Sayfa Yükleniyor...
Yeteneği lise yıllarında evlerine gelen bir misafir tarafından fark edilen Ethem Onur Bilgiç, grafik tasarım, animasyon ve illüstrasyon alanında çalışıyor. Şimdiye kadar birçok karma sergiye katılan Bilgiç, hayranlık uyandırıyor
E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Bir şeyleri anlatabilmenin, ifade edebilmenin en güzel yollarından biri illüstrasyonlar. Sanatın, her dalında olduğu gibi illüstrasyonlarda da yaratıcı işler bizi düşünmeye itiyor. Çeşitli yayın, kitap ve projeler için ürettiği illüstrasyon, çizgi roman ve animasyon çalışmalarıyla bilinen Ethem Onur Bilgiç, son derece kaliteli çizimler ortaya koyuyor. Aynı zamanda ödüllü bir yönetmen olan Bilgiç, Nazım Hikmet’in “Salkım Söğüt” isimli şiirinin kısa animasyon filmi ile birçok ödül kazandı. Kendisiyle çizim ve çizimin hayal dünyasına olan yansıması üzerine konuştuk. Bilgiç, çizgilerin dünyasına uzanan yolculuğunun nasıl başladığını şöyle özetledi: “Benim şansım evimize misafirliğe gelen bir ressamın çizimlerimi beğenmesi ve çalışırsa rahatlıkla güzel sanatlara girebilir demesiydi. Aklıma yatmıştı bu fikir ve gerçekten peşinden koşabileceğim bir hedefim olmuştu. Ben değil de, bir yabancı keşfetti bu durumu. Sonrası bana bağlıydı. Bütün hırsımla bu amaca yoğunlaştım. Bu toprakların geçmişinden beslenmeyi, bunları bir şekilde işlerime küçük küçük yerleştirmeyi çok seviyorum.”
BU AMACA YOĞUNLAŞTIM
Çocukluğumdan beri çizim yapmayı hep sevdiğini dile getiren Bilgiç, “1986 yılının Temmuz ayında Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğdum. Öğretmen bir babanın oğluyum. İnebolu’da güzel bir çocukluk yaşadıktan sonra Konya’nın Ereğli İlçesi’ne taşındık. Orta ve lise eğitimimi Ereğli Anadolu Lisesinde aldım. Lise bittiğinde benden mühendis olmayacağını anlamam uzun sürmedi. Güzel sanatlara yönlendirildim ve bu fikir gerçekten hoşuma gitti. 2007 yılında da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Bölümü’ne girdim. Bu günlere geldiğimizde illüstratör ve grafik tasarımcı olarak çeşitli işler yapıyorum. Birçok reklam ajansı, dergi, gazete ve yayınevi için illüstrasyon ve tasarım yapıyorum. Çocukluğumdan beri çizim yapmayı hep sevmişimdir ve elimde buna yatkındı. Ama lise hayatım boyunca sanırım sıkıntıdan karaladığım birkaç şey dışında hiçbir şey çizmedim. Lisenin bitmesine yakın hangi üniversiteye ve hangi bölüme gideceğimi sormaya başladım. Mühendis ya da öğretmen olmak istemiyordum, ama açıkçası ne yapacağımı da bilmiyordum. Küçük bir ilçede okumanın bazı dezavantajları oluyor. Çevreniz ve okulunuz sizi belli mesleklere yönlendiriyor ve güzel sanatlar bölümlerine dair pek fazla fikriniz olmuyor. Benim şansım evimize misafirliğe gelen bir ressamın çizimlerimi beğenmesi ve çalışırsa rahatlıkla güzel sanatlara girebilir demesiydi. Aklıma yatmıştı bu fikir ve gerçekten peşinden koşabileceğim bir hedefim olmuştu. Ben değil de, bir yabancı keşfetti bu durumu. Sonrası bana bağlıydı. Bütün hırsımla bu amaca yoğunlaştım” dedi.
SADECE ÜRÜNÜ UMURSUYORUM
Son zamanlarda iyice yaygınlaşan, bilgisayarlı çizim de diyebileceğimiz dijital sanat hakkında düşüncelerini ifade eden Bilgiç, “Benim için ortaya çıkan ürün önemlidir. Geleneksel yöntemlerle ya da dijital yöntemlerle yapılmasını pek umursamıyorum. Sonuçta dijital ya da değil, yapılan iş yapanın becerisi ve zekasını taşıyor. Bilgisayar ya da program bunu kendisi yapmıyor. Belki dijital yöntemler kolaylıklar sağlıyor, ama sonucu belirleyen şey, onu yapan birey. Bu açıdan baktığım için sadece ürünü umursuyorum. Beni soracak olursanız da, işe göre değişen bir iş üretme sürecim oluyor. Kafamdaki görseli nasıl elde edebileceğimi ya da anlam bütünlüğü olarak hangi malzemelerin buna uyumlu olacağını düşünüyorum. Akrilik, suluboya, mürekkep, karakalem, pastel, flomaster ve sprey boya gibi birçok malzeme kullanıyorum. Aslında elime ne geçerse kullanıyorum. Ama işlerimi genellikle dijital ortamda bitiriyorum, çünkü daha kontrollü olabiliyorsunuz. Geleneksel yöntemlerle yapılan işin verdiği tat, beni her zaman daha çok işin içinde hissettiriyor ve hoşuma gidiyor” şeklinde konuştu.
BEN BİRAZ ŞANSLIYIM
Bilgiç, “Bir sanatçı olarak ek iş gereksinimi duymadan rahat bir yaşam sürebiliyor musunuz?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Ben biraz şanslıyım galiba. İllüstrasyon ve grafik tasarımdan hayatımı devam ettirecek kazancı sağlayabiliyorum. Buradan kazandıklarımla da, kendi kafamdaki işleri projeleri gerçekleştirmeye çalışıyorum. Çizgi roman okumak, fotoğraf ve video çekmek hoşuma giden şeyler içinde. Bir de eskiden bilgisayar oyunu oynardım, ama artık pek zaman bulamıyorum.”
BİR SÜRÜ İSİM VAR
Takip ettiği veya çalışmalarını beğendiği yerli/yabancı çizerlerden örnekler veren Bilgiç, “İllüstrasyonu bana tanıtan ve yol çizmemde -kendisi pek bilmese de- çok etkisi olan Sadi Güran’ı hala hayranlıkla izlerim. Kendi jenerasyonumda ise Sedat Girgin hem çok sevdiğim bir dostumdur hem de hayranı olduğum bir çizer. Yabancı olarak; okulumda verdiği söyleşi ve sonrasındaki muhabbeti ile biraz olsun kendimi bulmamı sağlayan ve yeniden çizmemde ilham veren büyük usta Ralph Steadman, ilk İngilizce aldığım çizgi romanım olan ‘Fountain’ ile tanıdığım Kent Williams ve her yaptığına hayran hayran baktığım Ashley Wood, Dave McKean, Bill Sienkiewicz, Jon Muth gibi bir sürü isim var” dedi.
Çizer adaylarının ya da bu işe yeni adım atmış olanların özellikle sorduğu sorunun kullanılan kalem tipi, program veya fırça seti olduğunu belirten Bilgiç, “Bence tamamen çalışmak ve ne yaptığında zevk aldığının farkına varmak. Neyi iyi yapabiliyorsan bu senin tarzın oluyor çünkü. İllüstrasyondan ilk para kazandığımda kullandığım ekran 21 inc tüplü bir monitör ve gerçekten alabileceğim en ucuz tabletti. Şimdi daha pahalı ekipmanlarım var, ama bunlar sadece biraz daha rahat çalışmak için. Yoksa elimize geçen her şey ile illüstrasyon yapılabilir. Hatta bazen elimizde olmayanlar sayesinde daha yaratıcı işler çıkarabiliyoruz” ifadelerini kullandı. Edebiyatın, fantastik edebiyatın ve bilimkurgunun çizimlerindeki etkisine değinen Bilgiç, şunları kaydetti: “Çok küçük yaşlarımdan beri bilimkurguya çok büyük bir ilgim vardır. Çok araştırma yapardım kendimce. Fantastik edebiyatla ise lisede tanıştım. Hiçbir türde tam yetkin okuyucu olmadım, ama üretirken beslendiğim edebiyat türleridir. Bilimkurgunun hayal gücünü çok geliştirdiğini ve insan doğasını anlamayı sağladığını düşünürüm ama. Çok iyi bir okur olmasam da; Ursula K. Le Guin, Arthur C. Clarke, J.R.R. Tolkien ve George Orwell’i çok severim. Çizgi roman olarak Katsuhiro Otomo ve Akira’sı favori bilimkurgumdur.”
ÇİZGİ ROMAN HAYALİ
Bir kısa animasyon film projesi bir de yazdığı ve çizeceği çizgi roman projesi olduğunu anlatan Bilgiç, “Çizgi roman okumaya mecburen geç başladım. Dediğim gibi küçük bir ilçeye pek çizgi roman yollamıyorlar. Mizah dergisi bile yollanmıyor aslına bakarsanız. Ama İstanbul’a geldikten sonra sağlam bir çizgi roman takipçisi oldum. Klasik anlamda çizgi romanlardan çok grafik romanlara ilgim daha fazladır. ‘Watchmen’i ilk okuduğumda dehşete düşmüştüm. Aynı şekilde ‘V for Vendetta’ da. Kısaca Alan Moore hayranıyım. Bu aralar seri olarak ‘Yürüyen Ölüler’i takip ediyorum. Kesinlikle çizgi roman olarak çok güçlü. Bir grafik roman yapmak gerçekten benim de hayalim. Hatta böyle bir şans da geçti elime. Sanırım 2-3 aya başlayacağım çizimlere, ama ne zaman biter bilemiyorum. Bir yılı bulmadan bitirebilirsem çok mutlu bir adam olurum herhalde” dedi.
GERÇEKTEN ÇOK ZOR BİR İŞ
Bazı dergilerde de düzenli olarak çizimler yapan Bilgiç, dergiciliğin geldiği son durum hakkında şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye’de dergicilik gerçekten çok zor bir iş. Hele ki büyük bir güç yoksa arkanızda kendi imkanlarınız ve kaynaklarınızla yaşamanız gerçekten çok büyük bir mesela. E-dergicilik bu durumu biraz olsun değiştirecek gibi düşünüyorum. Tabletler, akıllı telefonlar artık hepimizin sahip olduğu ekipmanlar. Tabii ki kağıdın dokusunun yerini hiçbir şey tutmaz, ama en azından maliyeti düşürdüğü ve kolaylıkla ulaşılabilir olduğu için dergiciliği geliştireceğini düşünüyorum e-dergiciliğin.”
ARAŞTIRMALI, İNCELEMELİ VE ÇİZMELİYİZ
Genç çizerlere ve bu mesleğe adım atmaya hazırlananlara önerilerde bulunan Bilgiç, “Dokuz yaşıma kadar Kastamonu İnebolu’da, sonrasında da 19 yaşıma kadar Konya Ereğli’de büyüdüm. Sonrasında da Tophane, Cihangir ve Kadıköy’de yaşadım. Oturduğum yerlerde hep bir mahalle kültürü oldu. Her bölgede farklı şeyler öğrendim, farklı şeyler deneyimledim. Şu an bakınca daha net görüyorum bunu. Bu toprakların geçmişinden beslenmeyi, bunları bir şekilde işlerime küçük küçük yerleştirmeyi çok seviyorum. Türkiye’de yani bu topraklarda bir sanatçının ya da tasarımcının besleneceği çok fazla şey var. Bunları yakalamak ve keşfetmek çok önemli. Bence çok yönden şanslıyız. Ama ‘illüstrasyon’ kelimesinin memlekette yeni yeni duyulması bizim şanssızlığımız sanırım. İleride çok daha iyi durumlara geleceğimizi düşünüyorum. Sürekli çalışmak en önemli nokta. Birçok zorluk çıkıyor önümüze her gün, ama sevdiğin iş çizmekse sürekli araştırmalı, incelemeli ve çizmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi