- Gündem
- 17.06.2025 15:55
Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş ile karnelerini alıp yaz tatiline ‘merhaba’ diyen öğrencileri ve yeni dönemde kendilerine büyük sorumluluk düşen ebeveynlerin tutumunu konuştuk
SULTAN GÜMÜŞ / RÖPORTAJ
Bir eğitim - öğretim dönemi daha bitti. Okulların kapanmasıyla birlikte derslerinde başarılı olanlar ‘tatil’ ile ödüllendirildi, daha az başarılı olanları ise 'karne korkusu' sardı. Peki, çocuklar neden kötü karne getirir? Bu onların başarısız olduğunu mu gösterir? Karnesi kötü olan çocuğa nasıl davranmak gerekir? Yaz tatili süresince çocuğa nasıl yaklaşımda bulunulmalı? Tüm bu soruları Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş ile değerlendirdik. Olataş, karne alan öğrencilerin psikolojisini ve onlara nasıl davranılması gerektiğini aktarırken önemli mesajlar da verdi. Çocuklarımızın hayatta ve okullarında gerçekten başarılı, özgüvenli ve kendilerine yetebilen bireyler olmalarını istiyorsak ‘el alemin çocuğu’ söyleminden uzak durmakta büyük yarar olduğunu vurgulayan Olataş, “Neticede o ‘el alemin çocuğu’ ile değil kendi çocuğumuzla birlikte yaşamaya devam edip onun ileriki hayatında karşılaşacağı sorunlarla yüzleşeceğiz” dedi. Gösterişi, caka satmayı adet edinen ve her şeye bir karşılık bekleyen nesillerin yetişmesine de ortam yaratılabileceğini kaydeden Olataş, “Bir toplum da bu şekilde yetişmiş bireyleri yüzünden geri kalmış toplumlar arasına kendisini sürükler” diye konuştu.
KARNE TEK BAŞARI GÖSERGESİ DEĞİL!
Yoğun bir ders ve sınav maratonundan sonra öğrenciler karnelerini aldı. Ancak kimi gördüğü notlar karşısında hayal kırıklığı yaşarken kimi de büyük mutluluk duydu. Peki, bu aşamada öğrencilerin ve velilerin tutumu nasıl olmalı?
Evet, her eğitim-öğretim yılında olduğu gibi bu yılın da bütün öğrenciler için oldukça stresli geçtiğini söyleyebilirim. Sürekli yeni olacak ya da olası değişikliklere adapte olma düşüncesi bile çocukları normal derslerinin dışında ekstra strese sokmakta ve bu durum da doğal olarak onların başarılarını olumsuz yönde etkilemektedir. Sadece kimi çocuk stresle baş edebilme konusunda diğerlerinden daha iyi olduğu için ve diğerlerine göre biraz daha disiplinli çalışabildiği için bu karne döneminde keyifli ve mutlu iken, diğerleri ne yazık ki o ya da bu sebeplerden dolayı çeşitli hayal kırıklığı yaşadılar. Öyle ya da böyle bu çocuklar bir eğitim-öğretim yılını bitirdiler ve bir karne aldılar. Kimisi başarılı oldu kimisi daha az başarılı oldu. Genel olarak ‘başarısız oldu’ cümlesini kullanmamayı tercih etmekteyim ve velilerin de bunu kullanmamalarını tavsiye edebilirim. Çünkü en başarısız olduğunu varsaydığımız insan bile aslında süreçte mutlaka bir şeyler öğrenir. Bunun ille de karne denilen basılı kâğıda yansıması gerekmez. Karne akademik başarı göstergesi olarak illa ki bir öneme sahiptir. Ancak unutulmamalıdır ki tek başarı göstergesi de değildir. Bunun için öncelikle öğrencilerin, neyi öğrenip neyi öğrenemediklerinin tahlilini yapmalarını; bunu yaparken de velilerinin onlarla beraber bu değerlendirmeyi olabildiğince objektif bir şekilde yapmalarını ve çocuklarını desteklemelerini öneririm.
‘EL ALEMİN ÇOCUĞU’ ZARAR VERİYOR
Birçok öğrenci akranlarıyla kıyaslanıyor. ‘El alemin çocuğu’ çok fazla dilimizde. Bence bu en büyük yanlışlardan biri. Peki ya sizce?
Evet haklısınız, bu durum bir insana verilebilecek en büyük zararlardan birisidir. Özgüven yetersizliği ve öz saygının yitirilmesi durumlarının oluşmasında bu şekilde yapılan yıkıcı eleştirilerin payı oldukça yüksektir. Çünkü çocuklar aileleri tarafından koşulsuz şartsız sevilmeyi ve kabul edilmeyi isterler. Çocuğun ruhsal gelişiminde aile tarafından koşulsuz şartsız kabulün önemi çok büyüktür. Ebeveynlerin kabulü olmadığı zaman ya da herhangi bir koşula ya da şarta bağlı olduğu zaman çocuklarda bir bocalama olur: Ve kendilerini ‘Acaba böyle yaparsam annem-babam ne der, acaba beni severler mi, eğer onlar bile sevmiyorlarsa bu dünyada kimse beni sevmez, demek ki ben değersizim ve sevilmeye layık olmayan biriyim…’ şeklinde uzayan bir olumsuz düşünce sarmalında bulurlar. Sonuç olarak ileriki yaşlarında hem özel hem de sosyal hayatlarında kendilerini değersiz ve yetersiz olarak gören ve buna inanarak yaşayan yetişkinler olarak karşımıza çıkarlar. Bunun için çocuklarımızın hayatta ve okullarında gerçekten başarılı, özgüvenli ve kendilerine yetebilen bireyler olmalarını istiyorsak ‘el alemin çocuğu …’ söyleminden uzak durmakta büyük yarar vardır. Neticede o ‘el alemin çocuğu’ ile değil kendi çocuğumuzla birlikte yaşamaya devam edip onun ileriki hayatında karşılaşacağı sorunlarla yüzleşeceğiz. Çocuğumuzun ileriki yaşamında sağlıklı bir yetişkin olmasını ve sağlıklı bir aile iletişimine sahip olmasını istiyorsak bu ve benzeri söylemlere dikkat edilmelidir.
Karne için ceza da ödül de yanlış mı?
Ödül ve cezadan ne anladığımız burada oldukça önemli. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da ölçülü olmak önemlidir. Yani iyi karne geldi diye çocuğa binlerce liralık hediyeler ya da benzeri şekilde ödüller vermek zaman içerisinde çocukta doyumsuzluk duygusunun oluşmasına sebep olur. İlkokul 1. sınıftan itibaren çocuklar maddi değeri o yaşa uygun olmayacak kadar yüksek değerlerde ödüller ile şımartılıyorlar. Doğal olarak çocuk da her geçen gün daha fazlasını talep ediyor ve aile de başlatmış olduğu kısır döngüyü devam ettiriyor. Sonuç: Doyumsuzluk. Başka bir açıdan da bakacak olursak çocukta bir alışveriş durumu başlatılıyor ve çocuk daha sonraki dönemlerde her yapacağı iyi bir iş için bir ödül talep eder hale geliyor. Bütün bunlar çocuk iyi bir şey yaptığında (ya da buradaki konuya dönecek olursak iyi bir karne getirdiği zaman) hiçbir şey olmamış gibi davranmak anlamına gelmiyor tabi. İyi bir karneyi maddi değeri çok yüksek olmayan ama manevi değeri yüksek olan ve çocuğun kendini iç dünyasında mutlu hissettirecek bir şeyle kutlamak en sağlıklısıdır. Aynı şey ceza konusu için de geçerlidir. Kötü bir karneden dolayı çocuğu maddi ya da manevi mahrum bırakmak çocuğun gelişimine ve öğrenmesine hiçbir katkıda bulunmaz. Aksine çocuğu daha öfkeli, yetersiz ve saldırgan bir tutum takınmaya yönlendirir. Ama tabii ki de olumsuz bir durumun da bir sorumluluğu olduğunu öğretmek gerekir. Örneğin; yazın normalde günde 2 saat ders çalışması önceden planlanmışsa derslerini iyileştirmek için bunu 2,5 saate çıkartmak gibi çocuğu rencide etmeyecek, hırpalamayacak ve gelişimine katkıda bulunacak çözümler üretilebilir.
YAZ TATİLİNDE ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLAR
İyi karne getiren öğrencilerin bir kısmı ‘iyi tatil’ seçenekleriyle ödüllendirilirken, iyi karne getiren öğrencilerin diğer bir kısmı da geçim kaygısı nedeniyle çalıştırılıyor. İyi karne maalesef her zaman aynı sonucu getirmiyor. Yaz tatilinde çalışan ya da çalıştırılan çocuklara ilişkin neler söylemek istersiniz? Sosyal medyada onların gözüne sokulan ‘tatil’ in yan etkilerinden bahseder misiniz?
Hayat ne yazık ki herkese adil davranmıyor. Birbirine en denk olarak gördüğümüz kişiler arasında bile mutlaka bir adaletsiz durum bulunabiliyor. Önemli olan şey kendi içinde bulunduğumuz duruma en uygun ve en kaliteli şekilde yaşamayı ilke edinmek. Bu sayede insan yaşadığı ortamla ve kendisiyle barışık bir halde yaşayabilir. Aslında mutluluğun sırrı da burada yatmakta. Ancak günümüzde sosyal mecraların etkisi ile insanlar elindekini görmeme ve hep diğerinin elindekini isteme modunda yaşamaktalar. Bu sebeple de sorunuzdaki ikilem ortaya çıkıyor: Ben neden o şekilde yaşayamıyorum! Bu yüzden de yaşanılan o an kaçırılmakta ve insan kendisini mutsuzluğa mahkum etmekte. Çalışma konusundan bahsedecek olursak; malum 12 Haziran Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nü 2 hafta kadar önce geride bıraktık. Uluslararası mecralarda çocuk işçiliği ile mücadele kapsamında çeşitli aksiyonlar, farkındalık çalışmaları gibi çalışmalar yapıldı. O yüzden burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Çocuğun bir beceri edinmesi amacıyla bir yerde birinin yanında ağır olmayan koşullarda bir okul gibi iş öğrenmesi ile çocuğun ağır işlerde, ağır şartlarda yetişkinler gibi çalıştırılıp onun kazanacağı para ile ev geçindirilmesi arasındaki farkın farkına varılmasıdır. Eğer birinci bahsedilen şekildeyse çocuğun karnesinden bağımsız olarak hayat becerisi kazanması oldukça kıymetlidir. Ancak ikinci durum ise iyi ya da kötü karneden bağımsız bir şekilde çocuklarımızı korumamız gereken bir durum söz konusudur. Bu bahsettiğim şekilde eğer çocuklarımıza belirli değerleri doğru bir şekilde verirsek böylece kendi hayatları ile mutlu olabilen çocuklar olarak hayatlarını devam ettirebilirler. Ancak bunu başarabilmek için öncelikle ebeveynlerin durumlarını içselleştirmesi, kabullenmesi ve ona göre yaşamayı kabullenmesi gerekmektedir. O zaman sağlıklı bir çocuk yetiştirmek ve sağlıklı bir aile hayatına sahip olmak mümkündür.
CAKA SATMAYI ADET EDİNEN NESİLLER
İlber Ortaylı, ‘Bizim zamanımızda bu kadar şamata yoktu. Okula başladığımda önce, niye tatil yapıldığını bile anlamadım. 50’li yıllarda bu kadar büyük bir hadise değildi karne hediyesi. Bence pek gerekli de değil. Bizim zamanımızda tören de yapılmazdı, müsamere yapardık. Zaten çoğu okulda karneler erken verilirdi. Çünkü Anadolu’da çok sayıda yarı-göçebe aile vardı. Kışı şehirde geçirenler, yazın mevsimlik işçi olmaya gidip okullar açılırken dönerdi’ der. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Git gide artmakta olan tüm bu gösterişli karne merasimleri de öğrenci üzerinde etkili mi?
Az önce de bahsettiğim gibi işçilik konusu haricinde İlber Hoca’nın söylediklerine katılmamak mümkün değil. Gerçi her olayı, tarihi olayları tarihsel süreçte ve yaşandığı döneme göre değerlendirmek gerekir. Bugünden bakıldığında geçmiş çok farkı görülebilir ama o an yaşanırken daha farklıdır. Bunun haricinde karne şamataları, hediyeler ve törenler konusunda aynı fikirleri paylaştığımı yinelemek isterim. Az önce bizim de konuştuklarımızla paralel şeyler. Çocuğun başarısını dışsal maddi şeylere bağlamak ve yapılan her şeyi insanların gözüne tören olarak sokmak yaşanan anların değerini azaltmaktadır. Her şeyde olduğu gibi karne hediyesi ya da kutlaması konusunda da ölçülülük ve mütevazılık oldukça önemlidir. Bu sayede bir insan elindekinin kıymetini daha iyi anlar. Bu anlayışa ne kadar erken yaşta sahip olabilirse ileriki hayatında da ona göre daha kaliteli bir yaşam inşa eder ve yarın öbür gün kendi ailesini kurduğu zaman da kendi çocuklarını o şekilde yetiştirir. İşte bir toplum bu şekilde mutlu ve gelişmiş bir toplum olma yolunda ilerleyebilir. Aksi halde gösterişi, caka satmayı adet edinen ve her şeye bir karşılık bekleyen nesillerin yetişmesine ortam yaratılmış olunur ve bir toplum da bu şekilde yetişmiş bireyleri yüzünden geri kalmış toplumlar arasına kendisini sürükler.
TATİL NASIL VERİMLİ HALE GETİRİLMELİ?
Tatili sizce hem veliler hem de öğrenciler nasıl en verimli şekilde değerlendirebilir? Bu konuda bazı öneri ve tavsiyeleriniz var mı?
En verimli tatilin sırrı, birlikte ailecek bolca zaman geçirmektir. Bunun için illa ki bir yerlere tatile, deniz kıyısına vs. gitmeye gerek yoktur. Oldukları yerlerde mümkün mertebe birlikte zaman geçirmek bu hayattaki en güzel ve en kaliteli tatil yöntemidir. Örneğin birlikte yemek yemek, akşam bir gezintiye çıkmak, parka gitmek, belki sinemaya gitmek gibi. Önemli olan ne yapıldığından ziyade ne zaman ve kiminle yapıldığıdır. Bu bütün aile bireylerine iyi gelecektir. Tabii ki yaz döneminde ders çalışmak da önemlidir. Düzenli olarak çalışıldıktan sonra günde 1 saat bile çalışmak insana çok şey katar. Çünkü burada bir rutin, bir alışkanlık edinilir. Böylece çocuk kondisyonunu kaybetmez. Ayrıca bütün aile birlikte kitap okuma saati ayarlayabilir. Bunu yapmak çalışılacak bütün derslerden daha kıymetlidir. Çünkü ailece okunulan kitap sayesinde çocuğun hem düşünce dünyasında hem de bilişsel sürecinde çok büyük gelişmeler olur. Bu gelişim de çocuğun okul hayatında okuduğunu daha iyi anlamasına ve bilgiyi daha iyi değerlendirmesine katkı sağlar. Bunun yanı sıra da hayatı boyunca kullanacağı çok güzel bir okuma alışkanlığı edinmesine yardımcı olur.
KOŞULSUZ, ŞARTSIZ SEVİN
Benim sormayı unuttuğum ancak sizlerin eklemek istediği başka noktalar var mı? Son olarak neler söylemek istersiniz?
Çocuklarınızı koşulsuz, şartsız sevin ve her zaman yanlarında olun. Onların mutlu ve kendine güvenen bireyler olmasını istiyorsanız önce sizler kendinizle barışık ve mutlu olmayı öğrenecek yollar keşfedin ki çocuğunuz da sizi modelleyerek kendisi için doğru olan yöntemleri geliştirebilsin. Karne, sadece akademik gelişimin göstergelerinden bir tanesidir ancak geri kalan her şey tamamen çocuğun kendini nasıl iyi bir insan olarak geliştirdiği ile ilgilidir. Bunun için de ebeveynlere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bütün bunlar sağlandığında o karnelerin de iyileştiğini göreceksiniz.