- Gündem
- 16.06.2025 20:14
Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Kınay, “Kentte su yönetiminden sorumlu olan İZSU ve DSİ, gelecekteki su kaynakları için farklı yaklaşımlar sergilemektedir. İki kuruluşun politikaları İzmirlileri sağlıklı suya ulaşma konusunda tehlikede bırakmaktadır” dedi
ÇAĞLA GENİŞ
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla basın açıklaması düzenledi. Açıklamada doğal varlıkların korunmasını esas alan yönetim ve çevre politikalarının hayata geçirilmesi konusunda çağrı yapan Şube Başkanı Helil İnay Kınay, ‘İzmir’in Suyu’ başlıklı raporu da kamuoyu ile paylaştı. Arıtma tesisleri ve yatırımları ile TÜİK verileri kapsamında başarılı olan İzmir’in yoğun yapılaşma ve plansızlığa yetişemeyen altyapı eksiklikleri ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Kınay, “İzmir için temiz su ihtiyacını karşılamak üzere akılcı yatırımlara ve yeni su kaynaklarına acilen ihtiyaç vardır. İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarını en iyi şekilde yönetirken, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmek için gerekli yatırımları geç olmadan yapmalıdır. Kentte su yönetiminden sorumlu kuruluşlar olan İZSU ve DSİ gelecekteki su kaynakları için farklı yaklaşımlar sergilemektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZSU, Çamlı Barajı’nı zorunluluk olarak görürken, DSİ baraj yapımını öngörmemektedir. İki kuruluş politikaları İzmirliyi sağlıklı suya ulaşma konusunda tehlikede bırakmaktadır” diye konuştu.
‘SU FAKİRİ’ ÜLKELERDENİZ
Pandemi sürecinde sağlık uzmanları tarafından kişisel hijyenin sağlanmasının öncelikli olarak tavsiye edilmesinin suyun yaşamsal önemini bir kez daha hatırlattığını vurgulayan Kınay, “Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanmış olan Dünya Su Gelişim Raporu`nda belirtildiğine göre, dünyada 748 milyon kişi temiz içme suyuna ulaşamamaktadır. Aşırı kentleşme nedeni ile boyutu büyüyen temiz suya ulaşım sorunu kapsamında; dünya kentlerinde 20 yıl önce 111 milyon kişi bu olanaktan yoksunken, şimdi bu sayı 149 milyona ulaşmıştır. Yıllık tüketilebilir su potansiyeli ise 112 milyar m3 olan ülkemizde kişi başına tüketilebilir su potansiyeli 1.519 m3 civarında olup, bu değer ‘su azlığı’ yaşanan bir ülke olduğumuzu ve bu değerin 2030 yılında 1000 m3 olacağı öngörülmekte, ‘su fakiri’ ülkeler sınıfında olduğumuzu göstermektedir. Su Fakirlik İndeksi’nde Türkiye 147 ülke arasından 78. sırada yer almaktadır” dedi.
ALTYAPI EKSİKLİKLERİ
Kentin su ihtiyacını karşılayan kaynakların miktar ve kalite olarak sürdürülebilirliğinin sağlanarak korunmasının büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Kınay, şunları söyledi: “Arıtma tesisleri ve yatırımları ile TÜİK verileri kapsamında başarılı olan İzmir, kentin yoğun yapılaşmasına ve planlanamamasına yetişemeyen altyapı eksiklikleri ile de karşı karşıyadır. Kentin altyapı yatırımlarının yapılaşma sürecine yetişemediği kentin yöneticileri tarafından da ifade edilerek altyapı kaynaklı koku sorununa yönelik planlamalardan bahsedilirken, kentin yapılaşma ve kontrolsüz büyüme sürecinde altyapı yetersizliklerinin planlanamadığı, altyapı ve arıtma tesislerinin kentleşme sürecinde kapasitelerinin yetersiz kaldığı gerçeğini de unutmamak gerekir. Sonbahar döneminde yaşanan yağış azlığı, kuraklık, sonrasında yaşanan yağış ve sel süreci bunun en acı göstergesi olmuştur. Alternatifi olmayan tek madde olarak tanımlanan suyun tüm dünyada kısıtlı miktarda olduğu ve temiz su miktarının her geçen gün azaldığı artık bilinen bir gerçektir. İzmir bu değer de su kısıdı bulunan yerler için verilen 1.500 m3 değerinden düşüktür. Bu durum İzmir’de su yönetiminin önemini ortaya koymaktadır.”
YENİ SU KAYNAKLARINA İHTİYAÇ VAR
“İzmir için temiz su ihtiyacını karşılamak üzere akılcı yatırımlara ve yeni su kaynaklarına acilen ihtiyaç vardır” diyen Kınay, “İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarını en iyi şekilde yönetirken, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmek için gerekli yatırımları geç olmadan yapmalıdır. Kentte su yönetiminden sorumlu kuruluşlar olan İZSU ve DSİ Gelecekteki su kaynakları için farklı yaklaşımlar sergilemektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZSU, Çamlı Barajı’nı zorunluluk olarak görürken, DSİ baraj yapımını öngörmemektedir. Kentin su yönetiminden sorumlu iki kuruluş politikaları İzmirliyi sağlıklı suya ulaşma konusunda tehlikede bırakmaktadır. Efemçukuru İzmir yerel yönetimi tarafından kentin su kaynağı olarak tanımlanmaya devam ederken, tüm itirazlara rağmen merkezi idareler tarafından kirlilik riski ile baş başa bırakılmıştır. Diğer taraftan kentimizde Gediz, K. Menderes, Kuzey Ege, Gördes Havzalarını değerlendirdiğimizde kalite ve miktar olarak bulunduğu durum; su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilemediği ve acil planlama ve yönetim süreçleri gerçekleştirilemezse geri dönüşü mümkün olmayan noktalara ilerlediğinin de bir göstergesidir. Kentimizin içme suyu kaynağı olan Tahtalı Baraj Havzası İle İZSU yönetmelikleri ile de koruma altında tutulmaya çalışan havzada kentleşme ve sanayi baskısı mevzuat değişiklikleri ile koruma kapsamının yumuşatılması yaşam kaynaklarımızın da bu baskılara feda edilmesinin önünü açacaktır” dedi.
SU KAYNAKLARIMIZ BÜYÜK RİSK ALTINDA
Kınay, “Bölgemizde Bergama Altın Madeni’nin yarattığı yaratacağı çevresel risklerle ilgili hukuki ve toplumsal mücadele devam ederken; Efemçukuru Altın Madeni’nin İzmir’in su kaynağı olan Çamlı Baraj Havzasında, Çukuralan Altın Madeni’nin Balıkesir’in su kaynağı olan Madra Barajı Havzası’nda, Gördes Nikel Madeni’nin İzmir ve Manisa’nın su Kaynağı olan Gördes Havzasında, Çaldağ’da işletilmesi planlanan nikel madeninin Gediz Havzası’nda, Kışladağ Altın Madeni’nin Uşak’ta yarattığı çevresel riskler ve bu projelere verilen ÇED Olumlu kararları ile ilgili odamızın da içerisinde bulunduğu hukuki süreçler devam ederken diğer taraftan işletmelerin yarattığı olumsuz etkilerde devam etmektedir. Tüm bu süreçlerde verimli tarım arazileri, su havzaları, ormanlarımız, korunması gereken doğal alanlarımızda işletilen, işletilmesi planlanan çevresel riski son derece yüksek olan bu tesisler ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Mevcut durumu ile karanlık bir tablo olarak karşımıza çıkan su yönetimi; iklim değişikliğinin getirdiği diğer olumsuz süreçlerle de su kaynaklarımızın korunmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göz önüne sermektedir. İklim olaylarındaki değişimler, yağış ve sıcaklık rejimi değişiklikleri, sel, afet, kuraklık süreçleri ile kentlerimiz altyapı eksiklikleri ile su kaynaklarımız da büyük risk altındadır” açıklamasında bulundu.
Hatay'ın acı tablosu şehir viraneye döndü
LGS heyecanı İzmir’de de yaşandı