Felakete giden yol: İklim değişikliği ve betonlaşma!

İzmir’de kuraklık sonrası meydana gelen sel felaketi gözleri iklim uzmanlarına çevirdi. Prof.Dr. Türkeş’e göre; iklim değişikliğinden dolayı hava olayları daha şiddetli olsa da felaketin nedenlerinden biri de artan betonlaşma


  • Oluşturulma Tarihi : 04.02.2021 07:02
  • Güncelleme Tarihi : 04.02.2021 07:02
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Felakete  giden yol: İklim değişikliği ve betonlaşma! haberinin görseli

İklim değişikliği ve küresel ısınmanın yaşama olumsuz etkileri her geçen gün daha da fazla hissediliyor. Özellikle artan kuraklık, aşırı sıcaklıklar, seller ve dolular hem kentlerde hayata hem de tarımsal üretime büyük ölçüde olumsuz etki yapıyor. Uzun süre yaşanan kuraklık sonrası İzmir de, 2 Şubat Salı günü hayatı felç eden sağanak yağışa teslim oldu ve kentte 8 saatte 1 aylık yağış düştü. Meydana gelen sel felaketinde sokaklar göle dönerken, çok sayıda ev ve iş yerini su bastı, iki vatandaş da yaşamını yitirdi. Peki yaşanan felaketin sebebi akılara ilk olarak gelen iklim değişikliği mi? Uzmanlara göre, iklim değişikliğinden dolayı hava olayları daha şiddetli olsa da felaketin nedenlerinden biri de artan betonlaşma...

YÜZEY SICAKLIKLARI ARTTI

Gök gürültülü sağanak yağışların her zaman olduğunu, ancak yüzey sıcaklıklarının artmasının, yüzeyin nem tutma kapasitesini artırdığını bunun da ciddi atmosferik değişimlere yol açtığını ifade eden İklim Bilimci Prof.Dr. Murat Türkeş, bu nedenle daha şiddetli etkiler görüldüğünü, birim alana daha kısa sürede daha hızlı ve büyük taneli yağmur damlaları düştüğünü söyledi. Prof.Dr. Türkeş, “İklim değişikliğinin, ‘iklimin kendi değişkenliğini’ de yani afetleri de etkileyeceğini bekliyoruz. İzmir’de ve Türkiye’nin başka bölgelerinde kışın ya da ilkbahar aylarında kuvvetli gök gürültülü sağanak yağışlar olur. Bunlar eğer uygun topografya yoksa yetersiz bir altyapı varsa, dereler ve sel yarıntıları kapatılmışsa hatta içine bir de yerleşme yapılmışsa tabii ki İzmir’de de olduğu gibi kentsel taşkınlara neden olabiliyor. Ancak iklim değişikliğinin, hem kuraklık hem de şiddetli yağışların neden olduğu sellerin sıklığını ve şiddetini de değiştireceğini bekliyoruz. İzmir’deki yağışa bakarsak; bir Akdeniz cephesel alçak basıncı Orta Akdeniz’den İzmir’e yaklaştı. Önce lodos fırtınası oldu ki bu bilinen bir şeydir. Arkasından da soğuk cephe geçişlerinde özellikle Kıyı Ege, Batı Anadolu ve Güneybatı Anadolu’da etkili yağışlar olur. Hava bu, hep olagelen bir şey... Ancak iklim değişikliğiyle birlikte yüzey ve atmosfer alt sıcaklıkları arttı, buna bağlı olarak da buharlaşma arttı. Aynı zamanda atmosferdeki su buharı içeriğini de arttırıyor. İklim model öngörüleri, gelecekte bir yandan kuraklıkların bir yandan da şiddetli sağanakların olabileceğini bize gösteriyor. Gözlenen değişimler de bize bunu gösteriyor. İklim değişikliği artık bir kuram değil, bunu dikkate almamız lazım” dedi.

HER YER ASFALT VE BETON!

Ancak Prof.Dr. Türkeş’e göre sıklıkla görülen sel felaketlerinin tek nedeni küresel ısınma değil. İklim değişikliğinden dolayı hava olayları daha şiddetli olsa da felaketin nedenlerinden biri de artan betonlaşma... Normal şartlarda yağmur damlalarının bir kısmının ağaçlarda kaldığını, bir kısmının buharlaştığını, diğer kısmının da akarsular tarafından toplandığı, toprakta süzüldüğünü ifade eden Prof.Dr. Türkeş, “Kentlerin artık gök gürültülü sağanak yağışları giderebilecek doğal akarsu kanalları kaldı, ne de bu ani sağanak yağışlar sonucu kent sellerini engelleyebilecek yağmur alt yapısı yapılabildi. Her yer asfalt ve beton... Yağışın normal süzülebileceği yeraltı sularına dönüşebileceği ortam kalmadı, doğal akarsu morfolojisi yok edildi. Bu nedenle iklim değişikliğinin şiddetlendiği bu olaylar kent sellerine neden oluyor. Kentlerde altyapı sistemlerinin, kanalizasyonun ve yağmur suyu atık sistemlerinin bugüne kadarkinden daha kuvvetli olması gerekiyor. Daha önce 50 yıllık kuraklık ve şiddetli yağış olasılığı için su sistemi ya da altyapı yaptıysanız artık 100 yıl, 100 yıllık yaptıysanız da 200 yıllık olasılıklarla planlama yapmalısınız. Bu yağış akarsularının, sel yarıntılarının, toprak yüzeyinin ve ormanın bulunduğu bir ortamda olsaydı ne olacaktı? Toprak bunun bir kısmını süzecekti, bir kısmı ağaçların üzerinden buharlaşacaktı, bir kısmı yüzeysek akışa geçecekti. Akarsular, göller ve dereler bu fazla suyu azaltacaklardı. Ama kentlerin böyle bir şansı yok. Kentlerde doğal su kanalları olabilecek her türlü irili ufaklı akarsuyu ya kapattık ya da talan içine aldık. Kentleri doğal su sistemlerinden kopardık. Dolaysıyla İzmir’de de, Doğu Karadeniz’de de hem yanlış yerleşme hem de iklim değişikliğinin kuvvetli yağışları şiddetlendirmesi bu afetleri yaratıyor” ifadelerini kullandı.

DOĞABİLİMCİLERLE ÇALIŞILMALI

Altyapı sistemlerinin iklim değişiklikleri gözetilerek tasarlanması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Türkeş, bu konuda kesinlikle doğabilimciler, fiziki coğrafyacılar, klimatologlarla birlikte çalışılması gerektiğini dile getirerek “Var olan mühendislik yapıları bugün yetmiyor. Bir yandan iklim değişikliğini dikkate alacaksınız, bir yandan da doğa bilimlerini... Ama belediyelerde de, kamuda oldu gibi; doğa bilimciler, fiziki coğrafyacılar, klimatologlar çalışmıyor. Oysa ki bunlar artık mühendislik kollarının tek başına çözebileceği konular değil. Kim yapacak kuraklık analizini, kim izleyecek? Şiddetli yağışları, hava tiplerini kim izleyecek? Böyle bir sorunumuz da var. Hem yerel yönetimler hem kamu belli mesleklerin egemenliği altında ve bu çok disiplinli problemleri çözebilecek diğer mesleklere hiç şans vermiyorlar. Doğa ile uyum içinde, bütünleşik bir yaşam, kentsel gelişme ve kalkınma öncelikli konumuz olmak zorunda. Yani bir yandan doğayı koruyacaksınız bir yandan da onların koruması altında sürdürülebilir yaşamı birlikte planlayacaksınız. Artık kuraklık olduğunda kuraklığı konuşan, sel olduğunda seli konuşan, deprem olduğunda çok zarar göreceğimizi bile bile önemli değişiklikler yapamayan bir ülke olmaktan çıkmak zorundayız. Bunun için hem merkezi hem de yerel yönetimlere hem de bir baskı grubu oluşturmak açısından yurttaşlara önemli görevler düşüyor. Herkes olanağını kendi çerçevesinde kullanmak zorunda... Bu artık bir gerçek; iklim değişiyor. Sadece iklim ortalaması değil değişkenlikleri de değişiyor. Yağışların aşırılıkları değişiyor, diğer yandan da kuraklık bir ciddi boyutla karşımızda. Hatta son 20 yılda artık bir hortum klimatolojimiz oluştu. Artık bunları dikkate almak zorundayız” vurgusu yaptı.