Hatıralar, albümde değil dijitalde canlanıyor

Fotoğrafçılıkta gelişen teknolojilerin alışkanlıkları değiştirdiğini belirten Fotoğraf Sanatçısı Mehmet Çeliksan, “Dijitali ciddiye almayan fotoğrafçılar iflas etti. Fotoğrafı basan adamlar yok olduğu için de hatıraları dijital ve mobilde saklıyoruz” dedi

  • Oluşturulma Tarihi : 31.01.2020 08:32
  • Güncelleme Tarihi : 31.01.2020 08:32
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Hatıralar, albümde değil dijitalde canlanıyor haberinin görseli

ÖZKAN PEKÇALIŞKAN - ÖZEL HABER
Eskiden her evin bir köşesinde mutlaka bir aile albümü olurdu. Gezilerde veya aile içindeki önemli günlerde çekilen fotoğraflar bu albümlerde özenle biriktirilirdi. Heyecanla çekilen fotoğraflar, 3-5 gün içinde fotoğraf stüdyolarında banyo edildikten sonra aile albümlerindeki yerini alırdı. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte artan fotoğraf teknikleri günümüzde aile albümlerine duyulan gereksinimi neredeyse yok olma noktasına getirdi. Aile albümü geleneği; gelin-damat albümü fotoğrafçılığı, yenidoğan bebek fotoğrafçılığı ve doğum fotoğrafçılığı gibi alanlara evrilerek yeni bir mecraya doğru yoluna devam ediyor. Fotoğrafçılıkta kaybolmaya yüz tutan aile albümü geleneğini, fotoğrafın gelişimini, fotoğraf tekniklerinin dünyada ve ülkemizde nasıl bir süreçten geçtiğini, sosyal medyada fotoğrafın nasıl kullanıldığını ve dönüşüm yıllarında İzmir’in de bu durumdan nasıl etkilendiğini Fotoğraf Sanatçısı Mehmet Çeliksan ile konuştuk.



TARİHTE KIRILMA KODAK İLE OLDU
Kesin tarihin tam olarak bilinmemesine rağmen fotoğrafın 1830’lu yılların sonuna doğru kamuya mal olmaya başladığını ifade ederek sözlerine başlayan Fotoğraf Sanatçısı Mehmet Çeliksan, “Fotoğrafın çıkmaya başladığı ilk zamanlardan itibaren aile albümü geleneği vardı. Tarihte ilk kırılma Kodak’ın çıkardığı Brownie marka fotoğraf makinesiyle oldu. 1900’lerin başında çıkan kutu şeklinde bir fotoğraf makinesiydi bu. Makinenin en büyük özelliği fotoğraf eğitimi almayan bir insan dahi bu makineyi alıp çekim yapabiliyordu. Kodak ya da anlaşmalı yerlere götürülen fotoğraf kareleri yıkanıp daha sonra fotoğraflar teslim alınıyordu. Selüloz tabanlı filmlerin çıkması ile 1960’lı 70’li yıllardan sonra fotoğraf makinesi kullanımı Türkiye’de daha çok yaygınlaşmaya başladı. Türkiye’de 1930’lu yılların sonu 1940’lı yılların başında Halk Evleri’nde fotoğrafçılık kursları verildi. Bu kurslarda bol bol hatıra ve manzara fotoğrafları çekilerek, çok sayıda albüm yapıldı. Halk Evleri’nde fotoğraf amatörleriyle çalışmalar yapan Şinasi Barutçu’nun Türkiye’deki fotoğrafçılık sanatına katkısı çok büyüktür. Ankara’da Gazi Terbiye Enstitüsü’ne Yazı, Grafik Sanatlar ve Fotoğraf Öğretmeni olarak otuz seneden fazla aynı kurumda çalışan ve her yıl sergiler açan Şinasi Barutçu’nun, fotoğrafın Türkiye’de kurumsallaşmasında büyük katkısı vardır. Yine Atatürk’ün Fotoğrafçısı Cemal Işıksel’in Hocası Othmar Pferschy, beş yıl boyunca bütün Türkiye’yi dolaşarak yaklaşık 16 bin fotoğraf çekti. Genç Türkiye’nin devrimlerinin fotoğraflanmasında büyük emeği vardır. Hobi ve belgesel fotoğrafçılığı ile başlayan süreçte dernekler kuruldu fakat 1960 ve 1980 askeri darbeleriyle dernekler hep kapatılınca fotoğrafçılık geriye gitti ve ciddi bir kurumsallaşma yapılamadı. Bizdeki fotoğrafçıların en büyük handikapları entelektüel birikimden ve ciddi bir eğitimden uzak olmalarıdır. Profesyonellik usta-çırak ilişkisi ile ilerlemektedir. Bu yüzden bizdeki fotoğraf kültürü biraz sıkıntılı oluşmuştur” dedi.



GURBETÇİLER YAYGINLAŞTIRDI
Türkiye’de aile albümü fotoğrafçılığının yaygınlaşmasının en büyük nedeni olarak yurt dışına çalışmaya giden gurbetçileri örnek gösteren Çeliksan, “Turgut Özal dönemine kadar yurt dışından bir şeyleri getirmek konusunda sıkıntı yaşıyorduk. Ne zaman gurbetçiler Almanya ve Avusturya gibi ülkelerden buraya tatile gelmeye başladı bununla birlikte çok sayıda fotoğraf makinesi de ülkeye girmeye başladı. Her tarafta bir sürü çekimler yapıldı. Çekilen filmler yıkatıldı ve geri götürüldü. Fotoğraf makineleri ise burada gurbetçilerin akrabalarında kaldı. Fakat daha sonra renkli fotoğraflar ile polaroid makineler renkli ve anında baskı ile devrim yaratmaya başladı. Günümüzde polaroid fotoğraf makineleri tekrar popüler olmaya başladı” diye konuştu.



FOTOĞRAFI BASANLAR YOK OLDU
1990’ların ikinci yarısında dijital fotoğraf makinelerinin ortaya çıkmasını kimsenin ciddiye almadığını belirten Çeliksan, dijitalin işin içine girmesini şöyle aktardı: “Dijital fotoğrafların bu kadar göz önünde olacağını düşünmedikleri için İzmir’de 40’ın üzerinde fotoğrafçı iflas etti. Ben öğrenciyken İzmir’de 11-12 tane film yıkayan yer vardı. Şu anda tüm İzmir’de film yıkayan sadece bir yer var. Oraya da cumadan cumaya filmlerinizi bırakıp alabilirsiniz. 2000-2005 arasındaki fotoğrafçıların makineleri dijitale uyumlu değildi. 2000 süreçlerinde aile albümlerinin yok olmasının nedeni, fotoğrafı basan adamların yok olmasıdır. Adamın fotoğraf makinesi var ama negatif düzene göre. Sonrasında herkes dijitale geçmeye başladı. Küçük kompakt dijital makineler çıkmaya başladı. 2.7 megapiksel bizim için büyük şeydi. Tüm bu süreç işlerken Sony Mavica disketli fotoğraf makinesini çıkardı. Filmden çok daha ucuz. Video kaydediyor ve 10X Zoom’u vardı. Bunlar ortaya çıkınca Kodak, Sony, Nikon, Canon gibi firmalar fotoğraf makinelerini dijitale daha çok yöneltmeye başladı. Bu yıllarda birçok dergi ve gazete depolama altyapılarını dijitale uyumlu hale getirmeye başladı. O dönemden bir örnek vermek gerekirse İzmir’de sadece Yeni Asır’ın tamburlu tarayıcısı vardı ve herkes orayı kullanırdı.”



BASKI MALİYETİ YÜKSEK
2007-2008’de Facebook ile sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla fotoğrafların sosyal medya üzerinden paylaşılabilmesi ve Steve Jobs’un İpone’u çıkarmasıyla imgenin çok hızlı paylaşılabilme durumunu ortaya çıkardığına vurgu yapan Çeliksan, “Bütün bunların başlamasıyla 8 bit fotoğrafı daha hızlı kullanmaya başladık. Görüntüler ve internet altyapısı tüm dünya genelinde hızla gelişti. Önce baskıyı yapacak adamlar yok olmaya başladı, filmler kaybolmaya başladı. İlkin pahalı gibi görünen şeyler çok fazla talep görmeye başladı. Hikayenin öne çıkmasını hepimiz insanların alışkanlığı değişmesinden dolayı olduğunu düşünürüz. Ancak öyle değil. Elimizde bir teknoloji var ama o teknolojiyi karşına alabileceğin bir altyapı yok. O yüzden insanlar albümlerden uzaklaşmaya başladı. Hala fotoğrafları bastırmaya gittiğinizde baskı maliyetleri senin hard diskinden yüksek. Esas alışkanlıkları değiştiren bu. Ama gene de üretimi rahatlatan sayısal olarak bunun saklama durumunun olmasıdır. Sayısal olarak sosyal medya bize bu imkanı sağladı” dedi.
SAYISAL TEKNİKLER SEKTÖRÜ DEĞİŞTİRDİ
Hatıra fotoğrafı denilen tüm fotoğrafların dijitale geçtiğinin altını çizen Çeliksan, “Değişime direnen grupların başında düğün, nişan ve ona benzer albüm fotoğrafçılığı var. Sayısal tekniklerin gelişimi bu kulvarı çok değiştirdi. Örnek vermek gerekirse 40 beden kadını 36 beden gösterebiliyorsunuz. Bunu yapmazsanız gelin olay çıkartıyor (Gülerek söylüyor). Sayısal tekniklerin gelişimi bir taraftan bu hatıra albümlerini yok ederken bir taraftan da bu tip albümleri kıymetli hale getirdi. Bir anda gelin-damat albümleri hızla yükseldi ve satışları patladı. Bu anlattıklarım 2009’dan sonraki süreci kapsıyor. 2010-2011’de fotoğraf makinelerinin İSO performansı artınca her ortamda çekim yapılmaya başlandı. Bu da 2012’de doğum fotoğrafçılığını ortaya çıkardı. Bu sayede yeni bir alan daha çıktı. Doğum fotoğrafçılığı da yeni doğan bebek fotoğrafçılığını tetikledi” ifadelerini kullandı.
VİDEODAN FOTOĞRAF ÜRETMEYE BAŞLADIK
Fotoğraflar artık videografiye doğru dönüşmeye başladığına vurgu yapan Çeliksan, “Neden dönüşmeye başladı? Çünkü adamlar bize onu satmak istedi. Onu satmaya başlayınca videodan fotoğraf üretmeye başladık. Instagram dahi video üzerine daha fazla özellik koymaya başladı. Birçok fotoğrafçı dış mekan fotoğraf çekmek yerine görüntülerden fotoğraf toplamaya başladı. Birçok fotoğrafçı artık albümleri bedava veriyor ve videodan para kazanıyor. Yöntem tekrar değişti. Bu seferde albümcüler yavaş yavaş gerilemeye başladı. Aile albümlerine de tekrar gelirsek eğer tamamıyla yok olma durumuna gelmeye başladı. Aile albümleri bulut ya da ona benzer depolamalara döndü. Günümüzde fotoğraf makinelerinin çektiği fotoğraflar 100-150 megabyte’ı geçebiliyor. Videolardan bahsetmiyorum bile 6K 8K standardını görmeye başladık. Bunları izleyecek televizyonlar ve işleyecek bilgisayarlar var mı dediğimizde kocaman bir soru işareti?” şeklinde konuştu.
ÖZEL HAYAT GÖZ ÖNÜNE GELDİ
Sosyal medya fenomenliği kavramının ortaya çıkmasının, takip ve beğeni alma olgularını tetiklediğini belirten Çeliksan, “Aile albümlerinde kalması gereken fotoğraflar, çocukların ya da ailelerin popüler olmak için ortaya koyduğu bir nesneye dönüştü. Poz verilmeden spontane bir şekilde çekilen samimi aile, arkadaşlık veya dostluk fotoğrafı dediğimiz fotoğraflar sosyal medyada pazarlama araçlarına dönüşmeye başladı. Çocukluk fotoğrafları, eskiden aile üyeleri arasında birbirlerine gösterilirken kişinin bir anda özel hayatında fazlalaşmasına ve dağılmasına neden oldu. Özel hayat kısmı çok fazla göz önüne geldi. Aile albümü sadece paylaşılabilir değil, sunulup maddi bir şeye çevrilebilir hale de gelmeye başladı” dedi.
PAZARLANABİLİR NESNE OLDU
1930’larda fotoğrafı bir üreten kısmın bir de tüketen kısmın olduğu şeklinde görüşlerin olduğunu ancak söz konusu fotoğraf sanatı ya da fotoğrafçılığa gelindiğinde artık bu ayrımın tamamıyla ortadan kalktığının altını çizen Çeliksan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çektiğiniz hatıra fotoğrafı doğru bağlam ve doğru yerde yayınlandığı takdirde aynı zamanda bir sanat eserine de dönüşebiliyor. Çünkü o kadar fazla ağlara açılıyoruz ki bizim algıladığımız aile albümü kavramı çok farklı bir hale dönüştü. Hem bir sanat objesi haline dönüşebiliyor hem de tekrar pazarlanabilir bir malzeme haline gelebiliyor. Biz eskiden bir şeyin sanat bağlamını oluşturmak için teknik, ideolojik ve estetik olması lazım derdik. Artık öyle değil. Teknik mi evet teknik olmak zorunda. Estetik mi hayır, trend olmak durumunda. İdeolojik mi hangi ideolojiden bahsediyoruz. Artık ideoloji mi kalmış, artık imgenin pazarlanabilir olması lazım. Hafta sonu kız arkadaşınızla kahvaltı ederken çektiğiniz fotoğraf, bilmem kaç bin beğeni aldığı zaman önce albüm fotoğrafı olmaktan çıkar, fenomenin ticari fotoğrafına dönüşür. Eğer o fenomen başarılı bir hale gelirse de taklit edildiği zaman artık bir nevi stil ve tarza dönüşmüş demektir. Albüm fotoğrafçılılığı artık böyle bir hikayeye de dönüştü.”
YOK EDİYORLAR
Fotoğraf ve görüntü tekniğinde 1975-2000 yılları arasındaki 20-25 yıllık gelişmeye eşdeğere, 4-5 kat fazla gelişmenin 2005-2015 yılları arasında olduğuna dikkat çeken Çeliksan, “2015-2019 arasındaki 4 yıllık gelişme ise bir öncekinden daha da hızlı oldu. İletişim teknolojisinin gelişmesi, videografide muazzam değişikliklere neden oldu. Sensör teknolojilerinin artması, daha iyi ortamlarda daha iyi görüntüler elde edilmeye başlandı. 2005-2015 arasında en büyük gelişim DSLR fotoğraf makinelerinde oldu. 2005-2015 arasında sensör teknolojileri o kadar arttı ki penta prizmaya ihtiyaç kalmadı. Aynasız makineler geri döndü. O yüzden Canon ve Nikon aynasız fotoğraf makinelerini apar topar üretti. Canon ve Nikon önümüzdeki süreçte DSLR üretimini daha da azaltacak. Aynasız teknoloji artık DSLR’yi yok etmeye başlıyor. Aynalı ölmek üzere olan bir teknoloji. 2005-20015 arasında makineler daha da küçülmeye başladı. Teknoloji değiştikçe şunu görmek gerekiyor; bazı şeylerin maliyetini ucuzlatmak kolay oluyor ama onu ucuzlatmak yerine yok etmeyi seçiyorlar. Albümlerin yok olmasının nedenlerden bir tanesi de bu” diye konuştu.



DAHA FAZLA MALZEME SATIŞI İÇİN…
Albümlerin yok olmasının insanların alışkanlığıyla değil, pazarlamanın parçası olmasını kaybetmesi üzerinden bakılması gerektiğini ifade eden Çeliksan, “Hala kart üretimini sürdürüp bizi fotoğraf baskısına itebilirlerdi. Biz alışkanlığımızı değiştirmeseydik çok fazla fotoğraf çekme alışkanlığına sahip olamayacaktık. Çok fazla fotoğraf çekme alışkanlığına sahip olmadığımız için fotoğraf çekme teknolojisindeki değişim hayatımıza bu kadar etki edip fetiş bir objeye dönüşmeyecekti. Bu sefer de biz yeni fotoğraf makineleri almayacaktık. Albümlerin yok edilmesinin altındaki neden fotoğrafın fetiş objeye dönüştürülüp daha fazla malzeme satışının sağlanmasıdır. Öteki türlü geleneksel sistemle hala biz albüm biriktiren toplumlar olsaydık bir yere gidince 5 bin karede çeksen, 50 karede çeksen 20 tanesini bastıracaksın ne gerek var derdik” şeklinde konuştu.
İNSANLAR VARLIĞINI BELGELENDİRİYOR
Günümüzde artık insanların varlığını, eğlendiğini, üzüldüğünü, yediğini ve içtiğini belgelendirmesi gerektiği noktaya geldiğine vurgu yapan Çeliksan, “Gözlemim şuna doğru gidiyor. DJI Mavik mini diye 249 gram bir drone çıkardı. Bu drone sizi her an takip edip, yukarıdan fotoğraflarınızı çekiyor. Benim düşüncem şu; amatörlük ve profesyonellik bambaşka boyutlara geldi. Profesyonel makineler yok mu var. Ama diğer tarafta bu drone’u alıyorsun köpek gibi seni takip ediyor. İstediğin her yerde fotoğrafını çekebiliyorsun. Hatıra fotoğraflarını artık biz dijital ve mobil olarak saklayacağız. Başka bir firma fotoğraf çeken akıllı robot yapmış isterseniz düğünlerde kiralıyorsunuz. Ama burada fotoğrafçılar yok oluyor diye bir kısım yok” ifadelerini kullandı.
GÖRÜNÜRLÜLÜK HASTALIĞI YAYILACAK
Kendisinin de hiç sevmediği halde iş yapmak için sosyal medyada var olması gerektiğini ifade eden Çeliksan, insanların fotoğraf üretmeye çılgın gibi devam edeceklerini belirterek sözlerini şöyle sonlandırdı: “Fotoğraftan ziyade artık video çekmeye yöneleceğiz. Bir adımlık kendi hayatımızı dışarıdan izleyerek göstereceğiz. Andy Warhol’un ‘Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak’ sözünü tüm dünyada pandemi(kıtalar arası salgın) gibi yaşayacağız. İnsanlarda narsist bir şekilde öne çıkma ya da görünürlülük hastalığı var. Dışarıdan izlenme hastalığını tatmin etme güdüsünü gidermek için drone’lar daha fazla devreye girecek. Zaten toplumların sosyal yapısı da değişmeye başladı. Belki de bu kaybolan hatıra ve aile albümleri bu işin en naif kısmını oluşturuyor. 1970’lerde konuşulanları şu anda ütopya değil distopya olarak yaşamaya başladık. Konuşmamın sonunda fotoğrafçılığın başına tekrar dönüyorum. 1839’da fotoğraf makineleri her yerde alınıp fotoğraflar çekiliyordu. 1839’larda Osmanlı’ya teknoloji geç geliyor diye düşünüyoruz. Ancak 1839 Ağustos’ta Pera’da fotoğraf stüdyoları açılmaya başlıyor ve Oryantalizm tavan yapıyor. Mısır, Levanten Bölgesi dediğimiz İstanbul, İzmir, Selanik gibi yerlere insanlar akın edip fotoğraf çekiyor. Orient Ekspres’in geçtiği her yere fotoğrafçılık yayılıyor. Baktığında ha Orient Ekspres, ha şimdiki Doğu Ekspresi. Bu pandemi, teknoloji olarak değişiyor.”