- Gündem
- 14.04.2025 00:59
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, 10 Aralık 2024'ten beri grevde olan Temel Conta işçilerini ziyaret etti. Aslan burada yaptığı açıklamada, “Bu ülkede sermaye için her türlü hak ve özgürlük var; ama işçi sınıfı en küçük bir hak arayışına girdiğinde baskı ve şiddet politikalarıyla karşılaşıyor” dedi
SEMİ TEKTAŞ - Temel Conta fabrikasında işçiler, sendika yetkisinin tanınmaması nedeniyle 10 Aralık 2024’ten bu yana fabrika önünde direnişlerini sürdürerek Anayasal hakları olan sendikalı çalışma hakkı için mücadele ediyor. Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Seyit Aslan da Temel Conta işçilerinin mücadelesine destek olmak amacıyla fabrika önünde işçiler ile bir araya geldi. Arslan’a EMEP İzmir İl Başkanı Elif Çuhadar, parti yöneticileri, Temel Conta işçileri ve çok sayıda partili eşlik etti. Fabrika önünde mücadeleye devam çağrısını yineleyen Aslan, emek ve demokrasi güçlerine 1 Mayıs çağrısında bulunarak, “Türkiye’nin dört bir yanında işçiler ve emekçiler meydanlara çıkarak bu hukuksuzluklara, bu adaletsizliklere, baskı ve şiddet politikalarına karşı güçlerini gösterecekler. Bu nedenle buradan tüm konfederasyonlara, meslek örgütlerine, sendikalara ve barolara sesleniyoruz: 1 Mayıs’ta sermayeye ve onun iktidarına karşı bölünmeden, parçalanmadan hep birlikte gücümüzü gösterelim” ifadelerini kullandı.
Temel Conta emekçilerinin 123 gündür eylemlerine devam ettiklerinin altını çizen Aslan, Çalışma Bakanlığının fabrika yönetimine yaptırım uygulamamasına tepki gösterdi. Aslan, “123 gündür burada emekleri, özgürlükleri ve onurları için direnen işçi arkadaşlarımızın mücadelesinin, tüm Türkiye'ye örnek olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Temel Conta’daki greve ve çalışma koşullarına kısaca göz attım. Türkiye’nin dört bir yanında işçi sınıfının hakları çiğneniyor, ellerinden alınıyor. Ancak Temel Conta’da işler daha da vahim; burada hukukun tamamen dışında bir anlayışın egemen olduğunu bir kez daha gördük. Sendikal hak ve özgürlükler tanınmıyor. "Sendika istemiyorum, örgütlü işçi istemiyorum" diyen bir zihniyet var karşımızda. Türkiye’nin sendikalarla ilgili yasaları mevcut, ancak Temel Conta’nın patronu bu yasaları hiçe saymakta, burjuva hukukunu dahi tanımamakta ısrar ediyor. Bu hukuk tanımazlık, bu adaletsizlik cesaretini nereden alıyor? Bu ülkede sermaye istediği gibi hukuku çiğniyor, adaletsizlik yapıyor ama herhangi bir yaptırımla karşılaşmıyor. Temel Conta’daki işçiler bu hukuksuzluklarla, adaletsizliklerle yüz yüze kalanlar. Ancak Ankara’da, bakanlıkta işler sanki çok iyi gidiyormuş gibi davranan bir Çalışma Bakanı var. Adı “Çalışma Bakanı”, ama gerçekte sermayenin en has bakanlarından biridir. Oysa bakanlığın burada patrona karşı yaptırım uygulaması gerekir. Yüksek Hakem Kurulu’nun kararını tanımayacaksınız, üzerine bir de "sendika istemiyorum" diyeceksiniz; ama hâlâ saygın bir iş insanı muamelesi göreceksiniz. Böyle bir düzen kabul edilemez. Bu nedenle özellikle altını çizmek istiyorum: Bu ülkede demokrasinin olup olmadığını görmek istiyorsanız, önce işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına bakın. Eğer fabrikalarda kölece çalışma düzeni varsa, işçiler günde 12-14 saat çalışıyor ve karşılığında yalnızca asgari ücret alıyorsa, kadınlara mobbing uygulanıyorsa, işçiler iş cinayetlerinde hayatını kaybediyorsa, grevler yasaklanıyorsa, o ülkede demokrasi yoktur” diye konuştu.
İktidarın emek mücadelesini engellediğini ifade eden Aslan, “Bu ülkede sermaye için her türlü hak ve özgürlük var; ama işçi sınıfı en küçük bir hak arayışına girdiğinde baskı ve şiddet politikalarıyla karşılaşıyor. Antep’te, tekstil işçilerinin yüzde 30’luk maaş zammı talebine karşılık, sendika başkanı gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve ev hapsine mahkûm ediliyor. Birleşik Metal-İş Sendikası masada alamadığı hakları için greve çıktığında, iktidarın ilk işi grevi yasaklamak oluyor. Temel Conta’da yaşanan her türlü hukuksuzluk ve keyfiyete karşı Çalışma Bakanı açıkça göz yumuyor. Ama bilinmelidir ki tüm bu adaletsizlikler, tüm bu hukuk tanımazlıklar bir gün mutlaka sona erecek. İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi, direnişi ve hak arayışı eninde sonunda karşılık bulacak. Bu ülkede demokrasi, özgürlük, eşitlik ve barış sağlanacak; işyerlerinde de insan onuruna yaraşır çalışma koşulları ve ücretler temin edilecektir. Kadın işçi arkadaşlarımızın burada verdiği mücadele, direniş hepimize umut veriyor. Türkiye işçi sınıfının sürdürdüğü bu mücadeleler, ülkede demokrasi, hak ve özgürlüklerin geleceğinin en açık göstergesi, en önemli örnekleridir” değerlendirmesinde bulundu.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dolayısıyla çağrıda bulunan Aslan, “Önümüz 1 Mayıs. Türkiye’nin dört bir yanında işçiler ve emekçiler meydanlara çıkarak bu hukuksuzluklara, bu adaletsizliklere, baskı ve şiddet politikalarına karşı güçlerini gösterecekler. Bu nedenle buradan tüm konfederasyonlara, meslek örgütlerine, sendikalara ve barolara sesleniyoruz: 1 Mayıs’ta sermayeye ve onun iktidarına karşı bölünmeden, parçalanmadan hep birlikte gücümüzü gösterelim. Temel Conta işçileri için, DİGEL işçileri için, Antep’te direnen tekstil işçileri için, sendikal hak ve özgürlükler için mücadele eden Türkiye’nin dört bir yanındaki işçiler için gücümüzü gösterelim!” ifadelerini kullandı.