Sayfa Yükleniyor...
Yörük tarihi üzerine gerçekleştirdiği araştırmalarla bu alanda söz sahibi olan yazar Murat Demir ile Yörüklerde doğum ve ölüm adetlerini ele aldık
TANER UYANIKER - ÖZEL HABER
Göçebe yaşam tarzını seçmiş Türkmenler olan Yörükler hakkında yaptığı çalışmalarla ön plana çıkan Buca İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü, yazar Murat Demir Yörüklerin doğum ve ölüm adetlerin hakkında bilgi verdi. Murat Demir, Yörüklerin yaşamlarının gereği olan birlik ve beraberlik içerisinde olmalarının bu vakalarda da ortaya çıktığını söyledi. Yörüklerin obanın yeni ferdini heyecanla karşılarken, bir ölüm olayında da aynı vakarla ferdini uğurladığını ifade eden Demir, Bu birlik ve beraberlik; yörüğün en büyük özelliğidir, öyle ki onun yaşam tarzını da belirler dedi.
Yörüklerin aralarına katılacak yeni bireyi sevinçle beklediğinin altını çizen Demir şunları söyledi: Evin -gelinin-hanımının hamile olduğu müjdesi öncelikle ebe-ninelerden başlamak üzere sevinç dalgasıyla çadıra ve çevreye yayılırdı. Gelinin hamile olması ve iş yükünün hafifletilmesinde kaynana önemli bir rol oynardı. Örneğin kayın babanın bir işi yapmasını istediği gelinine yönelik; kaynananın onun yüklü veya iki canlı olduğunu söylemesiyle her şey tam tersine dönerdi. Yörükler evlat ayrımı yapmazlar; erkek çocuk obanın alevi, kız çocuk evin közüdür derler. Her şeyden önce doğacak çocuğun sağlıklı doğması, analı-babalı büyümesi için bütün aile dua ederler. Obada, hamile kadının işlerine diğer kadınlar yardım ederler. Bu yardım can-ı gönülden yapılır. Yörükler de, erkek çocuk ocak başında doğarsa şanlı olacağına, davar başında doğarsa kutlu olacağına, odun toplarken doğarsa yiğit olacağına inanılır. Eskilerde doğumu, obanın en deneyimlisi olan Ebe Ana gerçekleştirirdi.
ÇOCUĞUN YIKAMA SUYUNA KIRK TAŞ KOYULUR
Demir, çocukların dünyaya gelmesinden sonra yapılanları ise şöyle sıraladı: Çocuk doğunca tuzlanır. Tuzlanmayan çocuğun ileride teninin kötü kokacağına inanılır. Çocuğun geçici sarılığı varsa sarı kundağa sarılır. Kundaklanan çocuğun bacaklarının düzgün olacağına inanılır. Komşular kız çocuklarına pembe, erkek çocuklarına mavi elbise ve benzeri şeyler hediye olarak götürür. Bazı obalarda Tombulak kökü un haline getirilir ve yıkama suyuna serpilir. Yıkama işi kırk gün sürer. Annenin lohusalığı boyunca -mezarının açık- olduğuna inanılır. Annenin sütü olsun diye pekmez içirilir. Bal yedirilir. Çocuğun yıkama suyuna kırk taş koyulur. Kırk gün boyunca taşlı su kullanılır. Kırkıncı gün anne ve çocuk kırklanır. Kovada kalan su evin içine çocuğun bulunduğu yerlere hafif hafif serpilir. Yörükler kırkın karışmasından korkardı. Kırkı karışan çocuğun iflah olmayıp vefat edeceğine inanılırdı. Kırkıncı gün çocuğa tatlı dilli, sevilen biri olsun diye bal sürülür. Bal sürme son kırk yıkamasından sonra yapılır.
NAZARA DİKKAT EDİLİR
Yörüklerde, yeni doğmuş çocuğa ailenin ebeveynlerinin adlarının konduğunu belirten Demir, Çocuğun ismi konmadan önce ezan ve kelimeyi tevhit okunduğunu söyledi. Genellikle konulan adın atalardan, dedelerden kalma olmasına dikkat edildiğini ifade eden Demir, Kız çocuğuna ninesinin ya da genç yaşta vefat eden teyze veya halasının ismi verilebilir. Yörükler arasında Muhammet adı peygamberimize saygıya binaen Mehmet olarak konulmaktadır. Ali, Hasan, Hüseyin, Ayşana, Fatmana, Gülsüm, Iraz, Ummahan, Emine, Hatice adları da yoğun olarak kullanılır. Şimdilerde ise genellikle atanın adı konulmaktaysa da çift ad verilmektedir. Dedenin adı Ramazan ise yeni doğan çocuğa Ramazan Arda gibi isimler verilmektedir. Bazı obalarda ailenin yani ferdi için kurban vaadi var ise çocuğun adına kurban kesilir. Kurban etini öncelikle fakir fukaraya dağıtılır. Çocuktan daha önce doğanlar yaşamamış ise hocadan muska yapılır. Muskanın yanına demir halka ve nazarlıkta bulunur. Muska, çocuğun kundağı veya yeleğinin omuz arkasına asılır. Nazarı olduğuna inanılan bir komşu veya birisi çocuğu görmeye geldiyse ya çocuk gösterilmez ya da çocuğun kulağının arkasına kazan karası sürülür. Nazarının değdiğine inanılan kişiye genelde çakır gözlüye- karşı rahatsız olduklarını davranışlarıyla his ettirmek isterler. Çocuğun yanakları değil elleri daha çok öpülür ve sevilir. Dişi çıkan çocuk için diş diridi (hediği, buğdayı) kaynatılır. Komşular ve akrabalar çağrılır. Kaynamış buğday eğlenilerek tüketilir. Evlerine dönen davetliler yanlarında bu hedikten götürürler dedi.
AĞITÇILAR TUTULUR
Yörüklerin ölümü de doğum gibi normal bir olay olarak kabul ettiğini vurgulayan Demir, kadim yörüklerin göçebe olmalarından dolayı yakınlarını, nerede ölürse o yerin mezarlığına gömdüklerini söyledi. Demir Yörüklerde ölümler hakkında şunları söyledi: Biz şimdilerde bu mezarlıkların hatlarını çizdiğimizde Göç Yollarının hatlarını belirleye bilmekteyiz. Göç yollarında yaşamlarını yitiren yörüklerin mezar başucu taşlarının çoğunda ölünün ismi bile olmaz. Bundan dolayıdır ki göçebe yörüklerin bugünkü torunları atalarının mezarlarının yerini bile bilmez. Hasta ölüm döşeğinde dalgın dalgın baktığı yerden Azrailin gelip canını alacağına inanılır. Hastaya su verilir veya su içecek durumda değilse dudakları ıslatılır. Akrabalar hastaya devamlı Kelime-i Şahadet getirmesinde yardımcı olurlar, bilenler hastanın başında Kuran-ı Kerim okurlar. Ölümün çevreye duyurulması için imama haber verilir. Özellikle ölünün yakınlarından kadınlar ağıtlar yakarlar. Ağıt yakmayı çok eskiden bu işi meslek haline getiren ağıtçılarda bulunurdu. Ağıt da ölünün kişiliği ön plana çıkarılarak ne kadar iyi olduğu, bonkörlüğü, iyilikseverliği veya sağlığında çektiği acılar, başından geçenler anlatılır. Ağıt söyleyenin içinden geldiği gibi söylenir.
TÜM YÖRÜKLER CENAZEYE KATILIR
Yörük obalarında düğün etkinliğine herkesin iştirak ettiği gibi cenazeye de katıldıklarını hatırlatan Demir, Yörükler cenaze sahibine yardımcı olabilecekleri bir hususun olup olmadığı sorarlar. Özellikle akrabalar cenazede bir birlik beraberlik gösterir, mezarın kazılması, cenazenin defin işlemlerinde bir birlerine yardımcı olurlar. Ölü toprak ister diye bir an önce gömülmesine dikkat edilir. Şimdilerde ise cenazenin uzaktan gelecek çocuğu veya kardeşi varsa beklenilebilir. Özellikle öğlen namazına müteakip gömme işlemi yapılır. Cenaze evinin veya taziye yerinin önünde erkekler bekler, kadınlar ise cenaze evinde bulunur. Cenazenin yıkanmasında merhum ve merhumenin vasiyeti gözetilir, yoksa bu işi en iyi icra eden kadın ölüyü yıkamak üzere çağrılır. Erkekler ise mahallin imamı tarafından yıkanır. İmama bu işten anlayan biriside yardım eder. Cenaze suyunun kazandan alınmasını sağlayan su kabağının ağzı taşla kırılarak kullanılır. Cenaze beyaz kefen ile giydirilir, çene ve ayaklar bağlanır. Cenazenin yıkanması için hazırlanan kazanın ateşi söndürülmez. Eğer cenazenin gözleri kapanmıyorsa dünyada muradına eremeden öldüğüne inanılır. Cenaze namazı kılınır. Namaza obanın bütün yetişkin erkekleri katılır. Bu durum vicdani ve ölene karşı son görevdir. Cenaze mezara konurken cenazenin en yakını da mezara iner ve cenazeyi dini vecibeleri çerçevesinde usulüne uygun olarak mezara konulmasını sağlar. Sonra herkes toprak atar, ne kadar kişi toprak atarsa, cenazenin o kadar günahlarının azalacağına inanılır. Küreği eline alan kişi en az üç defa mezara toprak atar. Mezara toprak atanlar sırası geçince küreği yere bırakır diye konuştu.
ÖLÜ EVİNDE EN AZ ÜÇ GÜN YEMEK PİŞİRİLMEZ
Tabutun üzerine örtülen örtünün veya battaniyenin camiye bağışlandığını söyleyen Demir, ölü gömme işleminin sona ermesinden sonra cemaatin cenazenin çıktığı eve veya taziyenin kabul edildiği yere gittiğini belirtti. Demir, İmam Kuran-ı Kerim okur, taziyeye katılanlar cenazenin yakınlarına başsağlığı diler. Taziye evi bir iki saat içerisinde boşalmaya başlar, çağrılmış veya kendiliğinden gelen fakirlere ölenin namaz borcuna karşılık para dağıtılır. Gelen bu fakir fukaraya ölenin elbiseleri de verilir. Buna devir denilir. Parayı alan fakir ölen kişiye dualar eder, böylece ölen kişinin borçlarından kurtulduğuna inanılır. Birde Alt-üst parası vardır. Bu parada cenazeyi yıkayan, mezarı kazan kimseler arasında paylaştırılır. Ölünün yıkandığı gece ölü evinin yakınında ateş yakılır. Çünkü ölünün gece gelerek kirpiğini atacağına inanılır. Ölü evinde en az üç gün yemek pişirilmez, başta akrabalar olmak üzere komşular da evlerinde yaptıkları yemeği getirirler. Kuran-ı Kerim okumasını bilen komşular, akrabalar ara ara ölü evini ziyaret ederek Kuran-ı Kerim okurlar. Ölenin canı için mahallede evde yapılan çörek veya helva dağıtılır. Ramazan veya Kurban bayramlarından bir önceki günü mezarlıklar ziyaret edilir, dualar okunur, mezarlığın bakımı yapılır. Beklenmedik bir ölüm durumunda yakın komşular ya düğünlerini iptal eder, ya da cenaze sahiplerinden müsaade isteyerek düğünü mütevazı bir şekilde bitirirlerdi. Cenazenin kırkıncı ve elli ikinci günlerinde yemekler hazırlanır, halk mevlide davet edilir. Yakın akrabalar mezarı ziyaret ederler dedi.
Murat Demir Kimdir?
1967 tarihinde doğdum. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldum. Yörük araştırmacısıyım. Yörüklerin tarihi ve sosyal antropolojisi hakkında 10 yıldır yazılar yazmaktayım.
Haber Merkezi