Sayfa Yükleniyor...
Tiyatro oyuncusu Ümit Görgülü, çocuk tiyatrolarının üvey evlat muamelesi gördüğünü belirterek çocuk tiyatrolarındaki süreçte pedagogun işlevinden bahsetti
BURCU YANAR/ÖZEL HABER
Tiyatro oyuncusu ve aynı zamanda psikolojik danışman olan Mehmet Ümit Görgülü, çocuk tiyatroları ile ilgili sorunlardan bahsetti. Çocuk tiyatrolarının üvey evlat muamelesi gördüğünü dile getiren Görgülü, çocuk tiyatrolarının yazım ve oyun süresinde de pedagogun işlevinden bahsetti. Çocukların ve yetişkinlerin aynı anda sahnede olduğu oyunlar yazmayı ve yapmayı sevdiğini söyleyen Ümit Görgülü, “Çünkü ‘Çocuk tiyatrosu-Yetişkin Tiyatrosu’ diye yapılan ayrımı yapay buluyorum. Bu ayrım gerçek hayatta yoktur. Dede, torun, anne, baba, komşu teyze, bakkal amca, ölüler, katiller, hırsızlar, iyiler, hayvanlar ve eşyalarla hep birlikte yaşarız. Otobüslerde, pazarlarda, kent meydanlarında her yerde çocuklar ve yetişkinler aynı hayatın farklı yaşlarındaki bireyleridir. Bana göre bütün dünyanın düştüğü bu yanılgıdan artık vazgeçmenin zamanı çoktan geçmiştir. Çocuklara gösterilebilecek birçok tema ve konu bu ayrım yüzünden sahneye konulamıyor. Yazarlar ve yönetmenler pedagojik korkularla, yapımcılar ekonomik kaygılarla çocuklara ideal tiyatroyu yapacağım derken yaratıcılıklarını kısıtladıkları gibi özellikle çocuklara yapılan tiyatrolarda ciddi bir konu kaybı oluyor” diye konuştu.
CİDDİ BİR ÇALIŞMA İSTİYOR
“Nerede kaldı tiyatronun yaşamın aynası olduğu?” sorusunu yönelten Görgülü, “Elbette buradaki kastım ‘her şeyi çocuklara izletelim’ değil. Her şeyi büyüklere de izletmeyelim ancak pedagojik ve psikolojik kalıplarla estetik ve tematik kayıplarımız da olmasa daha iyi olmaz mı? Çocuk tiyatrosunu ışıltılı dekorlara, albenili kostümlere, telifsiz müziklere, konuşan kurbağalara ve en kolayı da masallara mahkum ederek kısır bir yaratıcılıkla aynı dairenin içinde dönüp durdurmaya ‘Dur’ demek gerekiyor. Sıradan basit, normal, olağan, vahşi ve trajik hayatı da onlara sahneden yansıtabiliriz. Elbette bu ciddi kafa patlatma ve çalışma istiyor. Ama öncelikle akademinin, yazarların, yapımcı ve yönetmenlerin Çocukların seviyesine inme takıntısından kurtulması gerekiyor. Zaten o seviye inilen değil olsa olsa çıkılabilen bir seviyedir” ifadelerine yer verdi.
PEDAGOGUN YERİ
Gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı tiyatro desteklerinde gerekse belediye, okul vb. kamu kuruluşlarında sergilenen çocuk oyunlarında pedagog raporu istendiğine dikkat çeken Görgülü, “Fakat devlet tiyatrolarında ve ödenekli tiyatrolarda bu durum geçerli değil. Çocuk oyunlarında pedagogların da sözü olması, uzun yıllardır arzu ettiğimiz bir gelişmeydi. Çocuklara izletilen oyunlarda çocuk psikolojisini ve pedagojisini gözeten oyunlar olması, onlarda travmatik durumlar oluşturmaması için çocuk oyunları metinlerinin pedagog tarafından ‘Gerekçeli olarak raporlanması’ olması gerekendir ancak yeterli değildir. Bir iş yapılacaksa hakkıyla yapılmalı. Çocuk oyunlarında pedagogların işlevinin ‘Sakıncası yoktur, uygundur’ gibi sınırlı bir yetki ile kalmaması gerekir” dedi.
PEDAGOGUN İŞİ BİTMEMELİ
“Çocuk oyunu metinlerinin bir pedagogun rapor ve önerileriyle oluşturulsa da pedagogun işi bitmemelidir” diyen Ümit Görgülü, “Oyunun prova süreci de pedagog tarafından izlenmeli ve yine aktif rolü olmalıdır. Her yönetmen ve oyuncu aynı oyuna farklı yaklaşım gösterip yorumlayabilir. Bu yüzden oyunu izleyen pedagog, sahne aksiyonunu da gözlemleyerek çocuklara izletilecek oyunu değerlendirmeli ve gerekli önerileri yönetmen ve oyunculara yapmalıdır. Diyelim ki pedagogun oyun metnine ve rejiye destekleriyle oyun hazırlandı. Pedagogun işlevi bitti mi? Hayır. Bitmez. Pedagog oyun gösterime girdikten sonra da oyunu izleyen çocukların oyuna verdikleri tepkileri izleyerek, varsa yanlışlara müdahale etmelidir” şeklinde konuştu.
TİYATRONUN ÜVEY EVLADI
Ümit Görgülü, sözlerine şu şekilde devam etti: “Çocuk Tiyatrosu ülkemizde gerek devlet nazarında gerekse de camiada ‘Üvey evlat’ muamelesi görüyor. Buradaki ‘üvey’ benzetmemiz çocuk tiyatrosunun yetişkin tiyatrosuna göre daha az önemsenmesi, daha ilgisiz bırakılması bağlamında. Böyle olduğunun üç göstergesi şudur: ‘Zaman ayırmıyor, mekan ayırmıyor, bütçe ayırmıyorlar. Örneğin Devlet Tiyatroları çocuklara sahnelerini sadece hafta sonları açarlar. Birçok sahne haftanın altı günü yetişkin, bir günü de çocuk tiyatrosuna perdelerini açar. Neden çocuklar için de altı gün perdelerini açmaz devlet? Yanıt hazırdır; ‘Çünkü hafta içi çocukların okula gitmesi gerekiyor.’”
Burada verilmek istenen mesajı da aktaran Görgülü, “Okul sanattan daha önemli bir şeydir. Önce okul sonra tiyatro gelir. ‘Önce ödev sonra şeker’ demeye benzer bu mantık. Oysa sanat çocuğa bir öğün gibi verilecek olursa dünyanın çok daha güzelliklere gebe kalacağını biliyorum. Sanatla beslenen çocukların yıkıcılıktan uzak, yapıcı ve yaratıcı yetişkinler olacağını biliyorum. Bunu yirmi yedi yıldır bir psikolojik danışman - pedagog ve otuz yıldır da sanatın içinde olduğum için biliyorum” dedi.
NEDEN KALİTELİ ÇOCUK TİYATROSU YOK?
Türkiye’de Güzel Sanatlar Fakülteleri’nin hiçbirinde ‘Çocuk Tiyatrosu Oyunculuğu- Pedagojisi- Yönetmenliği ve Tasarımcılığı’ adı altında bir ders bile verilmediğini kaydeden Görgülü, “Bölümü geçtim, ders bile yok bildiğim kadarıyla. Eğer bilimin yapıldığı üniversitelerde dahi ‘Çocuk Tiyatrosu’ önemsenmiyor, bir bilim olarak ele alınmıyorsa neden ‘Ülkemizde kaliteli çocuk tiyatrosu yok?’ sorusunu sormaya da hakkımız yok” diye belirtti.
EKONOMİK BEKLENTİLER İLGİYİ ARTTIRDI
Ekonomik beklentilerin çocuk tiyatrosu üzerine ilgiyi arttırdığına da vurgu yapan Ümit Görgülü, “Bankaların, süt ya da çikolata, bisküvi vb. firmaların doğrudan ya da sponsorluk yaparak kurduğu çocuk tiyatroları bu ekonomik beklentinin en önemli göstergesidir. Çocuk tiyatrosu yapmak isteyip de ekonomik desteği bulamayan özel tiyatrolar bu tür formüllerle çocuk tiyatrosu yapmaya çalışmaktalar. Bu tür girişimler olaya biraz daha iyimser bakmamıza neden olsa da yine de iyi ve model alınabilecek pek az örnek olduğunu da gözden kaçırmamak gerek” diyerek sözlerini noktaladı.
Haber Merkezi