Sayfa Yükleniyor...
Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş, genellikle çocuklarda okul çağında görülen disleksinin bir hastalık olmadığına dikkat çekerek bireysel eğitim yolu ile disleksi ile baş edebilme yöntemlerini anlattı
BURCU YANAR/ÖZEL HABER
“Ülkemizin iyi ebeveynlere ihtiyacı var” diyen Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş, özellikle okul çağındaki çocukluk dönemlerinde kendini gösteren disleksi hakkında bilgiler vererek ailelere uyarılarda bulundu. Ailelerin çocuklarının gelişimlerini yakından takip etmesi gerektiğine dikkat çeken Sedat Baş, “Disleksi bir hastalık değildir. Fakat tek tedavisi eğitimdir ve bu eğitim de normal öğretmenlerle değil, bir uzman eşliğinde yapılan çocuğun öğrenme stratejilerini öğrendiği bireysel bir eğitimdir. Aileler bu çocukların ellerine tablet, telefon, bilgisayar vererek lütfen onları ihmal etmesinler. Burada ebeveyn olmak ve olmamak arasındaki farkı çok net bir biçimde görüyoruz. Eğer arkasında duruyorsanız ve gerçekten çocuğunuzu iyi yetiştirebilmek için çabalıyorsanız siz iyi bir ebeveynsiniz demektir” dedi.
ANLAMADA GÜÇLÜK ÇEKME
“Dislekside en önemli belirti çocuğun harfleri ve sayıları anlamakta güçlük çekmesi ve çok sık unutmasıdır” diyen Sedat Baş, “Bu disleksinin en basit şeklidir. Çocukların toplama, çıkarma, çarpma, bölme gibi matematik işlemlerinde ne kadar zorlandığını siz düşünün. Disleksi, dikkatli bir bakış ve gözlem ile okul öncesi dönemde aslında çok kolay fark edilebiliyor. Örneğin 5-6 yaşına gelmiş bir çocuk hala sayıları öğrenemiyorsa orada bir sıkıntı yani öğrenme güçlüğü vardır. Özellikle okul döneminde ise okuma sırasında çocuk bir alt satıra geçmekte zorlanır. Ya daha altındaki ya da üstündeki satırları okumaya başlar veya harflerin birçoğunu görmeyerek ya da yerlerini değiştirerek kendisinin de anlamadığı anlamsız cümleler ortaya çıkartırlar. Fakat üçüncü bir kişi okursa bunu anlayabilirler” diye konuştu.
9 TÜRÜ VAR!
Disleksinin aslında 9 türe ayrıldığını fakat en yoğun şekilde görülen üç türünden bahsedeceğini aktaran Baş, “Birincisi okuma bozukluğu, ikincisi disgrafi denilen yazılı anlatım bozukluğu, üçüncüsü ise matematiksel öğrenme bozukluğu anlamına gelen diskalkulidir. Bunlar en yoğun şekilde karşımıza çıkan disleksi türleridir. Yine disleksi bireylerde okuduğunu anlama ve okuma hızlarında problemler yaşanıyor. Bu sebeple okuma ve yazma da gecikmeler oluşuyor. Okuduğunu anlamayan bir çocuk diğer hiçbir alanda zaten başarılı olamaz. Bu çocuklarda en üzücü olan ise metinlerdeki yargılama kısımlarını anlayamıyor ve sebep sonuç ilişkisi kuramıyor olmalarıdır” ifadelerine yer verdi. Disleksinin neden kaynaklandığı maalesef tam olarak çözülemediğini bu yüzden de yüzde yüz bir tedavisi ve ilacının olmadığını da sözlerine ekleyen Baş, “Sadece eğitsel anlamda bir destek tedavisi var. Disleksi bireylerde genel olarak hiperaktivite, kaygı bozukluğu ve içine kapanma gibi durumlar görülebiliyor. Bu durumlarda ise biz ve psikologlar devreye giriyoruz” dedi.
SONRADAN OLUŞAN BİR DURUM DEĞİL
Disleksinin sonradan oluşan bir durum olmadığına vurgu yapan Sedat Baş, “Hepimizin yeterlilikleri vardır. Bu çocuklar o yeterlilik düzeylerine ulaşana kadar her şey iyi gider ancak üzerine yeni konular eklenmeye başladıkça o yeterlilik ile bunlar çatışıyorsa işte o zaman çocuğun disleksi olduğu daha da ortaya çıkıyor. Örneğin çocuk okuma yazmayı öğreniyor hatta sayıları da öğreniyor ve siz hiçbir problem yok sanıyorsunuz ancak diyelim ki çarpım tablosuna sıra geldiği zaman birden bire duruyor. Disleksi bazı çocuklarda 5-6 yaşlarında ortaya çıkarken bazı çocuklarda 12-13 yaşlarında kendini gösterebiliyor. Ancak bu başından beri var olan bir durumdur sadece kendini gösterme süresi değişebilir” şeklinde konuştu. Ailelere ve öğretmenlere bu konuda uyarılarda bulunan Sedat Baş, “Disleksiyi genellikle okul çağında ilk fark eden öğretmenler oluyor ve aileleri bu konuda uyararak aileyi Rehberlik Araştırma Merkezleri’ne (RAM) yönlendiriyor. Fakat aile bilinçsiz bir aile ise ‘Zaten babası da/ annesi de geç öğrenmişti’ diyerek çocuğun durumunu kabullenmekte zorlanıyorlar. Ben aileleri burada ihmalkar olarak nitelendiriyorum. Aileyi gerçekliklerle yüzleştirince durum bambaşka bir boyut kazanıyor. Özellikle çocukları ile fazla vakit geçirmeyen babalar bu konuyu görmekte fazlasıyla sorumsuz davranarak çocukların gelişiminin önüne büyük bir set çekiyorlar” ifadelerine yer verdi.
ZEKA GERİLİĞİ İLE İLGİSİ YOK
Sedat Baş, “Şunun da altını çizerek belirtmek istiyorum ki dislekside bir zeka geriliği problemi yoktur. Einstein, Churchill, Leonardo Da Vinci bunlar da disleksi ile baş ederek topluma mal olmuş tanınmış kişilerdir. Disleksi çocukların en belirgin özelliklerinden biri de çok ‘iyi’ olmalarıdır. Kötülük düşünmezler, çok iyi niyetli ve ılımlıdırlar. Bu aslında mümkün değil ve bir uzman tarafından hemen anlaşılabilir bir durumdur. Ve bu çocukların çok keskin doğruları vardır. Bir konuda bildikleri kavram yanlış olsa bile sırf yenilmeme adına o konuda ısrar etmeye devam ediyorlar. Bu çocukların en büyük sorunlarından biri de diğer çocukların onları aralarına almayarak dışlamasıdır. Aileler ve öğretmenler bunları göz ardı etmemelidir” dedi. Ailelere ev içinde nasıl davranmaları gerektiğini de söyleyen Sedat Baş, “Aile çocuğu çok iyi gözlemlemelidir. Gelişimini yakından takip etmelidir. Çocuğu hiçbir çocukla kıyaslamamalı ve onu asla aşağılamamalıdır. Herkesin bir onuru vardır. Bu onuru kırmamamız ve yıkmamamız gerekiyor. Burada aile tarafından yapılabilecek en önemli şey ‘Biz bunları beraber aşacağız’ diyerek çocuklarını desteklemek ve cesaretlendirmektir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki hiçbir uzmanın ya da doktorun sihirli bir değneği yok. Bu noktada zaman ve sabır çok önemli” açıklamasında bulundu.
İHMALKAR OLMAYIN
Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş, disleksinin tedavisi hakkında şunları söyledi: “Disleksi bir hastalık değildir. Fakat tek tedavisi eğitimdir ve bu eğitim de normal öğretmenlerle değil, bir uzman eşliğinde yapılan, çocuğun öğrenme stratejilerini öğrendiği bireysel bir eğitimdir. Aileler bu çocukların ellerine tablet, telefon, bilgisayar vererek lütfen onları ihmal etmesinler. Burada ebeveyn olmak ve olmamak arasındaki farkı çok net bir biçimde görüyoruz. Eğer arkasında duruyorsanız ve gerçekten çocuğunuzu iyi yetiştirebilmek için çabalıyorsanız siz iyi bir ebeveynsiniz demektir. Mevlana’nın dediği gibi “İlim tabiatın her köşesinde sen görmesini bilirsen” aileler bunu görebilirler yeter ki siz isteyin ve arzulayın.”
Haber Merkezi