- Gündem
- 21.04.2025 12:27
Vergi kanunlarında değişiklik içeren kanun teklifinin Torba Yasa haline getirildiğini dile getiren Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kanun teklifi görüşmelerine katılmamasına tepki gösterdi
Muhabir-Berkay Erden / Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde(TBMM) gerçekleştirilen genel kurul oturumunda vergi kanunlarında yapılacak değişiklikler hakkında milletvekilleri kendilerinin ve partilerinin görüşlerini paylaştı. CHP adına söz alan İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, kanun değişikliklerinin torba yasa haline getirilmesinin doğru olmadığını belirterek TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmada “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanun Teklifi olarak görüşmeye başladığımız ancak Komisyona son dakikada gelen 2 yeni madde ihdasıyla torba kanun formatına çevrilen kanun teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, kanun teklifi Komisyona 53 madde olarak geldi, 1 madde çıkarıldı, 2 madde eklendi; şu anda 54 madde oldu ama ilginç olan, kanun teklifi, torba kanuna dönüştü. Ben sonunda bir kanunu da torba kanun değil kendi bütünlüğü içinde konuşacağız diye sevinirken, ümitlenirken, bu ümidimiz başka bir bahara kaldı, gene bir torba kanun görüşmesi içindeyiz” şeklinde konuştu.
CHP İzmir Milletvekili komisyona kanun teklifinin içine eklenmesi için son dakika getirilen 2 madde hakkında eleştirilerde bulunup; bu maddelerin kanuna eklenmesinin Anayasa Mahkemesi’ni hiçe saymak olduğunu dile getirerek; “Diğer taraftan Anayasa’ya aykırılıklar bu torba kanuna damgasını vurdu. Hem yeni getirilen 2 madde hem de aynı zamanda 5 madde, daha önce Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiş hükümlerin yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesidir, bunu kabul etmiyoruz. Bu şekildeki bir çalışma yöntemi son derece yanlıştır, Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayılmasıdır ve özellikle son dakikada getirilen 2 madde Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışma yöntemlerine ve teamüllerine aykırıdır. Bu 2 maddenin 1’i emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta olan kişilerin Kızılayda görev yapacaklarsa aylıklarını almaya devam edebileceklerini düzenliyor. Buna ilişkin bir düzenleme sadece Kızılay değil, Kızılay gibi benzer Yeşilay, Türkiye Maarif Vakfı, Yunus Emre Vakfı gibi vakıflar için de getirilmişti ama Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ve iptal tarihi kaç biliyor musunuz değerli milletvekilleri? 14 Haziran 2024 tarihinde Resmî Gazete’de iptal yayımlandı yani bir ay oldu ve bir ay sonra siz bu Kızılayı yeniden tekrar önümüze getiriyorsunuz. Diğer maddede sendikalarda hizmet kolundaki örgütlenme düzeyi ile toplu sözleşme ikramiyesi arasında ilişki kuruluyor ve orada bir yüzde 2 barajı getirilmişti. Gene Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Şimdi de yüzde 1 barajı getiriliyor ve doğal olarak bu yüzde 1 barajının üstünde kalan sendikal örgütlenmeler ile altındakiler arasında ciddi bir ücret farkı görüşülüyor. Gene aynı şekilde Anayasa Mahkemesi kararı var 5 Mart 2024 tarihli. El insaf arkadaşlar, daha bu yıl içinde 2 tane Anayasa Mahkemesi kararı var ve siz Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kararları, düzenlemeyi yeniden getiriyorsunuz. Hâlbuki, Anayasa’nın 153’üncü maddesi çok açık, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını bağladığı hükme bağlanmıştır. Bu çerçevede, Komisyona son dakikada getirilen bu 2 madde, özellikle bu 2 madde kanun teklifinden çıkartılmalıdır” dedi.
Genel Kurul’a hitaben yaptığı konuşmasında eleştirilerinin yönünü Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e çeviren Türeli, sosyal medya mesajları atan Mehmet Şimşek’in kanun teklifi görüşmelerine gelmemesini eleştirerek; “Burada, tabii, vergiyle ilgili düzenlemeleri konuşuyoruz. Şunu biliyoruz: Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sisteminde -bu sistem tam bir başkanlık sistemi değil ama- kanun teklifleri teklif olarak geliyor ve teklifleri milletvekilleri imzalıyor; tabii, eskiden tasarı da vardı, eski yöntemde, parlamenter sistemde. Fakat şunu biliyoruz: Bu kanun tekliflerini hazırlayanlar milletvekilleri değil, bürokrasi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları hazırlıyor. Şimdi, burada bir vergi teklifi görüşüyoruz; temel anlamda, maddelerinin büyük bir çoğunluğu vergiyle ilgili. Sonuç itibarıyla bunun sorumlusu kim? Bunu hazırlayan, bunun sorumlusu, bir anlamda sahibi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek. Ama Mehmet Şimşek her ne hikmetse görüşmelere katılmadı. Ama Sayın Şimşek, meslek odalarıyla görüşüyor, işveren örgütleriyle görüşüyor, yurt dışına gidip yatırımcılarla görüşüyor; vergi kanunları üzerine, vergi düzenlemeleri üzerine her gün konuşmalar yapıyor, sosyal medyada mesajlar paylaşıyor ama Sayın Şimşek, Plan ve Bütçe Komisyonunda vergi kanun teklifi görüşülürken gelmiyor. Tabii, Meclis İçtüzüğü, istedikleri takdirde bakanların Meclisteki, Komisyonlardaki çalışmalara katılabileceklerini hükme bağlamış; TBMM İçtüzüğü’nün 29, 30 ve 31’inci maddeleri bunu düzenliyor ama ısrarla bizim, muhalefetin Hazine ve Maliye Bakanının katılmasını istememize rağmen Hazine ve Maliye Bakanı bu toplantılara katılmadı. Hâlbuki siyasetçilerin de hem siyaset alanında hem ekonomi alanında iletişim stratejileri son derece önemlidir. Hazine ve Maliye Bakanı oraya gelmiş olsaydı hem bu kanun teklifini sahiplenirdi hem de iletişim stratejisinin bir ayağı oluşurdu burada ama ne yazık ki, dediğim gibi, kendisi bana göre ciddi bir fırsat kaçırmıştır. Tabii -biraz sonra maddelerde de bahsedeceğim- ortaya çıkan vergi kanununu savunmak istememiştir” ifadelerini kullandı.
CHP İzmir Milletvekili konuşmasının devamında kamuoyunda dolaşıma sokulan metin ile önlerine gelen metin arasında farklar olduğunu belirterek; kamuoyunda elden ele ve bir iç çalışma olan metnin niye sızdırıldığını sorduğu konuşmasında; “Şimdi, son iki ayda -diğer, benden önceki konuşmacı arkadaşlarım da söyledi- Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının hazırladığı 104 sayfalık bir metin elden ele dolaştı, kamuoyunda tartışıldı fakat çok ilginçtir, önümüze gelen bu kanun teklifinde bu 104 sayfalık metnin sadece yaklaşık üçte 1’i var, üçte 2’si yok. Şimdi, burada iki soru sormak istiyorum. Bir: Bu metin neden kamuoyuna sızdırıldı? Çünkü burada şunu görüyoruz: Aslında bu Gelir İdaresi Başkanlığının bir hizmet içi çalışmasıydı ama sızdırıldı. Bu konuları kamuoyunda tartışmak için mi sızdırıldı, yoksa bir biçimde Hükûmet içinde bu vergiyle ilgili düzenlemelerle ilgili görüş ayrılıkları mı var, bunu bilmek isteriz. İkinci olarak, bu metindeki vergi düzenlemelerinin büyük bir kısmı burada yok, çok az bir kısmı geldi. Hâlbuki bazı düzenlemelere biz muhalefet olarak yapıcı bir muhalefet anlayışımız çerçevesinde destek olurduk ama dediğim gibi gelmedi. Sonuç itibarıyla ortaya çıkan torba kanun teklifi bu bizim tasarruf kanun teklifinde de söylediğimiz gibi ‘Dağ fare doğurdu’ tanımıyla çok iyi bir biçimde belirlenebilir, betimlenebilir. Şimdi, konuya makro açıdan yaklaşırsak iktisat literatüründe ikiz açık hipotezi var. Buna göre bütçe açıkları, daha geniş anlamda kamu açıkları dış açık yani cari işlemler açığı doğuruyor. Bu hipotez Türkiye açısından da doğru. Bu yüksek kamu açıkları, cari işlemler açığı ama Türkiye ekonomisinin kalkınma potansiyelini olumsuz etkiliyor ve ekonominin büyüme hızını aşağı doğru çekiyor ve bunun sonucunda kamu kesimi dengeleri sürdürülemez bir noktaya ulaşıyor. Hem ciddi bir vergi reformunun yapılmaması neticesinde gelirlerinin artırılamaması hem de kamuda tasarruf yapılarak kamu harcamalarının azaltılamaması neticesinde borçlanmaya dayalı bir ekonomik modelin sürdürüldüğünü görüyoruz. Bu çerçevede de dış finansmana ve sıcak paraya dayalı bir borçlanma modeli bir taraftan faizleri yükseltirken bir taraftan Türkiye'nin iç ve dış borçlarının kartopu gibi büyütüyor. AKP'nin yirmi iki yıllık iktidarında vergi sistemindeki sorunları çözecek bir politika seti ne yazık ki ortaya konulamamıştır. Beş yıllık kalkınma planlarında, orta vadeli programlarda ve yıllık programlarda defalarca zikredilmesine rağmen ortada baktığımız zaman bir vergi reformu, vergi düzenlemesi ne yazık ki yoktur” diyerek görüşlerini aktardı.
İzmir vekili Türeli devam ettiği genel kurul konuşmasında vergi sistemindeki adaletsizlere uygulamalara değinip, Türkiye’de servetten vergi alınmadığını iddia ederek; “Türkiye'nin vergi sistemindeki sorunları özetlemek isterim öncelikle. Bunun birincisi, vergi sisteminde bir bütünsellik ve uyum bulunmamaktadır. Birbiriyle çelişen amaçlar ve araçlar vergi sistemini aşındırmaktadır. Özellikle torba kanunlarla getirilen düzenlemeler, istisna ve muafiyetler vergi sisteminin bütünlüğünü zedelemektedir. İkinci bir husus, son derece karmaşık bir vergi sistemi vardır. Mükellefin de büyük ölçüde anlayamadığı genelgeler ve muktezalar yoluyla vergi uygulamasının yönlendirildiği bir yapıyla sağlıklı bir vergi sistemi kurmak mümkün değildir. Diğer taraftan, genelgeler ve muktezalar yoluyla yapılan vergi uygulamaları yetki aşımı nedeniyle yargıya intikal etmektedir ve şu anda idare mahkemelerinde, Danıştayda ve Anayasa Mahkemesinde bu konuda verilmiş kararlar vardır. Verginin tabana yayılmadığı ve çok yüksek bir kayıt dışılık oranının varlığını sürdürdüğü bir yapı vardır. Vergi yükünün dağılımının adil olmaması en önemli problemlerden biridir. Oysa Anayasa'mızın 73'üncü maddesi çok açıktır, ödeme gücü ilkesini belirlemiştir, buna göre der ki: ‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır’ Bununla birlikte bizim vergi sistemimiz ödeme gücü ilkesinden uzaktır. Türkiye'deki vergi yapısı dolaylı vergilere dayalıdır. Harcamalar üzerinden alınan ÖTV, KDV gibi vergiler toplamın yüzde 65'i iken gelir ve servet üzerinden alınan dolaysız vergiler sadece yüzde 35’tir. Bazı yıllarda dolaylı vergilerin yüzde 68, yüzde 70'lere kadar çıktığını görüyoruz. Gelir ve servet unsurları üzerinden alınan dolaysız vergilerin de yüzde 87’si stopaj usulüyle kaynakta kesilen, çalışanlardan kesilen vergilerdir, beyanname usulüyle alınan vergiler sadece yüzde 13’tür; bu da aslında Türkiye'deki servetten bir verginin alınmadığının, sermaye kesimi üzerindeki verginin çok düşük olduğunun en tipik göstergesidir. Vergi harcamaları, diğer bir ifadeyle istisna, muafiyet ve indirimler nedeniyle vazgeçilen vergilerin tutarı çok yüksek seviyelere ulaşmıştır” diye konuştu.
Vergi harcamaları konusunda iktidarın yapacağını iddia ettiği düzenlemeleri yapmaması üzerine bütçe açığı verildiğini dile getiren İzmir Milletvekili; “Bakın, 2023 yılında, değerli arkadaşlar, bütçe açığı 1 trilyon 375 milyarken vazgeçilen vergiler 1 trilyon 477 milyar liradır yani bu vergi harcamaları, istisna, muafiyetler olmasa Türkiye'de bütçe fazla verecektir. 2024 yılında da bütçe açığı 2,6 trilyon olarak öngörülmüş, vergi harcamasının ise 2,2 trilyon olması gene aynı şekilde öngörülmüş, beklenmektedir ve çok ilginç olan zaman içinde vergi harcamalarının artmasıdır AKP iktidarları döneminde. 2006 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini oluşturan vergi harcamaları 2019 yılında yüzde 4’e çıkmış, 2024'ten itibaren de yüzde 5’in üzerindedir. Şimdi, önümüze gelen bu kanun teklifiyle ilgili baktım değerli arkadaşlar, bu sene rakamı tekrar vurgulamak istiyorum, 2,2 trilyon vergi harcaması var, vazgeçilen vergi. Bu gelen kanun teklifinde vergi harcaması ne kadar biliyor musunuz sadece? 11,3 milyar, kaldırılan istisna sadece 11,3 milyar lira yani binde 5 oranına tekabül ediyor. Hep ‘Vergi harcamaları etkinlik açısından gözden geçirilecek, daraltılacak’ diye söylüyordunuz. ‘Dağ fare doğurdu’ diye bunun için söylüyoruz, ne yazık ki ortada ciddi hiçbir yapı, hiçbir şey yok. AKP iktidarları döneminde vergi afları yaygınlaşmıştır. Bakın, bir kıyaslama yapmak istiyorum: 1923-2002 arasında, seksen yılda Türkiye'de 26 adet af kanunu çıkarılırken AKP iktidarları döneminde 14 adet af kanunu çıkarılmış; 14 adet, neredeyse bir buçuk yılda bir af kanunu çıkarılmıştır. Böyle bir ortamda sağlıklı işleyecek bir vergi sistemi kurmak ve mükellefin vergilerini düzenli ödemesini sağlamak mümkün değildir. Gelir vergisi dilimleri daraltılmış ve bu çerçevede artan oranlılık olma özelliğini kaybetmiştir. AKP iktidarları döneminde vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranı kadar artırılması gerekirken önce Bakanlar Kurulu kararlarıyla, sonra Cumhurbaşkanı kararıyla düşük belirlenmiştir. O yüzden, Türkiye'de çalışanlar yaklaşık mart ayında, nisan ayında bir üst vergi dilimine, ilerleyen aylarda da gene onun bir üstündeki vergi dilimine girmektedir; bu da ücretliler üzerindeki vergi baskısının inanılmaz bir boyutta olduğunu bize gösteriyor. Beyanname vermeyen ücretlilerin sağlık ve eğitim giderlerinin matrahtan indiriminin sağlanmaması önemli bir konudur, bu konuda ciddi bir ayrım oluşmuştur beyanname veren ücretliler ile vermeyenler arasında fakat bu gelen kanun teklifinde gene buna ilişkin hiçbir düzenleme yok. Vergi sisteminin ekonomik büyüme ve istihdamla ilişkisi son derece zayıftır. Üretim ve ihracatta sektörel ve bölgesel teşvik ve desteklerin vergi-istihdam ilişkisi, etkinlik analizleri yapılmamaktadır. Kentsel rantlar konusu vergi sisteminde ve vergi uygulamalarında yer almamaktadır. Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz vergi kanun teklifi bir vergi reformu niteliğinde olmayan bir pakettir, bütüncül bir ekonomik programın parçası değildir. Bu kanun teklifiyle vergi sistemindeki hiçbir sorun, hiçbir aksaklık çözülmemiştir ve vergi adaleti sağlanmamıştır” diyerek Genel Kurul’a hitabını sürdürdü.
Türeli, yaptığı konuşmada vergi sisteminin daha anlaşılır ve basit olması gerektiğini ve vergide adaletin sağlanmasının gerektiğini dile getirerek; “Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bir vergi reformunun başarılı olması için vergi reformunun böyle kısım kısım değil, bir bütün olarak yapılması ve vergi reformunun bir ekonomik programın asli parçası olması gerekir ama ne yazık ki yok. Biraz önce de söylediğim gibi, 104 sayfalık metindeki var olan diğer düzenlemelerin neden önümüze gelmediğini anlamış değiliz. Diğer taraftan da vergi yükü vatandaşlar arasında adil bir biçimde bölüşülmeli yani vergi adaleti sağlanmalıdır. Bu çerçevede, vergi reformu konusunda yapılması gerekenleri ama bu kanun teklifinde olmayan hususları belirtmek istiyorum. Bir, vergi sistemi daha basit ve anlaşılır bir yapıya kavuşturulmalıdır. Vergi tabanı genişletilmeli ve bu çerçevede kayıt dışılık oranı azaltılmalıdır. Doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı artırılmalıdır. Vergi harcamaları etkinlik açısından gözden geçirilmeli ve azaltılmalıdır. Vergide af ve varlık barışı gibi uygulamalara son verilmelidir. Gelir vergisi dilimleri genişletilmeli ve alt dilimdeki vergi oranı yüzde 15'ten yüzde 10'a indirilmelidir. Beyanname vermeyen ücretlilerin, sağlık ve eğitim giderlerinin matrahtan indirimi sağlanmalıdır. Vergi sisteminin ekonomik büyüme ve istihdamla ilişkisi güçlendirilmelidir. Bu konuda etki değerlendirme raporu hazırlanmalı ve bu kapsamda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Çiftçinin tarımsal amaçla kullandığı mazottan ÖTV alınmamalıdır, bu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim en çok üzerinde durduğumuz hususlardan biridir; hem tarımsal üretimin artırılması hem de tarım kesiminde gelir seviyesinin yükseltilmesi için bu zorunludur. Büyük meblağda menkul kıymet geliri elde edenler beyanname usulüyle vergilendirilmelidir. Vergi sistemi yeşil dönüşümü destekleyecek bir çerçeveye kavuşturulmalıdır ve son olarak kentsel rantlar vergilendirilmelidir. Ne yazık ki bu hususların hiçbiri bu önümüze gelen kanun teklifinde yok, oysa, böyle olmasını beklerdik. Gerçekten bu konularda da bir düzenleme gelmiş olsaydı yapıcı bir muhalefet anlayışı içinde bunu desteklerdik ama ne yazık ki böyle bir şey yok. Diğer taraftan, kanun teklifinde emeklilerle ilgili yapılan düzenlemeler var, son derece yetersizdir” şeklinde konuştu.
Kürsüde kalan son dakikalarında emeklilerin yaşadığı sorunlara değinen Türeli, Genel Kurul’a yaptığı konuşmasını şu sözler ile noktaladı; “Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye'de bölüşüm ilişkileri cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş ölçüde bozulmuştur. Yirmi iki yıllık AKP iktidarında zenginin daha zengin olduğu, yoksulun daha yoksul olduğu bir sistem yaratılmıştır. Oysa sosyal devletin görevi işçilere, memurlara, emeklilere, çiftçiye, esnafa, yoksullara yönelik politikaları yine onların sesine kulak vererek yaşama geçirmektir. Açlık sınırının 19 bin lirayı, yoksulluk sınırının ise 65 bin lirayı geçtiği, manipüle edilmiş TÜİK verilerine göre bile enflasyonun yüzde 71,6 olduğu ve memurun, işçinin, çiftçinin, küçük esnafın, tüm dar gelirlinin durumlarının gittikçe kötüleştiği bir ortamda kamuoyunda oluşan tepkiler nedeniyle en düşük emekli maaşının 10 bin liradan 12.500 liraya yükseltilmesi son derece yetersizdir. Bu artışın bütçeye maliyeti 33,2 milyar liradır yani yapılabilecek bir düzenleme ne yazık ki yapılmamıştır. 2002’de en düşük emekli aylığı asgari ücretin yaklaşık 1,38 katı iken 2024 yılında bu oran 0,59’a gerilemiştir, şimdi 12.500 lira olduğu için belki bu 0,74 olacak ama son derece bozuktur. Diğer taraftan, emeklinin tek sorunu bu değildir, emeklilerin ciddi sorunları vardır. Örneğin, emeklilerin kök aylıkları değişmemektedir. Emekli intibak düzenlemesi beklemektedir; 2000 öncesi, 2000-2008 arası ve 2008 sonrası emekli olanlar arasında ciddi maaş farkları vardır. Refah payı emekliye verilmemektedir. Zaman içinde düşürülen aylık bağlama oranlarının ve güncelleme kat sayılarının yeniden artırılmasına yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Değerli milletvekilleri, emekli bunları bekliyor. Emekli bu konuda bundan sonrasında -sadece böyle bir seferlik, altı ayda bir para vererek değil- yaşamını insan gibi yaşayabileceği, yıllarca prim ödemiş olan insanların bundan sonra hayatları iyi bir biçimde geçirebileceği bir düzenlemeyi beklemektedir. Oysa iktidar sistemi düzeltmek yerine emekli aylıklarında dipte bir eşitlik sağlamayı hedeflemektedir. Nasıl ortalama ücret ile asgari ücret birbirine yakınsadıysa, âdeta üst üste geldiyse burada da biraz fazla aylık alan emekliler de gene dipte, sefalet aylığında eşitlenmiş olacaktır. Teklifin Komisyonda görüşülmesi sırasında grubumuzca verilen ve en düşük emekli aylığının asgari ücrete eşitlenmesini belirten önergemiz ne yazık ki iktidar grubunun oylarıyla reddedilmiştir. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, sosyal devlet ilkesi doğrultusunda, yıllarca primini düzenli bir biçimde ödeyen emeklilerimize anayasal hakları olan sosyal güvenlik hakkı çerçevesinde insanca yaşayabilmelerine olanak sağlayan bir emekli aylığına hak kazanabilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmaktır fakat ne yazık ki buna ilişkin bir düzenleme de yok. Yani aslında, önce gelen tasarruf paketi hiç ciddi anlamda harcamalarda bir tasarruf yapmazken gelen vergi paketi de vergi alanında ciddi hiçbir düzenleme yapmamıştır. Konuşmamda belirttiğim hususlar çerçevesinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanun teklifine ‘ret’ oyu vereceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.”