Cezasızlık büyüyor, çocuklar susuyor: İstismarda yüzde 84 artış

Çocuklara yönelik istismar oranı son 10 yılda yüzde 84 artış gösterdi. Buna karşın 16 bin 790 failden sadece 6 bin 905’i ceza aldı. Davaların ise yarından fazlası sonuçlanmadı

  • Oluşturulma Tarihi : 17.07.2025 08:50
  • Güncelleme Tarihi : 17.07.2025 08:50
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Cezasızlık büyüyor, çocuklar susuyor: İstismarda yüzde 84 artış haberinin görseli

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER/ Çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları Türkiye’de korkutucu bir hızla artıyor. Son 10 yılda çocuk istismarıyla ilgili açılan dava dosyalarının sayısı yüzde 84 oranında arttı. Verilere göre, 2024’te mahkemelere 31 bin 592 çocuk istismarı dosyası intikal etti ama sadece 15 bin 227 dosya sonuçlandı. 16 bin 790 sanıktan sadece 6 bin 905’i mahkûm edildi. Bu oranlar, 2023’te dava sayısı 14 bin 919 iken mahkûmiyet sayısı 7 bin 88’di. Her yıl onlarca çocuk istismara uğruyor ancak yargı sistemi bu suçlara karşı etkin bir yaptırım uygulayamıyor. Açılan dosya sayısındaki büyük artışa rağmen verilen cezaların azlığı, faillerin cezasız kalma ihtimalini güçlendiriyor. Bu durum hem mağdur çocukların adalet arayışını zedelerken hem de toplumda derin bir güvensizlik yaratıyor. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hediye Gökçe Baykal, mevcut tabloyu “cezasızlık politikalarının sonucu” olarak değerlendiriyor ve çocukların korunması için etkili bir yargı reformunun artık ertelenemez olduğunu vurguluyor.

CEZASIZLIK TEPKİSİ

Çocuk istismarında belirtilerin gerekli taramaların yapılmadığını ifade eden Baykal, “Bu artış, sadece rakamlara bakarak açıklanabilecek bir durum değil. Yüzde 84’lük yükseliş, Türkiye’de çocukların maruz kaldığı risklerin ne kadar görünür hale geldiğini, ama aynı zamanda bu çocukları korumakla yükümlü sistemlerin ne kadar çöktüğünü de gösteriyor. Bunun birkaç temel sebebi var: İlki, cezasızlık kültürü. Failin cezalandırılmadığı ya da yargılama sonunda ‘Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)’ gibi düzenlemelerle fiilen affedildiği bir hukuk düzeninde, suçun önlenmesi mümkün değil. Bu düzen, istismarcıya ‘Bir şey olmaz’ mesajı verirken çocuğa ‘Seni koruyamam’ demektir. İkincisi, aileye kutsiyet atfeden ve çocuğun bireyliğini görmezden gelen siyasi anlayış. Aile içinde işlenen istismarların çoğu bu yüzden dışarıya taşınamıyor. Çünkü ‘kol kırılır yen içinde kalır’ kültürü hala egemen. Oysa istatistikler çok net: En çok istismar çocuğun en yakın çevresinden geliyor. Aile içi mahremiyet değil, çocuğun üstün yararı esas alınmalı. Üçüncüsü, çocuklara yönelik sosyal politikaların zayıflığı. Aile destek sistemleri yetersiz, okul rehberlik servisleri işlevsiz, sosyal hizmet uzmanı sayısı son derece az. Çocukların ihmal ya da istismar belirtileriyle ilgili taramalar yapılamıyor. Özellikle yoksul bölgelerde ve deprem sonrası geçici yerleşim alanlarında çocuklar tam anlamıyla sahipsiz bırakılmış durumda. Ve son olarak, medya ve dijital platformlar dahil olmak üzere, çocuklara karşı şiddet ve istismarı sıradanlaştıran, kimi zaman pornografik öğelerle besleyen, kimi zaman da kadının ve çocuğun beyanı şüphelidir gibi söylemlerle meşrulaştıran bir iklimin etkisindeyiz. Bu iklim, sadece bireysel suçların değil, sistematik ihlallerin de zeminidir” diye konuştu.

ÇOCUĞUN BEYANI ESAS ALINMALI

İstismar davalarında çocukların beyanın esas alınması gerektiğini ifade eden Baykal, “Bu kadar yüksek istismar verisine rağmen yalnızca 6 bin failin mahkûm olması, bize yargının çocuk lehine değil, fail lehine kurulduğunu gösteriyor. Hukuk sistemi, çocukları korumaya değil, suçu ispat etmeye odaklı işliyor. Oysa istismar gibi suçlarda delil, şahit ya da kamera görüntüsü aramak, doğrudan mağduru cezalandırmaktır. Bu suçlar genellikle kapalı alanlarda, failin güç sahibi olduğu ortamlarda işlenir. O yüzden çocuğun beyanı esas alınmalıdır. Ancak hala bazı mahkemelerde hakimlerin çocuğun ifadesine inanmakta isteksiz olduklarını görüyoruz. ‘Çocuk abartmış olabilir’, ‘ailesi yönlendirmiştir’ gibi varsayımlar, hala dosyalarda yazılı. Bu zihniyet değişmediği sürece istismar dosyalarının büyük bölümü beraatla sonuçlanıyor. Bir diğer neden ise infaz sisteminin yumuşatılması ve faillere tanınan kolaylıklar. HAGB kararları, iyi hal indirimleri, cezanın alt sınırdan verilmesi, ev hapsi gibi uygulamalar failleri cesaretlendiriyor. 7 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunmuş bir sanığın mahkûm edilse dahi 1,5 yıl sonra serbest kalması, adalet değil, sistematik adaletsizliktir. Hele hele çocuklara karşı işlenen suçlarda failin toplum içine bu kadar çabuk karışabilmesi, ikinci suçun zeminini oluşturur” değerlendirmesinde bulundu.

ÇOCUKLARIN GÜVENLİ ALANI AZALIYOR

2025 yılının ‘Aile Yılı’ edilmesine rağmen çocuk istismarının sürekli artmasını değerlendiren Baykal, “Bugün çocuklar için güvenli alanlar giderek daralıyor. Evde istismarın, okulda ihmalin, sokakta şiddetin ve dijital platformlarda avcılığın hedefi haline gelen çocuklar, neredeyse hiçbir yerde tam anlamıyla korunamıyor. Bu nedenle ‘çocuk dostu’ kavramını sadece slogan olarak değil, sistemli bir politika olarak hayata geçirmemiz gerekiyor. Öncelikle yapılması gereken, çocuk koruma sistemini güçlendirmek. Bu yalnızca çocuk izleme merkezlerinin (ÇİM) sayısını artırmak değil; aynı zamanda bu merkezlerde çalışan personelin çocuk psikolojisi, travma ve ifade alma konusunda uzman olmasıdır. Çocuğun ifadesi, defalarca alınmamalı; bir kez, doğru koşullarda, güvenli bir ortamda kayda geçmelidir. İkinci olarak, okullar yeniden çocuk için güvenli mekanlara dönüştürülmelidir. Rehberlik servisleri daha nitelikli hale getirilmeli, öğretmenlere istismar belirtilerini tanıma ve müdahale eğitimi verilmelidir. Aynı şekilde sağlık sistemine de bu sorumluluk düşüyor: Aile hekimleri ve çocuk doktorları, istismar şüphesine karşı eğitilmeli ve harekete geçme yükümlülüğü taşımalıdır. Toplum ise en büyük sorumluluğu taşıyor. ‘Aile Yılı’ ilan edilen bir ülkede çocukların bu denli istismar edilmesi, bizlere aile kavramını yeniden düşünmemiz gerektiğini gösteriyor. Aileyi idealize etmek yerine, içindeki sorunları görebilen bir yaklaşım geliştirmeliyiz. Çünkü çocuklar en çok kutsal sayılan aile ortamında susmak zorunda kalıyor. Son olarak çocuklara sorumluluk değil, hak verilmelidir. Onlar geleceğin bireyleri değil, bugünün tam hak sahibi bireyleridir. Seslerini duydukça, haklarını savundukça, kendilerini güvende hissedebilirler” diyerek sözlerini tamamladı.