Deprem felaketinin yıl dönümünde acı gerçekler

6 Şubat depreminin üzerinden geçen 1 yılda neredeyse hiçbir şey yapılmadığını, verilen sözlerin ise yerine getirilmediğini belirten JMO Başkanı Alan, “Biz 1950 yılından kalan Afet Yasası’yla Türkiye’nin afet gerçeğiyle mücadele etmeye çalışıyoruz” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 06.02.2024 08:59
  • Güncelleme Tarihi : 06.02.2024 05:59
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Deprem felaketinin yıl  dönümünde acı gerçekler

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER- Tüm Türkiye’yi yasa boğan 6 Şubat depreminin üzerinden tam bir yıl geçti. Cumhuriyet tarihinin en ağır felaketiyle birlikte bugüne kadar yaşanan pek çok büyük depreme karşı Türkiye’nin afete hazır olmadığı gerçeğini acı bir biçimde ortaya çıkardı. Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde saat 04.17’de, Elbistan ilçesinde ise saat 13.24’te peş peşe yaşanan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki felakette, 53 bin 573 vatandaşımız hayatını kaybederken, 107 bin 500’3 aşkın insanımız enkazlardan yaralı olarak çıkartıldı. İlk deprem esnasında yaklaşık 38 bin 500 bina yıkıldı. Toplamda 310 bine yakın bina ve bina türü yapı ya yıkılmış ya ağır hasar görmüş ya da acil yıkılacak grup içerisinde yer alıyor. İlki 100 ikincisi yaklaşık 45 saniye süren depremlerde özellikle Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman ve Malatya büyük yıkım yaşadı. Yıkımın bilançosu ise bir kez daha ‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ gerçeğini ortaya koydu. 6 Şubat depremi yıl dönümü kapsamında açıklamalarda bulunan Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, depremin üzerinden geçen bir yılda neredeyse hiçbir şey yapılmadığını ve bu durumun ülkenin afet risklerine karşı olan kırılganlığını her gün artırdığını belirtti. Depremin ardından iktidar ve muhalefet partileri tarafından Afet Bakanlığı’nın kurulacağına ilişkin sözler verilmesine rağmen geçen 1 yılda bununla ilgili herhangi bir kararın TBMM’ye sunulmadığını ifade eden Alan, “Kurumsal altyapı kapasitemizi geliştirmek için acilen bir Afet ve Acil Durum Bakanlığı’na ihtiyacımız var. Bu durum artık başkanlıkla idare edilecek gerçekliğin çok üzerinde bir mesele” dedi.

KANUNDA TEK BİR DEĞİŞİKLİK YAPMADIK

Depremin üzerinde geçen bir yılda neredeyse hiçbir şey yapılmadığını ve bu durumunda ülkenin afet risklerine karşı olan kırılganlığını her gün artırdığını belirten Alan, “6 Şubat depreminde resmî açıklamalara göre; 53 bin 573 vatandaşımız yaşamını yitirmiş. 8 bin 500’e yakın Suriye kökenli insanda gerek ülke içinde veya dışında yaşamını yitirdi. Ülkemizde 107 bin 503 aşkın insanımız yaralandı. Bunların birçoğu uzuvlarını kaybetmiş. İlk deprem esnasında doğrudan yaklaşık 38 bin 500 bina yıkıldı. Toplamda 310 bine yakın bina ve bina türü yapı ya yıkılmış ya ağır hasar görmüş ya da acil yıkılacak grup içerisinde yer alıyor. Yaklaşık olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Deprem Araştırma raporuna göre 148,8 milyar dolar ekonomik kayba uğradık. Peki geçen bu süre içerisinde biz afet risklerinin azaltılması için ne yaptık? Komisyonlar kurduk, raporlar hazırlandı, çok sayıda basın açıklamaları düzenledi ama afetler kanunumuzda bir tek değişiklik yapmadık. Biz 1950 yılından kalan Afet Yasası’yla Türkiye’nin afet gerçeğiyle mücadele etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

KİMSE VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMADI

Depremin ardından iktidar ve muhalefet partileri tarafından Afet Bakanlığı’nın kurulacağına ilişkin sözler verilmesine rağmen geçen 1 yılda bununla ilgili herhangi bir kararın TBMM’ye sunulmadığını dile getiren Alan, “Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle, jeolojik ve meteorolojik koşullar açısından bakıldığında önemli afetlerle karşı karşıya kalan bir ülke. Bu riskleri yönetmek için, gerek seçimden önce muhalefet ve mevcut iktidar partileri bir Afet Bakanlığı’nın kurulacağına ilişkin görüşlerini açıklamıştı. Ne oldu? Sonrasında hiç ses seda çıkmadı. Kurumsal altyapı kapasitemizi geliştirmek için acilen bir Afet ve Acil Durum Bakanlığı’na ihtiyacımız var. Bu durum artık başkanlıkla idare edilecek gerçekliğin çok üzerinde bir mesele. Bizim mevcut kurumsal altyapıyla bunu idare etmek ihtimalimiz yok. İdari ve yasal mevzuata baktığımızda imar kanununda bir tek değişiklik yapılmadı depremin üzerinden geçen bir yılda. Yapı ruhsatlarınız, denetleme sisteminiz, planlama süreçleriniz doğruyduysa bu kadar yıkımı niye yaşadık. Yanlıştıysa biz bunları niye değiştirmiyoruz diye sormamız, sorgulamamız gerekmez mi? Bunu sormuyoruz ve buna ilişkin bir tek karar TBMM’ye sevk edilmiş değil” dedi.

ÖZEL KALKINA PROGRAMI

Deprem bölgesinde alınması gereken önlemler konusunda da yetersiz kalındığını ifade eden Alan, özellikle bölgede iş yerlerini kaybeden esnafın geçim olanaklarını sağlamakta ciddi zorluklar çektiğini belirterek deprem bölgesi için ‘Özel kalkınma programına’ ihtiyaç olduğunu söyledi. Uluslararası Çalışma Örgütü raporuna göre; 650 bine yakın vatandaşımızın geçim olanaklarını kaybettiğini ifade eden Alan, “Bu insanlar iş yerlerini kaybettikleri için geçim olanakları ortadan kalktı. Bizim bu insanları hayata tutundurma ve yeniden kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamaya çalışmamız gerekmez mi? Bu konuda bir çalışma var mı diye baktığımızda buna ilişkin de herhangi bir çalışma olmadığını görüyoruz. Bütün odaklanılan şey müteahhitler vasıtasıyla bina yapmak. Bu kötü bir şey demiyoruz evlerini kaybeden vatandaşlarımızın barınma ihtiyaçları elbette karşılanması gereken bir konu ama bununla birlikte 150 bine yakın yıkılan insanımızın iş yerini kaybettiği gereceği de var. Bölgedeki sanayi tesislerini ve fabrikaları yeniden üretim süreçlerine dahil etmek gerekiyor. Kısacası deprem bölgesi için özel bir kalkınma programına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum” diye belirtti.

KIRSAL ALANDA YAŞAYANLAR

Depremde en çok etkilenen vatandaşların kırsal alanlarda yaşayan çiftçiler olduğunu söyleyerek buradaki insanların yeniden hayata tutunması için acilen ‘hibe’ desteğinin verilmesi gerektiğini belirten Alan, “Kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımız oldukça zor durumda. Evlerini, ahırlarını, hayvanlarını ve traktörlerini kaybettiler. Bu insanlarımızın da hayata yeniden tutunması için kırsal alanlara mutlaka önem vermemiz gerekiyor. Bunun çok acil bir görev olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar neler yapıldı diye baktığımızda da gösteriş için yapılan 5 -10 tane koyun dağıtımı dışında bir şey yapıldığını görmedik. Bizim hem tarımsal amaçlı hem de hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımıza mutlaka ‘hibe’ niteliğinde desteklerle onları ayakta tutacak mekanizmaları hayata geçirmeliyiz. Yani bizim ülkemizde tavuğu ölen bir vatandaşımıza 8-10 tane civciv üretip vermenin zor olmadığını düşünüyorum. Aksi takdirde kırsal alan çökerse Türkiye, iç göç, işsizlik ve gıda sorunu gibi daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalır” ifadelerini kullandı.

TÜM AFET TÜRLERİNE HAZIR OLMALIYIZ

Türkiye’nin depreme dayanıklı bir ülke olması için 5-10 yıl gibi kısa sürelerin yeterli olmadığını, sistematik ve stratejik bir yaklaşımın gerektiğini vurgulayan Alan, açıklamalarını şu ifadelerle sonlandırdı: “Herkes Japonya’yı örnek gösteriyor ama Japonya bu sistemi dünden bugüne kurmadı. Japonya’da afet bakanlığının kurulması tam 50 yıl önceye dayanıyor. Biz bugün kursak, siyasi irade de bütün afetlere karşı risklerini azaltacak şekilde konumlandıracağım dese bile bunu 5 – 10 yılda gerçekleştirme olanağımız yok. Ama bölüm bölüm riskleri azalttıkça afetlerden etkilenme oranımız daha da düşecek. Sadece bina bazlı fiziki ortamın dayanıklılığından bahsetmiyoruz afetlere karşı toplumsal kırılganlıkların azaltmamız için bu adımları atmamız lazım. Bina depremde performansı düşük, yıkalım yerine yenisini yapalım demek müteahhit kafasıdır. Beton lobisinin Türkiye’ye dayattığı çözüm bu. Bu çözümün dışında da ihtiyaçlarımız var. Çünkü afetlerle mücadele sadece fiziki mekanın dayanıklılığıyla ilişkili değildir. Toplumun bütün kesimlerinin tüm afet türlerine göre hazır hale getirilmesi lazım. Kentlerimizin, yaşam alanlarımızın mutlaka afetlere karşı dirençli hale getirmek için daha fazla vakit kaybetmeden harekete geçmemiz lazım.”

HABER MERKEZİ

Yazarımız Kim ?

HABER MERKEZİ