Gülümsemenin büyüsü mucizeler yaratıyor

Türkiye’nin ilk Gülümseme Eğitmeni Psikolog Kutay Ürkmen, sağlıklı bir ruh hali için gülümsemenin önemini vurgularken düzenlediği seminerlerde izleyicilerini gülmekten kırıp geçiriyor


  • Oluşturulma Tarihi : 10.10.2018 08:40
  • Güncelleme Tarihi : 10.10.2018 08:40
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Gülümsemenin büyüsü mucizeler yaratıyor haberinin görseli

NİLGÜN TAZE / RÖPORTAJ
1994 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olan Gülümseme Eğitmeni Psikolog Kutay Ürkmen, “Gülümsemenin Büyüsü” isimli seminerlerinde bir taraftan güldürürken bir taraftan da hayatı daha güzel ve neşeli yaşamanın püf noktalarını öğretiyor. Bugüne kadar yurt içi ve yurt dışı dahil olmak üzere 5 ülkede 120’den fazla kurumla çalışarak 695 adet sunum yapan Ürkmen, aynı zamanda İstanbul’da yaptığı stand-up gösterileri ile de dikkatleri üstüne çekiyor.



Neden “Gülümsemenin Büyüsü?” ve bu büyü nasıl ortaya çıktı?
Üniversiteden mezun olur olmaz arkadaşlarım ‘millet askerlikten kaçar sen gitmek istiyorsun’ demelerine rağmen hemen askerlik işini aradan çıkarmak istedim. Vatani görevimi tamamladığım günün ertesi sabahı Çimentaş Fabrikası’nda işe başladım. 3.5 yıl burada çalıştıktan sonra Koç Holding bünyesinde yer alan Migros’ta yönetici olarak çalışmaya başladım. 12 yıllık bir iş hayatından sonra işimin imkanları iyi olmasına rağmen yapmaktan daha çok keyif alacağım bir şeylerin olduğunu hissetmeye başladım. Bu arayışımın ardından işimden istifa ederek Alsancak’ta Psikoloji Muayenehanesi açtım. Bir arkadaşımın bana mesleki deneyimlerimi kurumlarla paylaşma fikrini vermesinin ardından benim için çok iyi bir referans olan Sony’e eğitim verdim. Burada verdiğim eğitimler benim önümü açmakla birlikte bana da çok keyif verdi.  Sahnede olmayı oldum olası severim çünkü üniversite yıllarımda sahne tozunu çok fazla yutmuştum. Bu aşamada bir yol ayırımında buldum kendimi. Ya piyasadaki yüzde 90 eğitmenin yaptığı gibi birçok konuda içi boş eğitimler verecektim ya da kendime bir tek konu seçip o konuda yoğunlaşarak gerçekten ayağı yere basan eğitimler verecektim.



HEM GÜLÜYOR HEM GÜLDÜRÜYORUM
Gülümsemenin büyüsü tam bu aşamada ortaya çıktı o zaman…
Kesinlikle evet. Bu aşamada kendime öyle bir konu bulmalıydım ki yıllar sonra o konunun adı geçtiğinde ilk akla gelen isim ben olmalıydım. Ben riskli olsa da sonucunun güzel olacağına inandığım bir başlık aramaya başladım. Kendimi bildim bileli insanları güldürmeyi ve mizahı çok sever ve değer veririm. Aslında konu ben farkında olmadan önümde duruyormuş. “Gülümsemenin Büyüsü.” Yaklaşık 8 yıldır hem kendim gülüyor hem de insanları güldürüyorum. Yaklaşık bir hafta önce 695’inci sunumumu yaptım ve yaklaşık 83 bin kişiye bu sunumlarımla ulaşmış oldum. Toplamda Türkiye ve yurt dışındaki 5 farklı ülkede 120’den fazla kurumla çalıştım. Zaman içinde sunumlarımın içinde insanların çok güldüğü kısımların olduğunu fark ederek bu kısımları tıpkı cımbızla çekip ibrikten akıtarak ortaya gerçekten çok komik bir konsept çıkardım. Hazırladığım “Ne haliniz Varsa Gülün” isimli bir stand-up gösterimini İstanbul’da ki bir AVM’de sergiliyorum. Böylesine keyifli bir şekilde “Gülümsemenin Büyüsü” peşinde koşturmak çok güzel.



İlk sahneye çıktığınızda neler hissetmiştiniz? Aynı konuyu ele almak ilk hislerinizi etkiledi mi?
İlk çıktığım sahne performansı ile şimdikileri kıyasladığımda çok şaşırıyorum. Örneğin ilk yıllarımda sahneye hep takım elbiseli, ümüğüme kadar sıkılmış bir kravat, dar bir gömlek ve ayağımı sıkan kösele ayakkabılarla çıkmışım.  Gülümsemenin büyüsünü bir cenaze levazımatçısı gibi o zamanlar anlatmaya çalışmamda çok komik. Temelde insanlara vermeye çalıştığım aurayı kıyafetlerime yansıtmam kısa bir zamanımı aldı. Kendime beli lastikli olan rahat ve şık pantolonlar diktirdim ve içinde kendimi rahat hissettiğim tişörtler aldım. Kısacası zaman içinde tıpkı iki kardeş gibi “Gülümsemenin Büyüsü” beni geliştirdi ve bende onu geliştirdim. Bu nedenle sorunuza cevabım hayır. Gülümseme ve ben sürekli olarak birbirimizi geliştirdiğimiz için ilk hislerimde hiçbir değişim olmadı. Zaman zaman katılımcılarımın birisi öyle bir şey söylüyor ki kafamda büyük bir ışık yanıyor ya da bir şeyi hatalı söylediğimi kendiliğimden fark ediyorum. Keyifle, içine sevgi katılmadan yapılan bir işin çok fazla verimli olmayacağı inanıyorum.
SUNUMUMUN ALTERNATİFİ YOK
Neden psikoloji?
Eğitim ve öğretim hayatımda fizik, kimya, matematik gibi derslerim iyi olsa da her zaman sosyal bir öğrenci oldum. Bu nedenle üniversite için tercihlerim hep sosyal alanlar oldu. Aslında 16-17 yaşlarında bir gençten hayatının kalanının tamamını etkileyecek bir seçim yapmasını beklemek çok sağlıklı değil. Allah’tan ben akılcı davranarak birçok alanda iş bulmamı sağlayabilecek psikolojiyi seçtim. O zamanlar kendime ‘Öyle bir bölüm bitirmeliydim ki o bölümü bitirdiğimde yelpazem biraz geniş olsun diye düşünürdüm hep. Eğer bir makine mühendisliği okumuşsanız sadece makine mühendisi olarak çalışırsınız. Maalesef ülkemizde mezun olanların yüzde 90’ı bitirdikleri bölümde çalışamıyorlar. Kendi işimi bende uzun bir süre yapmamış olsam da 15-16 yıl özel sektörde yöneticilik yapmak bana sayısız deneyim kazandırdı ve beklide bu deneyimler şu an yaptığım bu işin zeminin oluşturdu.
Sunumlarınızı hazırlarken nelere dikkat ediyorsunuz?
İş hayatım boyunca belki 150-200’e yakın eğitim aldım ancak hangilerini hatırlıyorum diye baktığımda bir elin parmaklarını geçmediğini görüyorum. Kendi eğitimimi hazırlarken hatırladığım eğitmenlerin ortak özelliklerini gözümde canlandırdım ve gördüm ki hepsi de eğlendirerek eğitim vermiş. Eğitimlerde katılımcı olmuş, kazanmış veya kaybetmişim. Ukala, siyah takım elbiseler içinde ahkam kesen, her şeyi kendisinin en iyi bildiğini vurgulamaya çalışan eğitmenler bana da olduğu gibi birçok insana pek fazla bir şey katamıyor. Ben tüm bu verileri toparlayarak kendi sunumlarımı hazırladım. Kendi ligimdeki eğitmenlere baktığımda yurt içi ve dışında en sık eğitim verenlerden biriyim. 2018 Mart tarihinde otel eğitimlerim başladı ve 13 Temmuz’a kadarda hiç aralıksız devam etti. Benim sunumumun bir alternatifi yok. Türkiye tarihinde gülümseme konusunu ele almış ilk ve tek eğitmenim.
GÜLÜMSEME ÇOCUKLUĞA DÖNDÜRÜYOR
Gelelim gülümsemenin faydalarına… Gülümsemek neden bu kadar önemli?
Gülmek ve gülümsemek kavramları hayatı doya doya yaşadığımız yıllara ait iki kavram. O da özellikle okul öncesi dönem başta olmak üzere çocukluk yıllarımıza dayanıyor. Yapılan bir deneyde yetişkinlerin günde 15-20 kez gülüyorken çocukların 350-400 kez güldüğü gözlendi. Gülümsemenin çok farklı efektleri vardır ancak her içten güldüğünüzde hiç farkına varmasanız bile bu iki unsuru çok yoğun yaşadığınız döneme beyniniz sizi götürür ve kendinizi tıpkı bir çocuk gibi saf ve neşeli hissedersiniz. Buda demek oluyor ki güldüğümüz sürece boyunca çocukluk yıllarımızdaki hislerle bağlantı kuruyoruz. İnsan sağlığı için hayati önem taşıyan endorfin ve sanatonin salgılarını aktif tutmanın tek yolu içinizi güldürmekten geçiyor. Bu hormonları salgılayan birde spor var bunun dışında da zaten pek seçenek yok. Karşınızdaki insana ben senin için tehlike unsuru değilim hissinden güven telkin etmeye, rica edeceğiniz bir konuya ilişkin işinizin kolay hallolma ihtimalini yükseltmeye kadar akla gelebilecek birçok konuda gülümsemenin faydası var. Son 7-8 yıldır gülümsemeyi hayatıma konumlandırmaya çalışmamdan beri çok fazla faydasını gördüm bu sihrin.
Öyleyse hayatın gerçek değer ve anlamını çok fazla ötelememiz gerekiyor…
Amacım da bu zaten. Gülümsemenin büyüsü ile her şeyden önce hayatı ve hayatın anlamını ertelememeyi öğreniyoruz. Yapmak istediğim şeyleri imkanlarım dahilinde yapmayı, gitmek istediğim yerlere gitmeyi, hayatı dolu dolu ve keyifli yaşamayı seçiyorum artık. Hayatta tatmak istediğim birçok lezzet ve tanışmak istediğim birçok insan var. Barış, huzur, sevgi ve neşe kavramlarını bir insan kendi içinde tamamlamadığı sürece kendisini yarım ve eksik hissetmeye devam edecektir. Dikkatimi çeken başka bir konu ise dün doğru olduğunu zannettiğimiz duygu ve düşüncelerimizin gerçekte yanlış olduğunun farkında olmadan yaşadığımız. Bence işin sırrı elde edilen farkındalıklara uygun davranışlar sergileyebilmek. Türkiye’de düşünce özgürlüğü vardır ancak düşündüklerini ifade edebilme özgürlüğü yoktur. Eğer doğruluğundan emin olduğunuz bilgileri hayatınıza geçirmeyi niyetlemiyorsanız o farkındalığı edinmemiş bir insandan daha kıymetsiz hale gelirsiniz.
KENDİNİZİ SEVİN
Kültürümüzde yaygın olan psikolojik yaptırımları bir şekilde öğrenmemiz gerekiyor öyleyse.. Peki bu nasıl mümkün olur?
İnsanların kemiklerine kadar işlemiş olan hayatını başkaları için ve başkalarının koyduğu değer yargıları üzerinden yaşamaya kalkmalar bana çok ters geliyor. Doğru olanın ne olduğunu bilmelerine rağmen o doğruları hayatına geçirmemek için hem kendinize hem de karşınızdaki insanlara yalan söylemek gerçekten oldukça üzücü bir durum. Bugün Japonya’da insanlar gülümsemeyi o kadar çok unutmuşlar ki aşağı doğru inmiş ve yerleşmiş surat asıklıklarını yukarı doğru çekebilmek için gülümseme dersleri alıyorlar. Bu dünya insanının psikolojik olarak nasıl bir durumda olduğunun açık bir göstergesi. Bu işin en büyük sırrı hayatında en çok sevdiği kişinin kim olduğunu belirlemesi ile alakalı. Hangi insana sorarsanız sorun hep kendisinden başka sevdikleri bir insanın ismini söylerler. Böyle bir soru ile karşılaştığımızda ‘Ben en çok kendimi seviyorum’ dememiz ve bu sevgiyi DNA’larımıza kadar hissetmemiz lazım ki bizden çıkan bu sevgi enerjisini başkaları da fark edebilsin. Malumdur ki kendimizde olmayanı bir başkasına veremeyiz. Çünkü kendisini sevmeyen bir insan başkasını da sevemez. Bunun adı narsizim ya da bencillik değildir. Bu insanın sevgi, sevecenlik, barış, huzur, saygı, değer duygularını içinde hissedip dışa yansıtmasıdır.