“Hayatımın dönüm noktası Portakallar oldu”

Jonglör Kerem Eser, insanların morale ve eğlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyerek “Kısa bir süre mahrum kalabilirsiniz ancak bir süre sonra ruhsal bir ihtiyaç halinde karşınıza çıkar” diye konuştu


  • Oluşturulma Tarihi : 21.12.2020 07:37
  • Güncelleme Tarihi : 21.12.2020 07:37
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Hayatımın dönüm noktası Portakallar oldu”

Hayatınızda hiç sirke gidip o renkli ve büyülü dünyanın baş döndürücü heyecanına kapıldınız mı? İplerde yürüyen cambazlar, ateş gösterileri, havada dönen renkli toplar ve daha niceleri ile çocukken merakla şehrimize gelmesini beklerdik Avrasya Sirki’nin ve bende onların içinden biri olmak isterdim. Şimdi sizleri bu büyülü dünyanın bir parçası olan ve Çocuk kanallarında ‘Paytak’ karakteriyle tanıdığımız Jonglör Kerem Eser ile tanıştırmak istiyorum.

Kerem bey öncelikle sizi yakından tanıyabilir miyiz?

1981 yılında Ankara’da dünyaya geldim. Ailemin işi dolayısıyla sekiz yaşımdayken iki seneye yakın ABD’de kaldım. İlkokulun bir kısmını orada okurken mahallemizde bir üniversite öğrencisinin, hava şartları ne olursa olsun okula tek tekerlekli bisikletle gittiğini görüyor ve ona hayran oluyordum. O arada ailecek çok büyük sirk gösterisine gittik. Kendimi farklı bir dünyada hissettim. Ben bu işlerin adamı olmalıyım dedim. Bu şekilde başlayan ilgim okul hayatı boyunca önceleri aile arasında, sonra da zaman zaman ticari organizasyonlarda yaptığım gösterilerle devam etti. Derken sirkin birçok alanıyla ilgilendim ve okudum, araştırdım. Pandomim, flamenko, beden dili ve mimik eğitimleri gibi sahneye yönelik birçok eğitim aldım.

1999 yılında Hayal Perdesi Tiyatrosuyla oyunculuk hayatıma başladım. 2000 yılında Tiyatro Çisenti’ye katılarak İstanbul’a yerleştim. 2003 yılında ilk sirk kariyerime Servet Yalçın’ın kurduğu Avrasya Sirki’nde başladım. 2006 Balkan İllüzyon Festivalinde “Komedi Sihirbazlığı” dalında birinciliğim bulunuyor. 2007- 2012 yılları arasında TRT Çocuk’ta, benzer formatta yayınlanan farklı isim altındaki programlarda Paytak karakteriyle tanındım.

Siz jonglör olmaya nasıl karar verdiniz, bunun anlamını biliyor muydunuz?

Sahne sanatlarına küçük yaştan itibaren ilgili duyduğumdan bahsetmiştim. Ufak tefek şakalarla mesleğimin ‘çıraklığını’ yaparken bir gün babamın eve kasa içinde getirdiği portakallar gözüme düzgün parlak toplar gibi göründü. İşte o gün benim hayatımın dönüm noktasıdır. Yanlış anlamayın, o günden sonra manav olmaya karar vermedim. Sanki ilham geldi, önce iki portakalı ve sonra üç portakalı çevirmeye başladım. Aslında o gün jonglörlüğe ilk adımımı atmıştım. Aynı yıllarda da illüzyon çok ilgilimi çekmeye başladı ve ikisiyle çok yoğun ilgilenmeye başladım. Yaklaşık otuz sene geçti hala büyük bir zevkle işime devam ediyorum. Jonglörlüğe başlamıştım ama o sıralarda ‘Jonglör’ kelimesinin anlamını bilmiyordum. İnternetin evlere henüz gelmeye başladığı yıllardı ve kapsamlı araştırma yapacağım başka kaynaklar yoktu. Jonglörlük yapan birini de izleme fırsatı bulamamıştım. İlk başladığım zamanlarda bir gün, eve gelen bir misafirimizi karşılamaya elimde toplarımla inmiştim. Topları görünce ‘Ne o, jonglörlük mü yapıyorsun?’ dedi. ‘Efendim?’ dedim. ‘Yani topları mı çeviriyorsun?’ deyince o an, yaptığım işin Jonglörlük olduğunu öğrendim.

Türkiye’de sirk sanatları biraz geri planda kalıyor. Sirk sanatlarından ve jonglörlüğün ne olduğundan bahsedebilir misiniz?

Türkiye’de sirk sanatları ile ilgili bilimsel bir araştırmaya ya da yayınlanmış bir makaleye rastlamak pek mümkün değil. Kulaktan dolma bazı bilgilere dayanan batılı bir sirk tarihi çıkıyor karşımıza. Eski Roma’da araba yarışlarının ve gladyatör dövüşlerinin yapıldığı daire ya da elips biçimindeki amfi tiyatro ve stadyumlara ‘Circus’ denirmiş bu kelime çember ya da daire anlamına gelen ‘Circle”’sözcüğünden türemiş. Sirklerde gördüğümüz dairesel sahneleme yöntemi; Orta Asya Türk kültüründe şamanın dönüşüne dayanan çok köklü bir gelenektir. 18. yüzyılda Anadolu’da orta oyunu olarak isimlendirilen bu yöntem, seyircinin ortayı oyun alanı olarak gösteri yapanlara bıraktığı, doğal olarak ‘dairesel-sirküler’ bir izleme alanı oluşturduğu eski bir seyirlik geleneğidir.

Kelimenin dilimize ‘Circus’ ya da ‘Cirque’ yerine ‘Sirk’ olarak yeniden geçmesinin sebebi, sirk sözcüğünün fonetik yapısının Türkçeye daha uygun olmasıdır. 1838 yılında İstanbul’a gelen bir İtalyan sirk grubunun gördüğü ilgi üzerine başka sirkler de gelmeye başladı ve ilk modern sirk kuruldu. Cumhuriyet döneminde İzmir Enternasyonel Fuarının açılması ile İzmir’e getirilen sirklere ilgi artmış, halkın dilinde yerleşmiş olan ‘Canbazhane’ yerine ‘Sirk’ sözcüğünün kullanılması tercih edilmiştir.

Jonglör kelimesi ise; İngilizce joke yani şaka kelimesine -er takısı gelmesiyle ‘Joker’ yani şakacı diğer adıyla iskambil kartlarında gördüğümüz soytarı olarak da bilinen, komik gösteriler yapan muzip kişilere verilen ad haline gelmiş. Jonglörlük aynı anda beynin iki farklı lobunun kullanımı nedeniyle beyin koordinasyonunu geliştiren kişinin konsantrasyonunu güçlendiren ve hızlı düşünmeyi sağlayan özelliklere sahiptir.

Jonglör olmak için bireyin sahip olması gereken özellikler nelerdir ve bu eğitime nasıl başlanır?

Elbette kişi bu konudaki yeteneğini fark etmiş olmalıdır ama çalışmakla desteklenmeyen bir yetenekle bir yere varılamayacağı açıktır. Bu konuda sistemli bir eğitim sağlayan kurumlar henüz bulunmamaktadır ancak bu konuya talep arttıkça faydalanılacak eğitim kaynakları da çeşitlenmiştir. Günümüzde temel başlangıç videolarına ulaşmanın kolaylaşmış olması bir şans. Ekipman bulma sıkıntısı aslında hala devam ediyor. Ben de bireysel ve grup eğitimleri veriyorum. Pandemi döneminde eğitimlerin şekil ve içeriğini şartlara göre uyarlamaya çalıştım. Zoom programı üzerinden canlı olarak jonglörlük ve illüzyon eğitimleri vermeye devam ediyorum.

Gösterileriniz sırasında ne tür malzemeler kullanıyorsunuz ve ilgi çekici bir gösteri sunabilmek için nelere dikkat etmek gerekiyor?

Gösterilerim sadece illüzyon veya sadece jonglörlük üzerine olmuyor. Genellikle ikisini birlikte kullandığım interaktif içerikler hazırlıyorum. Tek tekerlekli bisiklet (unicycle) ve lobutlarım vazgeçilmezimdir. Gösterinin yapılacağı alanın fiziksel şartları benim kullanacağım malzemeleri belirlenmemde etkendir. Mekanın açık ya da kapalı oluşu, tavan yüksekliği, ışıkların yönü ve yoğunluğu önemli farktörlerdir. Bu şartlara bağlı olarak, renkli ve ateşli toplar, ateşli lobutlar, kılıçlar, diabolo, çember ve destekleyici illüzyon malzemeleri kullanıyorum. İlgi çekici bir gösteri sunmak için, hedef kitlenin özelliğine göre, komedi unsurlarını kullanıyorum. Ayrıca sahnedeki görünen ekipmanın ve kıyafetimin renklerine de özen gösteriyorum. Bütün bunlardan önemlisi ise seyirciyle iç içe olmak, sahnede doğal ve samimi davranmaktır. Ben, kendi payıma sahnede asla bir iş yapmakta olduğumu düşünmem. Öyle eğlenirim ki gerçekte; seyirciyle bu duygularımı paylaşır, onların gösteriyi karşıdan seyreden değil, gösterinin içinde olan ve benimle birlikte eğlenen bireyler olmasını sağlarım.

Etkinlik ve eğlence sektörünün çok kötü etkilendiği koronavirüs salgını süreci sizleri nasıl etkiledi?

Koronavirüs salgın süreci bütün dünyada bütün sektörleri olumsuz etkiledi. Acil ihtiyaçlar dışında üretim sektörleri oldukça büyük yaralar aldı. Başında eğlence sektörü geliyor. Çünkü eğlence bireysel bir faaliyet değil. Mutlaka belli mekanlarda toplanmayı gerektiriyor. Ama insanların bir yandan da morale ve eğlenmeye ihtiyacı var. Kısa bir süre bundan mahrum kalabilirsiniz ancak bir süre sonra ruhsal bir ihtiyaç halinde karşınıza çıkar. Elbette teknolojinin de imkanlarını kullanarak insanları kısıtlı da olsa eğlendirmeye devam etmek mümkün. Ben sanal ortamda bazı gösteri ve eğitimlere devam ediyorum. Bu dönemi aynı zamanda yeni gösteri içerikleri araştırmak ve hazırlamak için fırsat olarak değerlendiriyorum.

BEKLENMEDİK DURUMLAR İÇİN FON OLUŞTURULMALI

Dünya ve ülke olarak içinde bulunduğumuz durumdan gösteri sanatçılarının etkilenmemesi için neler yapılmalı?

Umarım bu pandemi kısa sürede dünyayı terk eder. Öncelikle insanların dayanışma duygusu önemli. Kısıtlı imkanlarla ve kısıtlı zamanlarda yapılabilen gösterilere katılarak sanatçıların desteklenmesi lazım. Hükümetlerin, yerel yönetimlerin destekleyici düzenlemeleri olmalı. Uzun dönemde, sanatçıların kuracakları dayanışma nitelikli oluşumlar bu tür beklenmedik durumlar için fon oluşturulmasını sağlayabilir.

Meslek hayatınız boyunca başınıza gelen ve unutamadığınız bir anınız var mı?

Türkiye’nin her bölgesini gezip farklı kültürleri tanıyınca ister istemez, birçok güzel anı biriktiriliyor. Her kesimden gördüğüm sıcak dostluk ve ilgiye minnettarım. Çok güzel insanlar, farklı dünyalar tanıdım. Açık havada yaptığım illüzyon gösterilerinde uçurduğum nesnelerin yukarıya bir iple bağlı olduğunu söyleyenlerle karşılaştım. Ya da çevirdiğim toplarda tuş olduğunu, aslında maharetin bende değil de tuşlarına basınca kendi kendine dönen toplarda olduğunu söyleyenlerle karşılaşıyorum.

Bu mesleği yapmak isteyenler için önerileriniz nelerdir?

Heves, çok çalışmak ve sabır… Bu işi yapanların hayat hikayelerini, çalışma tarzlarını incelesinler. Halkı ve kültürü tanısınlar. Bunun için çok okusunlar. Çok araştırsınlar ve sonunda kendi tarzlarını oluştursunlar.

Son olarak sizi sevenlere ne söylemek istersiniz?

Özellikle de illüzyon gösterilerinde amaç seyirciyi kandırmak değil, eğlendirmek ve o anki dış dünyadan koparıp bambaşka bir dünyaya götürmektir. Yapılan gösterinin sırrını çözebilecekler mi ya da kim akıllı bakalım anlayışı yoktur. Tabii ki hepsinin bir sırrı var. Nasıl tiyatro oyunu izlerken dekor olarak duran ağacın gerçek olup olmadığını sormuyor, ya da oyuncunun aslında o kötü karakter olmadığını biliyorsanız illüzyon gösterilerini de çözmeye çalışmak yerine o dünyaya girerek heyecanla, tadını çıkararak izlemelisiniz. Seyirci ne kadar mutlu ayrılırsa biz de bir o kadar mutlu oluyoruz. Tiyatro, dans ya da sirk sanatları fark etmez, izlerken arkasında ne kadar uzun emeklerin olduğunun bilinmesini hatırlatmak isterim. Sirk ve gösteri sanatları ile ilgilenmeye başladığım yıllardan bu yana bana desteklerinden ötürü Ali Nihat Yavşan, Konuralp Sunal, Servet Yalçın, rahmetli ve değerli üstat Erdinç Demiray’a teşekkürlerimi borç bilirim.

Haber Merkezi