Ekolojik ayak izimiz 3.3 küresel hektara ulaştı

Ege Çevre ve Kültür Platformu Dönem Eş Sözcüsü İçöz, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü özelinde konuşarak ekolojik ayak izimizin büyüdüğüne dikkat çekti


  • Oluşturulma Tarihi : 17.06.2021 08:03
  • Güncelleme Tarihi : 17.06.2021 08:03
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Ekolojik ayak izimiz 3.3 küresel hektara ulaştı

BURCU YANAR/ÖZEL HABER

Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla 1994 yılından bu yana her yıl 17 Haziran günü Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü olarak kutlanıyor fakat dünya üzerine baktığımızda yeşil alan sayısı giderek azalıyor. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Dönem Eş Sözcüsü Erhan İçöz, insanlığın dünya üzerindeki yayılmacılığı, gittikleri her yerde doğaya verdikleri zararlar nedeniyle ekolojik ayak izimizin giderek büyüdüğüne dikkat çekti. İçöz, “Bu büyümenin sonucu gelinen noktada bize 1,5 dünya gerekiyor. Yani dünyayı aşırı düzeyde sömürüyoruz. Ülkemize baktığımızda durum daha da sıkıntılı, biyo kapasitemiz kişi başına 1.52 küresel hektar iken, ekolojik ayak izimiz 3.3 küresel hektar. Yani gelecek kuşakların hakkını tüketiyoruz” diyerek çarpıcı iddialara yer verdi.

KÜRESEL SICAKLIK ARTIYOR

“Ekolojik ayak izimizi bu denli büyüttüğümüz için de yakın geçmişte, ‘küresel ısınma ve iklim değişikliği’ derken şimdi ‘iklim krizi’ kavramını kullandığımızı söyleyen EGEÇEP Dönem Eş Sözcüsü Erhan İçöz, Paris İklim Zirvesi’nde krizi önlemek için atmosferdeki karbondioksit düzeyini artırmak bir yana acilen düşürmek gerektiğini ve kürenin artan sıcaklık ortalamasını 1.5° C derecenin üzerine çıkarmamak için gerekli önlemlerin zaman geçirilmeden alınması gerektiğine işaret edildiğini söyledi. İçöz, Hükümetler Arası İklim Paneli ve NASA Akdeniz havzasının iklim krizinden en çok etkilenecek bölgeler içinde saydığını ifade ederek “Ülkemizin en az yüzde 47’sinin yüksek risk altında olduğu görülmektedir. İklim krizi olgusunun çözümü üzerinde bağlayıcı bir anlaşma olmaması, Paris toplantısı sonrası yapılan toplantılarda önemli ilerleme sağlanamaması, ülkemiz açısından kuraklık ve çölleşme sorunlarının giderek daha da yoğunlaşacağına işaret etmektedir” açıklamasında bulundu.

KURAKLIĞIN İKİ TEMEL FAKTÖRÜ

Kuraklığın iki temel faktörü olduğunun da altını çizen İçöz, “Bu faktörler iklim ve sudur. Bilindiği gibi bir iklim krizi yaşıyoruz. Ortalama sıcaklıklar, her geçen gün artıyor. Bunun iki etkisi oluyor, buharlaşma artıyor ve su tüketim gereksinimi artıyor. Dolayısıyla kuraklık da artıyor. Su tüketimi ise birkaç yönden artış gösteriyor. Bunların belli başlıları, çarpık sanayileşme, maden işletmeleri, bilinçsiz tarım ve nüfus artışı olarak sayılabilir. Çarpık sanayileşmeden kastım, zorunlu gereksinim duyulmayan malların üretimi, tarım alanlarının sanayi tarafından işgal edilmesi, yeraltı sularının aşırı tüketimi ve atık su arıtım ve deşarjlarının yetersiz olmasıdır. Diğer yandan, özellikle sanayinin ve yerleşimin yoğun olduğu bölgelerdeki tüm akarsuların aşırı derecede kirlendiği de bir gerçekliktir” şeklinde konuştu.

ÇÖLLEŞME RİSKİ ARTIYOR

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç’ın geçtiğimiz yıl yaptığı bir röportajda Türkiye’nin yüzde 80’inin çölleşme riski altında olduğunu dile getirmesine yönelik de bir yorumda bulunan İçöz, “Bu yılki verilerin ne olduğunu bilmiyorum ama çölleşmenin azalmasını sağlayacak bir durumun olmadığı, tersine daha da arttığı açık bir gerçek. Pandemi sürecinde bile çölleşmeye neden olan faaliyetlerde anlamlı bir azalma olmadığı biliniyor. Kısacası, çölleşme riskinin giderek arttığını düşünüyorum” dedi. Erhan İçöz, çölleşme haritasında Ege Bölgesi’nin çölleşme riski yüksek grupta yer aldığını vurgulayarak “Nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu ikinci bölge Ege Bölgesi’dir. Sanayileşmenin ve madenlerin çok yoğun olduğu bölge de burasıdır. Bunların doğal sonucu olarak su kullanımının, orman ve tarım alanları kaybının en yüksek olduğu bölgelerden birisi de burasıdır. Dolayısıyla, yeraltı ve yer üstü suları hızla tükeniyor. Ege Bölgesi’ndeki akarsuların debileri çok düştü ve suları aşırı kirli. Küçük Menderes nehri neredeyse kurudu ve alüvyonunda suyun tükendiği ODTÜ raporuyla belgelendi. İzmir’e su sağlamak için Gördes Barajı’ndan su getiriliyor. Hem Gördes havzasının suyu tüketiliyor hem de aşırı maliyeti halkın sırtına yükleniyor. Gördes’den beslenen ve bölge için çok önemli bir ekolojik unsur olan Marmara Gölü de hızla kuruyor” diye konuştu.

RADİKAL ÖNLEMLER ALINMALI

Dünyanın geri dönüşsüz bir sürece girmesine çok az bir zaman kaldığını da sözlerine ekleyen İçöz, “Tüm bilim insanlarının ortaklaştığı bir konudur. Çok daha uzun vadede aşılacağı beklenen küresel ısınma tehlike sınırı, şimdiden aşılacak gibi görünüyor. Kapitalist sistemin ürünü olduğu belgelenmiş olan bu tehlikenin sonuçlarını ise başta yoksul halklar olmak üzere tüm dünya yaşayacak. Bu nedenle, hiç zaman kaybetmeden, en radikal önlemler alınmalıdır. Bunun için, zorunlu gereksinim olmayan tüm üretimler durdurulmalıdır. Ancak bu tasarruf ve korumanın yükü ve sorumluluğu vatandaşa değil devlete ait olmalıdır” uyarılarında bulundu.

Haber Merkezi