- Gündem
- 14.10.2025 12:06
Cezaevleri doldu taştı: Kapasite yetersiz kaldı
Birçok cezaevinde doluluk oranı yüzde 100’ü aştı. Mevcut durumu değerlendiren hukukçular, yaşananların mahpusların sahip olduğu insani hakları ve adil yargılanma sürecini zedelediğini ifade etti
- Oluşturulma Tarihi :
- Güncelleme Tarihi :
- Kaynak : HABER MERKEZİ

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER - Cezaevlerinde artan tutuklu oranı sebebiyle oluşan kapasite yetersizliği hem mahpuslar hem de aileleri açısından ciddi mağduriyetlere yol açıyor. Bu duruma örnek teşkil eden bir sorun yaşayan
Avukat Ali Delibaş, Aliağa Şakran Cezaevi’nde yatan müvekkilinin kapasite yetersizliği öne sürülüp, ailesinden uzak bir cezaevine sevk edildiğini ve bu uygulamanın temel haklara aykırı olup, adil yargılama ilkesini zedelediğini ifade etti. Cezaevlerindeki doluluk oranının sebeplerine ve oluşturabileceği sıkıntılara değinen İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz ise “Bir hücrede 10 kişi kalması gerekirken 21 kişi kalıyorsa bunun sonuçlarını anlatmaya gerek dahi yok. Bu insanların temel ihtiyaçlarını gidermeleri bile imkansız hale gelmiş durumda” diye konuştu.
DOLULUK ORANI ENDİŞE VERİCİ
Müvekkilinin kendi rızası dışında kapasite doluluğu gerekçe gösterilerek ailesinden uzağa, sevk edildiğini söyleyen Avukat Ali Delibaş, “Geçtiğimiz haftalarsa yaklaşık bir yıldır Şakran’da tutuklu bulunan bir müvekkilimizin cezaevinin kapasitesinin dolu olduğu gerekçesi ile ailesinden ve çocuğundan çok uzağa, Afyon’a nakledildi. Üstelik öğrendiğimize göre bu bir tek bizim de başımıza gelmemiş. Cezaevlerinin bu derece dolu olmasını endişe verici buluyoruz. Çünkü Kişinin Özgürlük ve Güvenlik hakkı hem anayasa (m.19) hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce (m.5) teminat altına alınan temel haklardandır. Tutuklama işlemleri bir tedbir niteliğindedir ve tutuklama koşulları yok ise tutuklama şüpheliye ya da sanığa verilen bir ceza olarak kabul edilmektedir. Fakat uygulama koşulları oluşmadığı halde kişinin burnu sürtsün düşüncesi ile haksız tutuklama kararlarının verildiğini, zaten yetersiz sayıda olan cezaevi kapasitelerini zorladığını gözlemliyoruz. Kamuoyunda ‘10. Yargı Paketi’ olarak bilinen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kabul edilerek 4 Haziran tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısıyla yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu yeni infaz düzenlemesiyle toplumdaki cezasızlık algısının önüne geçilmeye çalışılarak bazı suç tiplerinin alt ve üst sınırları artırıldı. Fakat yeni yasa, cezaevleri doluluğunu hızlıca çözebilecek bir panzehir değil. Her ne kadar yeni infaz kanununda yaşlılara hastalara vesaire denetimli serbestlik ve evde cezayı çekme hükmü getirilmiş olsa da suç sınırlarının artırılması fazla sayıda tutuklamalar kapasiteyi zorluyor” açıklamasında bulundu.
HEPSİ BİRER İNSANLIK SUÇU
Ülkemizde tutukluluk ve cezaevleri ile ilgili büyük sorunlar olduğunu ve bu sorunların gün geçtikçe artarak devam ettiğini vurgulayan İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, “Yaşanan bu durumun nedeni aslında hükümetin bakış açısı. Baktığımızda Şakran Cezaevi ve beraberindeki bütün cezaevlerinde yüzde 100’e yakın doluluk oranı mevcut. İnsanlar orada oldukça sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Oradaki insanların sağlığı devlete emanet edilmiş vaziyette ve bunu korumak devletin en büyük görevi. Bu bir yaşam hakkıdır ve korunabilmesinin en temel sorumlusu yönetimdir. Tutuklamanın koşullarının belli olmasına rağmen neredeyse her suç isnadında tutukluluğu olağan bir hukuk yolu haline getirdiler. Örneğin sosyal medyada işlendiği iddia edilen suçlar, muhalif insanların her türlü söylemi, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasından insanlar tutuklanıyor. Böylesine bir düzende yaşamaya çalışıyoruz. Öte yandan ise içerideki insanlar sağlıklı koşullarda değiller. Bir hücrede 10 kişi kalması gerekirken 21 kişi kalıyorsa bunun sonuçlarını anlatmaya gerek dahi yok. Bu insanların temel ihtiyaçlarını gidermeleri bile imkansız hale gelmiş durumda. Cezaevinde aynı zamanda insanları ıslah etmeniz gerekir. Ancak bu şartlarda mümkün değil. Ek olarak, hücreler suç tiplerine göre ayrıştırılması gerekirken, birçok farklı suçtan tutuklanan insanları bir araya getiriyorlar. Ayrıca, başka illerdeki cezaevlerinden gelen tutuklular mevcut ve bu durum o tutukluların salınma haklarını neredeyse yok sayan bir uygulama. Avukatları ve aileleriyle görüşmeleri oldukça zor. Örneğin Silivri’den Mehmet Murat Çalık’ı İzmir’e, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Medya A.Ş. Eski Genel Müdürü İpek Elif Atayman’ı Afyon’a getirmeleri gibi. İşkence sadece ceza ve cefa vererek olmaz. Bu tutukları günlerce yerde yatırmak, ziyaretçisiz bırakmak, ailesinden ve avukatlarından koparmak, adil yargılanma haklarını ellerinden almak da işkencedir. Hepsi birer insanlık suçudur. Bunların üzerine ‘burası demokratik bir hukuk devletidir’ demek mümkün değildir” şeklinde konuştu.
Kaynak : HABER MERKEZİ