- Gündem
- 03.05.2025 00:10
Efemçukuru altın madeninden çıkan pasaların eski akarsu yatağı vadisine depolandığını belirten Cangı, İliç’te yaşanan maden kazası gibi olmasa da Efemçukuru’nda da kaymanın yaşanabileceğini iddia etti
KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER - Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından Erzincan İliç'te işletilen Çöpler Altın Madeni İşletmesi'nde 13 Şubat tarihinde yığın liçi sahasına yığılmış malzemenin duyarsızlık sonucunda toprak kayması meydana gelmişti. Anagold Madenciliğin yüzde 80’ine sahip olan Kanadalı SSR Mining firması tarafından işletilen maden sahası için uzmanlar kazadan önce onlarca uyarı yapılmasına rağmen firmanın çalışmalarına devam ettiği bilgisi ise akıllara diğer maden sahasında da aynı durumların yaşanıp yaşanmadığı sorusunu getirdi. Daha önceden çevreye ve içme sularına ciddi zararlar verdiği gerekçesiyle gündeme gelen Kanadalı Eldorado Gold’un Türkiye’deki şirketi TÜPRAG’a ait olan Efemçukuru Altın Madeninde aynı kazanın yaşanma ihtimalini konun sürekli takipçisi olan Avukat Arif Ali Cangı’ya sorduk. Daha önce de yaptığı açıklamalarda altın madeninin İzmir’in su havzasında kentin içme suyunu kirlettiğini ve bir an önce kapatılması gerektiğini belirten Cangı, “Tesiste altın ve gümüşün yoğun olduğu kısımlar ayrılıyor geri kalan pasa diye tanımlanan artıklar ise galeri girişinin önünde bulunan vadiye depolanıyor. Ağır metalli artıkların doldurulduğu vadi eskiden suyun geçişi için oluşan yoğun ağaçların olduğu bir ormanlık alandı. O ihtiyacın tekrardan ortaya çıkması halinde yani şiddetli bir yağmurda veya bir toprak kaymasında tam İliç gibi olmasa da yine Efemçukur altın madeninde benzer bir ağır metal kirliliğine yol açacak bir kaymanın ve yüzeysel suları kirletme riski bulunuyor” dedi.
Efemçukuru Altın Madeninin çalışma şeklinin İliç’te bulunan maden sahasından farklı olmasından dolayı İliç’te ki gibi büyük bir kayma olmasa bile yoğun yağmurlarda, sellerde vadi içine depolanan toprağın kayma riskinin olduğunu iddia eden Cangı, “Madenin çalışma yönteminde önce galeriden yer altına giriliyor, yer altından altın ve gümüş içeren kayalar dışarıya çıkartılıyor. Kayalar kırılıyor ve daha sonra zenginleştirme tesisine götürülüyor. Tesiste altın ve gümüşün yoğun olduğu kısımlar ayrılıyor geri kalan pasa diye tanımlanan artıklar ise galeri girişinin önünde bulunan vadiye depolanıyor. Bu ağır metalli artıkların doldurulduğu vadi eskiden suyun geçişi için oluşan yoğun ağaçların olduğu bir ormanlık alandı. O ihtiyacın tekrardan ortaya çıkması halinde yani şiddetli bir yağmurda veya bir toprak kaymasında depolanan artıkların hemen aşağısından geçen Kokarpınar deresine karşıma tehlikesi var. Tam İliç gibi olmasa da yine Efemçukuru altın madeninde benzer bir ağır metal kirliliğine yol açacak bir kaymanın ve yüzeysel suları kirletme riski bulunuyor. Hem doğayı hem suyu hem de insan sağlığını tehdit eden Efemçukuru Altın Madeni İliç façasından sonra bari kapatılsan. İzmirliler bu konudaki tepkilerini bir kez yüksek sesle dile getirmesi gerekiyor” diye konuştu.
Efemçukuru Altın Madeni’nde siyanür kullanılmadığı için sanki ortada bir sorun yokmuş gibi gösterildiğini belirten Cangı, “Efemçukuru’nun kayaç yapısı bilim insanlarının tespitine göre ağır metal yönünden zengin olduğu belirlendi. O ağır metalli kayalar yeryüzüne çıktığı zaman aktive oluyor. Havaya, suya karışma riski var. Bu nedenle ağır metal kirliliği riski başından beridir bilinen bir gerçek” dedi. Öte yandan madenin çevreye ve insan sağlığına verdiği zararlar sebebiyle açtıkları davanın danıştay tarafından görevlendirilen bilirkişilerin hazırladığı rapor doğrultusunda kaybettiklerini söyleyen Cangı, “Bizim dava açmak için hazırladığımız bilirkişi raporu çürütülmeden başka bir rapor hazırlanandı. Bilirkişi raporunda imzası olan öğretim üyelerinin İzmir üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri olmasından dolayı tarafsız olamayacakları iddiasını danıştay haklı buldu. Oysa bölgenin jeolojisini, çevresini, toprak yapısını en iyi bilen İzmir üniversiteleri çalışanlarıdır. Maden şirketi bu numunelerin tahlil edildiği İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü laboratuvarının da akredite olmadığı iddiasında bulunmuştu şirket. Davalı Çevre Şehircilik Bakanlığı da buna katıldı. Danıştay bunu da dikkate alarak yeniden keşif yapılmasına bunun da İzmir’de ki üniversitelerin dışında başka illerde ki üniversitelerin öğretim üyelerinden oluşan bir heyetle bilirkişi raporu hazırlanmasına karar vererek kazandığımız davayı bozdu. Bunu üzerine Ankara Üniversitesi’nden bilirkişililer geldi. Bu kişiler turistik seyahate gelmiş gibiydiler. Biz ısrarla numune alınmasını istedik almadılar. Tartışmalı bir keşiften sonra 7 sayfalık şirketin yürüttüğü faaliyeti olumlayan, güzelleme yapan bir rapor verdiler. Biz de bu raporda numune alınmadığı ve eksiklik olduğunu belirterek itiraz ettik. Danıştay bu kez de davayı bizim lehimizde bozdu. Ama bozarken de aynı bilirkişiler tarafından örnek alınması yönünde karar aldı. Aynı kişiler tarafından örnek alınması aşamasında şirket ağır metal kirliliği olan pasayı gömmüştü ve bize göstermediler. İddia avukatı sıvı atık havuzundan su örneği alınmasını istedi. O da alınmadı. Böyle tuhaf bir keşif sonucunda davayı kaybettik” şeklinde konuştu.
Efemçukuru Altın Madeni’nde oluşabilecek her türlü kirliliğin Seferihisar, Balçova, Karabağlar, Menderes ve Güzelbahçe’ye akma riskinin olduğunu dile getiren Cangı, “Efemçukuru altın madeninde yeraltında çalıştıkları için nereye kadar gittikleri bilinmiyor fakat madene belki de tek direnen kişi Ahmet Karaçam bana madenin etrafındaki su kaynaklarının ve pınarlarının kuruduğunu söyledi. Galerinden altın madeni cevherin çıkartılabilmesi için susuz bir ortam olması lazım. O yüzden suyun yönünü değiştiriyorlar ve suları kurutuyorlar. Yüzeysel sularda bir kirlenme olup olmadığı bilinmiyor çünkü düzgün bir denetim yok. Efemçukuru altın madeni zaten tepede bir yer. Oluşabilecek her türlü kirlilik Seferihisara’a, Balçova’ya, Karabağlar’a, Menderes’e ve Güzelbahçe’ye akma riski var” dedi.