tahrip olacağı, halkın katılımının yok sayılacağı ve çevre hakkının açıkça ihlal edileceği uyarısında bulundu. Özellikle madencilik faaliyetlerinin izin süreçleri tamamlanmadan başlayabilmesine olanak tanıyan düzenlemenin, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini işlevsiz hale getireceği vurgulandı. Tarım, orman ve mera alanlarının yatırım amaçlı tahsisinin kolaylaştırılmasıyla birlikte gıda güvenliği ve karbon yutak kapasitesinin ciddi tehdit altına gireceği ifade edildi. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, teklifin geri çekilmesini ve çevreyi esas alan, bilimsel ve katılımcı bir yasal düzenleme sürecinin başlatılmasını talep etti.
Gündem maddeleri arasında yer alacak teklif ile ilgili yapılan açıklamada, “‘Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ ile çevre koruma, doğal kaynak yönetimi ve kamu yararına ilişkin onlarca yıllık yasal kazanım, yatırım kolaylığı adı altında ortadan kaldırılmak istenmektedir. Söz konusu teklif; 3213 sayılı Maden Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkında Kanun olmak üzere birçok yasal düzenlemeyi değiştirmeyi hedeflemekte, temel düzenlemeleri hedef almakta, idareye sınırsız yetki tanıyarak çevre koruma mekanizmalarını işlevsiz hale getirmektedir. Görünürde yatırım süreçlerinin hızlandırılması amaçlansa da teklifin içeriği, çevre mevzuatının devre dışı bırakılmasını, kamu yararının özel sektör çıkarlarına feda edilmesini ve doğal varlıkların sistematik şekilde yok edilmesini mümkün kılmaktadır” diye aktarıldı.
Maden işletmelerinin, izin süreçlerinin tamamlanmadan faaliyetlerine başlayabileceğinin belirtildiği açıklamada, “Kurum görüşleri alınmaksızın ruhsat sahaları genişletilebilecek. Yeni teklif ile madencilik faaliyetlerinin ‘izin aranmaksızın’ başlatılması, kurum görüşlerinin alınmaksızın faaliyet yürütülmesi ve ÇED süreçlerinin yatırım süreciyle paralel yürütülmesi öngörülmektedir. Bu durum, ÇED sürecini işlevsizleştirmekte, halkın katılımını devre dışı bırakmaktadır. 3213 sayılı Maden Kanunu ve 2872 sayılı Çevre Kanunu gereği; orman, tarım, mera ve özel çevre koruma alanlarında madencilik faaliyetlerine başlamadan önce ilgili kurumların izni alınmak zorundadır. Ayrıca ÇED sürecinin tamamlanması ve halkın katılımıyla karar verilmesi gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.
Bu değişiklikle, 20 milyon hektarlık ruhsatlı maden sahasının kontrolsüz şekilde kullanımının önünün açılacağının vurgulandığı açıklamada, “ÇED süreci fiilen devre dışı kalacak, halkın katılımı ve kamuoyu denetimi yok sayılacaktır. ÇED kararı alınmadan faaliyete başlanması, çevre koruma ilkeleriyle açıkça çelişmektedir ve geri dönüşü olmayan doğa tahribatlarına neden olacaktır. Tarım ve orman alanlarının tahsisi kolaylaştırılıyor. Tarım, orman ve mera alanlarının enerji/maden yatırımlarına tahsisinde artık kamu yararı kararı aranmayacak. Bakanlık ön izniyle tahsis yapılabilecek. Yeni düzenlemeyle, bu alanların yatırım amaçlı tahsisi için izin ve görüş süreçleri ortadan kaldırılmakta, ilgili bakanlıklar yatırım için ‘ön izin’ vermeye yetkili hale getirilmektedir. Ayrıca bu alanlarda yapılaşmanın önünü açacak şekilde mevzuat düzenlemeleri yapılmaktadır. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu'na göre bu alanlar korunması gereken stratejik varlıklardır. Her türlü tahsis süreci izin ve kamu yararı şartına bağlıdır” diye belirtildi.
Türkiye’nin 1,2 milyon hektarlık tarım alanının tehdit altına gireceğinin aktarıldığı açıklamada, “2023 itibarıyla 28 milyon hektar orman alanı yatırımlarla parçalanma riski taşıyor. Karbon yutak alanları ve gıda güvenliği ciddi tehlikeye giriyor. Teklifte zeytinliklerin, kıyı alanlarının ve sit alanlarının yatırım faaliyetleri için ‘istisnai’ olarak kullanılabileceği, kamu yararı kararıyla tahsis yapılabileceği ifade edilmektedir. Zeytinliklerde maden işletilmesi yasaktır. Bu durum, Anayasal bir hak olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının açıkça ihlali ve göz ardı edilmesidir. Zeytinlikler gibi stratejik öneme sahip tarım alanlarının madenciliğe açılması yalnızca ekosisteme değil, kırsal kalkınmaya da darbe vuracaktır. ÇED süreci, yatırım kararlarından önce tamamlanmalıdır. Aksi takdirde ÇED sadece formaliteye indirgenir” ifadeleri kullanıldı.
ÇED sürecinin bağımsız, bilimsel ve kamu yararına göre işlemesinin gerektiğinin belirtildiği açıklamada, “Eşzamanlılık, süreçleri ‘yatırım odaklı’ hale getirerek çevresel zararları göz ardı eder. Yaklaşık bin 800 ÇED gerekli değildir kararının sorgulanabilirliği ortadayken; teklif sonrası bu sayı artabilir. Bakanlıklar veya yatırımcı lehine işlemler için taşınmazlara el koyma, kamulaştırma veya plan onayı işlemleri hızlandırılacak, halkın itiraz hakkı sınırlandırılacak. Teklif ile bakanlıklara ve ilgili kurumlara ‘izin almadan faaliyet başlatma, tahsis yapma, kamulaştırma kararı alma’ gibi geniş yetkiler tanınmakta; imar planı onayı gibi süreçler dışlanmaktadır. Ruhsatlandırma ve kamulaştırma süreçlerinde yargı denetimi mevcuttur. Yetki devri, kuvvetler ayrılığı ilkesini zedelemekte, yargı denetimini zayıflatmakta ve kamu idaresini özel sektör lehine araçsallaştırmaktadır. Kamu mülkiyetinin özel yatırımcıya tahsisi kolaylaştırılacak. Plan değişiklikleri çevresel etki dikkate alınmadan yapılacak. Mülkiyet hakkı, yaşam alanları ve ekosistemler tehdit altında” denildi.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklamanın devamında ise şu sözlere yer verildi: “İklim krizi derinleşecek. Ormanlar, sulak alanlar ve tarım arazileri üzerindeki baskı artacak; Türkiye’nin karbon yutak kapasitesi düşecek. Bu kanun teklifi, çevreyi, hukuku ve halkı görmezden gelen; doğayı yatırım nesnesine indirgeyen bir anlayışın ürünü. Doğal kaynakların kullanımında geri dönülmez tahribatlara neden olacak düzenlemeler içermektedir. Mevcut çevre mevzuatının devre dışı bırakılması, yalnızca bugünü değil, geleceğimizi de tehdit etmektedir. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak uyarıyoruz: Bu teklif geri çekilmeli, bilimsel, katılımcı, şeffaf ve çevreyi esas alan yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi halde bu düzenleme, ekolojik çöküşün ve toplumsal adaletsizliğin yasal zemini olacaktır. Bilimsel ve teknik hiçbir dayanağı olmayan bu düzenlemenin karşısında olduğumuzu kamuoyuna ilan ederiz. Yasa teklifinin geri çekilmesini, ekolojik ve toplumsal duyarlılığı esas alan katılımcı bir yasa hazırlık sürecinin başlatılmasını talep ediyoruz.”