İmamoğlu'nun gözaltı kararı hukuka aykırı mı, siyasi bir hamle mi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltı süreci, ülke genelinde büyük protestolara yol açarken, hukuki ve siyasi boyutları da merak ve tartışma konusu oldu. Avukat Talha Muhammet Gülmez, gözaltı süresi, savcı kararları ve sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda önemli detaylar paylaşarak, kamuoyunun merak ettiği soruları yanıtladı. İşte detaylar…


  • Oluşturulma Tarihi : 22.03.2025 13:35
  • Güncelleme Tarihi : 22.03.2025 13:35
  • Kaynak : MERVE AĞRIÇ
İmamoğlu'nun gözaltı kararı hukuka aykırı mı, siyasi bir hamle mi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, Türkiye’de siyasal gündemi derinden sarstı. İmamoğlu’nun gözaltı süreci, protestolarla birlikte sokaklarda geniş çaplı bir tepkiye yol açarken, hukuk ve adalet sistemi üzerinden yapılan değerlendirmeler de dikkatleri çekti. Avukat Talha Muhammet Gülmez, gözaltı sürecinin uzatılmasının gerekçelerini ve sürecin hukuki boyutunu detaylandırarak, Türkiye'deki yargı süreçlerinin giderek daha karmaşık hale geldiğine dikkat çekti. Özellikle toplu suçlarda gözaltı süresinin uzatılabileceğine vurgu yapan Gülmez, İmamoğlu'nun gözaltına alınmasına gerek olup olmadığı konusunda da eleştirilerde bulundu. Bu gelişmelerin ardından, Türkiye’deki siyasi ve toplumsal atmosferin nasıl şekilleneceği ise merak konusu oldu.

4’ÜNCÜ GÜNÜN SONUNDA HÂKİM KARŞISINA ÇIKARILMASI GEREKİYOR 

Bireysel suçlarda gözaltı süresinin 24 saat olduğunu ifade eden ancak 12 saatlik bir yol süresinin de olduğunu dile getiren Gülmez, “Bu 12 saatlik yol süresi de aslında her zaman uygulanmakta olan bir yol süresi değildir ama pratikte bunu her zaman uyguluyorlar. Normalde yol süresinin koşullarına göre bir 3 saat, 5 saat şeklinde uzatılır ama bunu hep tam 12 saat olarak tamamını kullanırlar. Yani bireysel suçlarda toplam 24 artı 12 yol süresi olacak şekilde 36 saat uygularlar. Toplu suçlarda ise yani birden fazla kişiyle birlikte işlenmiş suçlarda ise 24 saat önce bir gözaltı süresi vardır. Daha sonra delillerin toplanmasında bir uzama, güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu ile ilgili bir karmaşıklık varsa, savcı talimatıyla her seferinde birer gün olmak üzere 4 güne kadar bu gözaltı süresi uzatılabilir. Örnek veriyorum, Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması durumunda orada bir toplu suçtan bahsedildiği için muhtemelen şöyle oldu; önce bir gözaltına aldılar 24 saat daha sonra o gözaltı süresinin bitmesinden itibaren, her gün savcı talimatıyla bir 24 saat daha şeklinde 4 güne kadar uzatıldı. CMK’nın ceza mahkemesi kanunun 91’inci maddesine göre savcılığın böyle bir yetkisi var. Fakat 4’üncü günün sonunda mutlaka şüphelilerin hâkim karşısına çıkarılması gerekiyor Hâkim karşısından kastımız sulh ceza hakimliği” dedi. 

ŞÜPHELİLER SULH CEZA HAKİMLİĞİNE SEVK EDİLECEK 

Ekrem İmamoğlu’nun ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin durumunun şu an soruşturma evresinde olduğunu hatırlatan Gülmez, “Dolayısıyla bu gözaltı süresince savcı ifadeleri dinleyecek, delilleri değerlendirecek ve bir kanıya varacak. Bu süreçte savcı bir suç şüphesi görürse örneğin; delilleri karartma, kaçma, tanık veya üçüncü kişileri baskı altına almak şüphesi vardır. Bu şartlar varsa savcı, şüpheliler hakkında güvenlik tedbirine karar verilmesini talep eder. Güvenlik tedbirlerinde ise adli kontrol şartları alınır veya savcı yeterli bulmazsa tutukluluk tedbirine de başvurabilir, talep eder. Daha sonra iş sulh ceza hakimliğine kalır. Sulh ceza hakimliğinin görevi ise savcının talep ettiği tedbirler hakkında bir karara varmak. Burada yargılanmazlar ancak bir karar verilir. Bugün kesin olmamakla beraber ifadeler bitecek diye öğrendik. Fakat ifadeler bittikten sonra cumhuriyet savcılığı muhtemelen şüphelileri sulh ceza hakimliğine sevk edecek. Veya şöyle de olabilir güvenlik hiçbir güvenlik tedbiri almayıp doğrudan serbest bırakabilir ancak anladığımız kadarıyla doğrudan serbest kalmayacak. Bu tabii her şüpheli için ayrı ayrı değerlendirilecek bir olgu. Yani bir tutuklama talep edildiğinde hepsi tutuklanmak zorunda değil. Daha sonra suç ceza hakimliğine sevk edildiğinde oradan bir karar çıkacak” diye aktardı. 

İMAMOĞLU’NUN GÖZALTINA ALINMASINA GEREK YOKTU

Normalde medeni hukukun üstün olduğu toplumlarda ve ülkelerde olması gerekenin; tamamen objektif bir şekilde en kısa sürede güvenlik tedbirlerinin uygulanarak, kişilerin özgürlüklerinden en az şekilde mahrum kalmasını sağlayarak sürecin tamamlanması olduğunu dile getiren Gülmez, “Fakat öncelikle kolluk sayısının yetersiz olması, aynı zamanda adli birimlerdeki görevlilerin yetersizliği süreci uzatıyor veya sulh ceza hakimlikleri yetersiz kalıyor. Bazen gözaltındayken yeterli savcı olmadığı için şüpheliler 5-6 saat savcıda ifade vermek için bekleyebiliyor. Bir diğer unsur ise yargı erklerinin tam bağımsız olduğunu net bir şekilde söyleyemediğimiz için, adli yargı mensupları siyasi iktidara ters düşecek veya onun çıkarlarına uymayacak kararlar vermekte zorlanıyor. Bu da hukuksuz uygulamaların sürdürülmesine neden olabiliyor. Ya da en son raddeye kadar süreç devam edebiliyor. Ekrem İmamoğlu 2-3 gün önce gözaltına alındı. Gözaltına alınmasına gerek olmayabilirdi, kaçmasını gerektirecek hiçbir şey yoktu. Çağırırlardı gelir ifadesini verirdi. Daha sonra değerlendirilir, birkaç gün veya bir hafta, 10 gün kadar tekrar tekrar çağırılarak ifade devam ettirilebilirdi. Daha sonra sulh ceza hakimliğine sevk edilir oradan da bir karar çıkartılabilirdi. Ancak gözaltında tutarak, masa altından bir sopa göstermek amacıyla yapıldığı aşikâr. Yani süreç hukuka uygun sürdürülmüyor. Bunlar medeni devlet davranışlarına yakışmıyor” ifadelerini kullandı. 

SÜREÇ ÖZDAĞ’IN TUTUKLANMASIYLA BAŞLADI

Sözlerinin devamında ise Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutukluluk sürecine değinen Gülmez, şöyle konuştu: “Bu süreç aslında Ümit Özdağ'la başladı. Çünkü Ümit Özdağ, ilk başta bir baskınla yetkisi olmayan bir mahkeme ile cumhuriyet başsavcılığı tarafından gözaltına alındı. Antalya’da yapılan bir konuşmada, ikametgahı Ankara olan bir olay yüzünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alındı. Bu gözaltı sürecinde hiçbir şüphe yokken tutuklama kararı verildi, olmayan deliller oluşturuldu. Buradaki söylemek istediğim şey şu; eğer bu tepkiler 21 Ocak  tarihinde olsaydı eminim ki bugünlere biz gelmeyecektik. Çünkü bu tür olaylar kurbağa ve kazan ilişkisine bağlı. Kurbağa kazandayken yavaş yavaş ısıtıldığında ısıtıldığını fark etmez. Biz Ümit Özdağ'ın gözaltına alınması ve tutuklanmasında kazanın içindeki kurbağaydık. Orada ilk ateş yakıldı. Fakat tepki vermediğimiz için bugün bununla karşılaştık. Muhtemelen yarın daha fazlasıyla karşılaşacağız. Umarım en kısa sürede bu yanlışlardan dönülür. Her şey hukuk uygun şekilde ve siyasi özgürlüğe önem vererek yürütülür. Kimin bir suçu varsa, kimin bir hukuka aykırı davranışı varsa o tabii ki de gereken cezayı almalı. Gereken hesabı vermelidir. Buna hiç şüphe yoktur.”

Yazarımız Kim ?

MERVE AĞRIÇ