Ekonomik kriz çevreye yaradı

Birçok ekonomiste göre ağır bir ekonomik krizinden geçiyoruz ve ‘fırtınanın’ tam anlamı ile içine de girmiş değiliz. Vatandaşın cebine yansıması ağır olsa da; iptal edilen ya da yavaşlayan yatırımlar, krizin çevreye ‘yaradığı’ şeklinde yorumlanıyor


  • Oluşturulma Tarihi : 29.06.2019 09:44
  • Güncelleme Tarihi : 29.06.2019 09:44
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Ekonomik kriz çevreye yaradı haberinin görseli

ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Pek çok ekonomist ve siyasetçiye göre bir ekonomik krizin içinde yer alıyoruz. Vatandaşın cebine yansıması ağır olsa da; iptal edilen ya da yavaşlayan yatırımlar, krizin çevreye ‘yaradığı’ şeklinde yorumlanıyor. Bunun son örneği, kamuoyunun tepkilerine rağmen AK Parti Hükümeti tarafından 2023 hedefleri arasında sayılan ve Japon Mitsubishi ile ortak olarak Sinop’a yapılması planlanan nükleer enerji santrali projesine dair gelişmeler oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, projenin başlangıçtaki maliyet tahminlerinin ikiye katlanması üzerine istenilen noktada olunmadığını açıkladı. Bu açıklama sonrası projenin durdurulduğu yorumları yapıldı. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Ahmet Soysal da, bu noktaya dikkat çekiyor. Çevre ve toplum sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğuracak projelerin büyük bir kısmının ekonomik ve finansal kriz nedeni ile yavaşladığını hatta durma noktasına geldiğini belirten Soysal, “Çevre açısından ülkemizin yaşadığı ekonomik krizler neredeyse bir ‘kurtuluş kapısı’ oldu” diyor.



KRİZLER ‘KURTULUŞ KAPISI’ OLDU
Ekonomik krizin çevreye yansımalarına ilişkin konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Ahmet Soysal, “Açıkçası çevre açısından ülkemizin yaşadığı ekonomik krizler neredeyse bir ‘kurtuluş kapısı’ olmuş… Bunun en önemli örneklerinden biri Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali girişimi… Santralin 1972’lere kadar uzanan bir tarihçesi var; ilk o yıllarda yer belirlenip 1977’de ihaleye çıkılmış. Sonra ülkenin o dönem girdiği ekonomik ve finansal krizler bu ihaleye ‘talep’ gelmemesini sağlamış… Arkadan gelen 12 Eylül darbesi o dönem tüm uluslararası firmaların projeden ‘uzak’ durmasını sağlamış…  1983’te tekrar gündeme taşınmış; Akkuyu Nükleer Santrali projesi; yine uluslararası ihaleye çıkılmış… Bu sefer uluslararası şirketler Türkiye’den yatırımın yüzde 85’ine varan ‘devlet’ güvencesi istemişler. Yaşanan krizler bu güvencenin verilmesini engellemiş. 1986’da meydana gelen Çernobil kazası ise projenin uzun bir süre rafa kalkmasına ve kamuoyunun ilk kez can kulağı ile nükleer santral karşıtı görüşleri dinlemesine neden olmuş. Nükleer santralin tekrar gündeme getirilmesi ise 1992 yılında olmuş. Ancak bu dönemde de ekonomik krizlerin yanı sıra nükleer karşıtı bilim insanları ve meslek odalarının yoğun karşı çıkışları santralin yapılmasını engellemiş. Sonra hem süren bilimsel tartışmalar ve yargı süreci; hem de iki-üç yılda bir girip çıktığımız ekonomik krizler 2017’ye kadar santralin yapımını durdurmuş. 2017’de bir Rus şirketine ihale edilen Akkuyu Nükleer Güç Santralinin inşasını son yaşadığımız ekonomik krizin nasıl etkileyeceği pek bilinmiyor ama şimdiden krizin etkisi Japonya’daki G-20 toplantısında ise Sinop Nükleer Santrali’nden şimdilik vazgeçildiği açıklandı. Kırklareli İğneada’da yapılmak istenen üçüncü nükleer santral ise hiç konuşulmuyor bile” dedi.



ÇEVREYE ZARAR VEREN YATIRIMLAR DURDU
Ülkemizin günden güne artan sera gazı emisyonlarının ve hava kirliliğinin temel nedenlerinden olan kömürlü termik santrallerinin yenilerinin yapımının da yaşanan ekonomik ve finansal kriz nedeni ile yavaşladığını hatta durma noktasına geldiğini kaydeden Soysal, “Oysa Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ülkemizin çeşitli bölgelerinde çeşitli firmalara seksenin üzerinde yeni kömürlü termik santraller kurdurmak istediği bir sır değil. Ancak son yaşanan kriz henüz projesi hazır olmayan veya inşaatına başlanmamış olan santrallerin yapımını engelledi. Bunda bu santrallerin yapımı için uluslararası finansman bulunamamasının yanı sıra ekonomik kriz nedeni ile daralan sanayi ve onun düşen elektrik talebinin de rolü var. Ama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bu konudaki politikasında bir değişiklik yok; ekonomik kriz etkisini atlatır atlatmaz bakanlık yetkilileri ‘nerede kalmıştık?’ diyeceklerdir. Bu durumun en önemli iki ipucu İzmir Aliağa’daki İzdemir Kömürlü Termik Santrali ve Tekirdağ’daki Çerkezköy Kömürlü Termik Santral girişimleri… İzdemir Kömürlü Termik Santrali’nin İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu ve TMMOB İzmir örgütlerinin başvuruları ile üç kez mahkemece iptal edilen çevresel etki değerlendirme (ÇED) olumlu kararı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından dördüncü kez; hem de üçüncü iptal kararı taraflara tebliğ bile edilmeden olumlu olarak verildi; nasıl üretildiği belli olmayan bir ÇED raporuna dayanılarak… Çünkü henüz hissedilmemişti, Aliağa’da ekonomik krizin etkileri. Tekirdağ Çerkezköy’de ise iktidar partisinin milletvekilleri tarafından müjdelenen Çerkezköy Kömürlü Termik Santral girişiminin teknik nedenlerle iptal edildiği haberi ise bir süre sonra ‘şimdilik’ durdurulduğuna döndü… Anlaşılan ekonomik kriz sonrası yeniden gündeme taşınacaktı” ifadelerini kullandı.
KÖRFEZ GEÇİŞİ ARTIK KONUŞULMUYOR
“Ekonomik kriz nedeni ile durdurulan sadece nükleer ve termik santral projeleri de değil” diyen Soysal, şunları söyledi: “İzmir’de yapılmak istenen Körfez Geçiş Projesi de konuşulmuyor son dönemde… Büyük kentlerimizi pençesi altına alan gökdelen inşaatları da yavaşladı; hatta durdu bugünlerde… Sonuçta bilim insanlarının ve meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, o bölgelerde yaşayan insanların karşı çıkışlarının durduramadığı; hatta kesinleşmiş mahkeme kararlarını bile yok sayarak yapılmaya çalışılan ve çevresel yıkımlara yol açabilecek; çevre ve toplum sağlığı açısından tüm olumsuz projelerin büyük bir kısmı ekonomik ve finansal kriz nedeni ile ya durdu ya da çok yavaşladı… Bu tablo karşında ‘ekonomik ve finansal krizlerden medet ummaya başladık çevremizi ve ona bağlı olarak toplum sağlığını korumak için’ diye düşünüyor insan ister istemez… Çevreyi korumak için ekonomik krizlerden beklenti içine girilmeyen, kalkınmanın sadece ekonomik boyutu ile düşünülmediği, yatırımlar yapılırken bilimsel doğruların dikkate alınıp çevre ve insanı önceleyerek karar verilen ülkede yaşamak, ütopya mı, bence değil…”