Sayfa Yükleniyor...
İnsan Hakları Okulu’nun akademisyenlere yönelik baskılarını incelediği raporuna göre, akademik kadrolar başlı başına bir baskı aracı oldu, akademisyenler ders içeriklerine dahi sansür uyguluyor
SULTAN GÜMÜŞ
İnsan Hakları Okulu’dan Demet Sayınta’nın hazırladığı ‘OHAL Sonrası Akademik Özgürlük İhlallerini İzleme Raporu’ açıklandı. 81 sayfalık raporda, OHAL dönemini tanımlayan baskı ve korku atmosferinin üniversitelerde yarattığı tahribatın devam ettiği ifade ediliyor.
Raporun sonuç bölümünde şu tespitler yer aldı: “İş güvencesinin önünde çok ciddi bir tehdit olarak duran akademik yükselme kriterleri ve performans baskısı akademik dereceleri ‘yıpranma mertebelerine’ dönüştürdü. Akademisyenler sözleşmelerinin yenilenmemesi kaygısıyla yaşamak zorunda bırakıldı. Akademik üretimleri, kadro alabilmek için puan toplama amacına özgülendi.”
BASINA GÖRÜŞ BEYAN ETMİYORLAR
Öğrenci şikâyetlerinin OHAL sonrasında azaldığının tespit edildiği raporda, şunlar da bildirildi: “Hem Kovid-19 sonrasının uzaktan eğitim ortamının yarattığı zaman kısıtı nedeniyle derslerin baskın olarak ‘teknik’ bilgi aktarımına hasredilmesiyle eleştirel tartışma ortamından uzaklaşma hem de derslerin kayıt altına alınmasının yarattığı ilave oto-sansürün etkisiyle şikâyetlerin azaldığı gözlendi. Türkiye’nin ve aynı zamanda Türkiye akademisinin tabuları olan Kürt Sorunu, Ermeni Meselesi, azınlıklar ve LGBTİQ+’lara yönelik tartışmalara derslerde yer verilmiyor. Akademide bu döneme özgü tabu alanları ortaya çıkmıştır. OHAL sonrasında akademisyenlerin sosyal medya kullanımları büyük oranda değişti. Can güvenliği dâhil paylaşımlarının tehlike yaratabileceği endişesiyle sosyal medya ve basın aracılığıyla görüş beyanında bulunmadıklarını, sosyal medya hesaplarını sadece güncel gelişmeleri takip için kullandıklarını belirttiler.”
KADINLAR AYRIMCILIĞA UĞRUYOR
“Akademinin görünmeyen ihlal biçimlerinden biri olarak yıldırma (mobbing), OHAL sonrasında da daha çok imzacı ve muhalif akademisyenlere kadro tahsisinin önlenmesi ve geciktirilmesi biçiminde devam ediyor” ifadelerinin yer aldığı raporda, OHAL döneminde olduğu gibi sonrasında da sıra dışı yetkilerle donatılan yöneticilerin keyfi, baskıcı uygulamaları sonucunda, muhalif olduğu düşünülen akademisyenler akademik ve idari görevlerden uzaklaştırıldı. Jürilere ve idari görevlere biat kültürüne uygun biçimde hareket edecek kişiler getirildi. Görüşmelere katılan kadın akademisyenler toplumsal cinsiyet kimlikleri nedeniyle olağanlaşmış hak ihlallerine uğradıklarını beyan etti. Cinsiyet rollerine uygun davranmaları beklenen kadın akademisyenler, evli ya da bekâr olmalarına göre ayrımcılığa uğruyor ve özellikle merkez dışındaki üniversitelerde erkek akademisyenler tarafından meslektaş olarak kabul görmüyorlar” denildi.
Akademisyenlerin, OHAL’in yarattığı baskı ve korku ikliminin yol açtığı tahribat nedeniyle akademiye olan inançlarını yitirdiklerini, seslerinin kısıldığını ifade eden raporda, son olarak, “Bu nedenle üniversitenin geleceği konusunda da umutlu olamadıklarını, bir değişim olacaksa bunun genel olarak Türkiye’nin siyasi ikliminin değişmesiyle mümkün olabileceğini ve akademik özgürlük mücadelesinin ancak ifade özgürlüğü mücadelesi ile birlikte yürütülmesi halinde anlamlı olacağını vurguladılar” bilgisi paylaşıldı.
Haber Merkezi