Kurban Resmi

Hekimlerden ‘salgın’ eleştirisi: “Maratonu koşamıyoruz!”

Mevcut iklimin bilime sırtını dönmesinin ve alternatif arayışlara rağbet edilmesinin mücadeleyi kıran önemli bir faktör olduğunu söyleyen Dr. Barçın Öztürk, “Maratonu koşamıyoruz” dedi

  • Oluşturulma Tarihi : 22.02.2022 07:12
  • Güncelleme Tarihi : 22.02.2022 07:12
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Hekimlerden ‘salgın’ eleştirisi: “Maratonu koşamıyoruz!” haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ KAYA - RÖPORTAJ

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Barçın Öztürk ve Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ufuk Eryılmaz ile Kovid-19’un başta kalp olmak üzere vücudun diğer organlara verdiği kalıcı hasarları konuştuk… Sorularımızı yanıtlayan Öztürk ve Eryılmaz, önemli mesajlar vererek, vatandaşların dikkat etmesi gereken noktaları paylaştı.

Kovid-19’un kalp üzerindeki etkilerine dair neler söylemek istersiniz? Kritik bir durum söz konusu mu? İlerleyen zamanlarda kalbe yönelik kalıcı hasarlar bırakacak mı?

Eryılmaz: Kovid-19’un kalp üzerinde etkileri var mı? Kesinlikle var. Özellikle kalp ve beyin damarlarında, pıhtılaşma seyreden hastalıklarda görüyoruz. Ayrıca kalp kasına, kalp zarına dair bir takım tutumlar olduğunu bilmekteyiz. Ve bunu ‘miyokardit’ olarak isimlendirmekteyiz. Özellikle Kovid geçirmiş ve akabindeki ilk 1 ayda nefes darlığı ve ritim bozukluğu ile başvuran hastalar sık olabilmekte. Bu anlamda şüphesiz virüsten korunmanın sadece kalbe değil, bütün organlarımız için hayati öneme haiz olduğunu düşünüyorum. Kalbi ve damar sistemini bir arada tuttuğunu düşünecek olursak şüphesiz ki bunların kısmi etkileri olacaktır. Fakat bugün itibariyle bunu mutlak bir şekilde ifade etmek doğru olmayabilir.

BİR TAKIM HASARLAR VERDİĞİ KESİN!

Bu konuya ilişkin çalışmalarınız var mı?

Eryılmaz: Kovid üzerine spesifik bir çalışmamız yok fakat sıklıkla poliklinik yapan bir hekimiz. Bu anlamda kovid hastalarına çok sık bakıyoruz. Bu hastalarda en fazla gözlemlediğimiz şikayetlerin başında göğüs ağrıları, beraberinde ritim bozukluğu, çarpıntı hissi, nefes darlığı gelmekte. Yaptığımız tetkiklerin kiminde özellikle kan belirteçlerinde bunu biz bazen virüsün ‘kardiyak’ etkileri olarak görebilmekteyiz. Kovid 19’dan etkilenen biri olarak söylüyorum ki; hastalarımız özellikle kanın pıhtılaşması konusuna dikkat etmeli. O yüzden biz kalp doktorları, bu tarz hastalıklara kan sulandırıcı ilaçları koruyucu dozda dahi olsa önermekteyiz.

Sadece kalbe yönelik değil, tüm varyantlarıyla birlikte virüsün insan bedenine kalıcı hasarlar bırakması söz konusu mu?

Eryılmaz: Kovid-19’u ve beraberindeki tüm varyantları düşündüğümüzde insan bedeni içinde kalbimizin, beynimizin, böbreklerimizin ve akciğerlerimizin tehdit altında olduğunu gözlemliyorum. Ve tabi damar yapılarımızın da keza bu şekilde olduğunu düşünüyorum . Bu anlamda özetleyecek olursak; kalp, akciğer, beyin, böbrek ve damar sistemine bir takım hasarlar verdiği kesin. Ama bunların ne kadarının kalıcı olacağı, ne kadarının zamanla daha düzelebilir şekilde seyredeceği biraz da önümüzdeki süreç içerisinde belli olacak.

Öztürk: Bu soruya kesin bir cevap vermek şu an için zor. Bugün hastalığın uzamış etkilerini halihazırda görmekteyiz. Yoğun bakımda yatan bazı hastalarımız maalesef hastalığın oluşturduğu hasarı atlatamamakta ve üzerine eklenen sorunlarla mücadele etmektedir. Bazı hastalarımız hastalık sırasında geçirdikleri inme ataklarının bıraktığı hasar ile mücadele etmekte. Hastalığı geçiren kişilerde ise koku duyusunun geri gelmesinde gecikmeler, uzamış öksürük, efor kapasitesinde azalma, zihin karışıklığı ve uyku bozukluğu gibi bazı sorunlar görmekteyiz. Burada hastalığın tutulumundaki yaygınlık, akciğer tutulumunun ne düzeyde olduğu, kişinin hastalık öncesi tıbbi geçmişi gibi birçok faktör rol oynuyor. Bir öngörü olarak; 2003 yılındaki SARS virüsü ile akciğer enfeksiyonu geçirmiş hastalarda 10 yıl sonra bakıldığında akciğer kapasitelerindeki azalmaların devam ettiğini gösteren çalışmalar bize Kovid-19’un da bazı kalıcı sorunlar olacağını düşündürmekte.

BİLİMSELLİKTEN UZAK BİR AÇIKLAMA

Uzmanlık alanınıza giriyorsa eğer; mutasyona uğrayan virüs etkisini kaybetmiş durumda diyebilir miyiz? Yoksa tüm tehlikesiyle risk yaratmaya devam ediyor mu?

Eryılmaz: Her ne kadar uzmanlık alanım olmasa da bir tıp doktoru olarak ifade edebilirim ki bu tür virüslerin her yeni mutasyonla etkilerinin kısmen daha azaldığını görüyoruz. Ama halen ölüm oranlarımızın da yüksek olduğunu biliyoruz. Bu anlamda bu virüsün etkisini kaybetmiş olduğunu ifade etmek doğru değil.

Öztürk: Resmi rakamlara göre günlük 90 binden fazla kişinin pozitif olduğu ve 300’ e yakın kişinin hayatını kaybettiği bir ortamda virüsün etkisini kaybettiğini söylemek, gerçeklikten kopmuş ve bilimsellikten uzak bir açıklama olur. Varyantların alt tiplerinin görüldüğü, farklı varyantların birliktelik gösterdiği ve aşı etkinliğinin varyantların hızına yetişemediği bir ortamda virüs tüm tehlikesi ile risk yaratmaya devam etmektedir.

Vaka ve ölüm sayıları her geçen gün artıyor. Sizce bunun öncelikli sebebi nedir?

Öztürk: Bu durumun en önemli iki sebebi PCR taramalarının yetersizliği, test zorunluluklarının kaldırılması ve aşılamada yeterli düzeye ulaşılamaması, aşı karşıtlığıdır. Bugün ABD’ de 12 yaş altı çocuklarda, Çin 3 yaş üzerinde, birçok Avrupa ülkesinde 5-11 yaş aralığındaki çocuklara aşı uygulanmaktadır. Çocuklarda 5 yaş üzerinde aşı uygulamasının başlaması bulaş zincirini kırmakta son derece önemlidir. Bunun yanı sıra yetişkinlerde ve risk gruplarında tam aşılama, hatırlatma dozlarının yapılması elzemdir. Bugün yoğun bakımlardaki hastaların ve hayatını kaybedenlerin aşısızlar ve eksik aşılılar olması da aşılamada yeterli ivmenin sağlanmamasının ve aşı karşıtlığının geldiği tehlikeli noktayı net olarak ortaya koymaktadır. Biz günlük pratiğimizde bu sorunu yaşıyoruz ancak maalesef derdimizi, kaygımızı ifade etmek konusunda yeterli olamadık. Mevcut iklimin bilime sırtını dönmesi ve alternatif arayışlara rağbet etmesi de mücadelemizi kıran önemli bir faktör.

PANDEMİ BİR MARATON

Yaklaşık 3 yıldır hayatımızda bulunan ve bizi maskelere hapseden salgın için bir öngörünüz var mı? Tahmini daha ne kadar sürecek?

Eryılmaz: Bir süre sonra doğal bağışıklığa döneceğini düşünüyorum. Yani nasıl ki bir takım gribal enfeksiyonlara sebep olan virüsler hayatımızın uzun yıllardır içerisinde ise bu virüsünde zamanla böyle bir karakter kazanacağını öngörüyorum.

Öztürk: Bu sorunun cevabını bilimin yolunu benimsemek ve bu doğrultuda davranmadaki kararlılığımız belirleyebilir ancak. Bu bağlamda ülkenin karar alan mercilerinden birey olarak bizlere kadar herkese sorumluluk düşmektedir. Pandemiyi kontrol etmenin formülleri bellidir. Aşıya ulaşmada fırsat eşitliği olmadığı sürece yeni varyantların ortaya çıkışının önüne geçilemez.

Bir doktor olarak alınan tedbirleri doğru ve yeterli buluyor musunuz?

Öztürk: Pandemi bir maratona benzetilebilir, nefesimizi ve gücümüzü ayarlayarak koşmazsak yarışı bitiremeyiz. Toplumun yorgunluğu anlaşılabilir ama bu konuda karar alıcı olan mercilerin yorulması anlaşılabilir değildir. Salgın kontrol altına alınıncaya kadar kararlılıkla ve bilimsel veriler doğrultusunda davranmaya devam etmek gerekir. Ancak maalesef durum böyle olmamıştır ki açıklamalar ve kararlar da bunun göstergesi. Temaslı taramalarının yapılmaması, izolasyon sürelerinin kısaltılması, PCR testleri ile ilgili alınan kararlar, verilerin açıklanmasındaki sorunlar ve aşı uygulamasındaki sorunlar ve aşı karşıtları ile mücadelede yetersiz kalınması bu maratonu koşamadığımızı açıkça gösteriyor.

ELİMİZDEKİ EN GÜÇLÜ SİLAH AŞI!

Sizce yurttaşlarımız da dahil olmak üzere salgının önüne geçebilmek adına başlıca yapmamız gerekenler nelerdir?

Eryılmaz: Elimizde en güçlü silahın aşı olduğunu ifade etmek istiyorum. Hastalarımızın, özellikle kronik rahatsızlığı olan yaşlı hastalarımızın aşılarını eksiksiz bir şekilde yapmalarında fayda olacağını düşünüyorum.

Öztürk: Kişisel tedbirlere, maske ile korunmaya devam etmemiz gerekiyor öncelikle. Hastalığın sizde nasıl seyredeceğini öngöremezsiniz. Omicron hafif geçiyor gibi bir algı son derece yanlış ki her gün ölen 300 insan bunu açıkça ortaya koyuyor. Aşılamalarının tam olması çok önemli. Ölenler ve yoğun bakımda yaşam mücadelesi verenler aşısız ya da eksik aşılı. En ufak bir şüphede de kendini ve çevresini tehlikeye atmamak adına PCR testlerini yaptırmalarını öneriyorum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Öztürk: Dünyadaki tüm salgınların tarihçesine bakarsak salgınlardan bilim ile çıkıldığını görürüz. Bilim insanlarını, sağlık çalışanlarını örselemeyi bir kenara bırakmamız gerek. Salgının başından beri, insanlar korku içinde evlerine kapanmışken kendi hayatını riske atarak mücadele eden insanlara sosyal medya üzerinden ya da fiilen yumruk sallamak kabul edilebilir değildir. Bu konuda siyasi otoritenin gereken önlemleri alması ve özlük haklarındaki iyileştirmeleri sağlaması salgın ortamında daha da çok önem taşımaktadır.