Sayfa Yükleniyor...
Farklı hikâyelerle ülkelerinden ayrılan İranlı iki genç, İzmir’de buluşarak hayallerini gerçekleştirdi. Biri dünya mutfağını, diğeri de İran’ın şifalı bitkilerini Alsancak’ta açtıkları Mantis’te İzmirlilere sunuyor
NURETTİN BAKİ-RÖPORTAJ
Farklı hikâyelerle ülkelerini bırakıp yolu İzmir’de kesişen İranlı iki arkadaş Aktarnejad ve Firouzpour, Alsancak’ta hem İran’ın organik ve şifa veren bitkilerini hem de farklı ülkelerin mutfağının harmanlandığı lezzetleri Mantis’te İzmirlilerin damak tadına sunuyor. Aktarnejad aile boyu olarak yaptıkları iş olan aktarcılığı, Firouzpour ise UNESCO tarafından yemek başkenti ilan ettiği İran’ın Taliş kentinin yemek kültürünü ve dünyada gezdiği ülkelerin mutfağını Mantis’te buluşturuyor. Alsancak’ta bulunan mekanda, İran yemekleri başta olmak üzere, Türk, Hint ve İtalyan yemeklerinin ile İran’da şifa olarak tüketilen bitki çayları misafirlerin vazgeçilmezi oluyor. Kısa sürede çevredeki vatandaşların yoğun ilgisiyle karşılaşan Mantis deyim yerindeyse İran’ı İzmir’e taşımış durumda. İki arkadaşın İzmir’e geliş hikayelerini ve İzmir’deki iş hayatını konuştuk.
AMBARGO İZMİR YOLUNU AÇTI
İran’da yemek kültürü zengin bir kentin ve bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hootan Firouzpour, İran’da tıpkı babası gibi yıllarca avukatlık yaptı. Arapça ve İngilizceyi anadili gibi konuşan 36 yaşındaki Firouzpour, İran’da iş yapan uluslar arası yabancı firmalarda da avukatlık mesleğini icra etti. Uluslar arası firmaların yurt dışı toplantılarına katılmak için birçok farklı ülkeyi gezme fırsatı yakalayan Firouzpour, zaten zengin olan yemek kültürünü daha da genişletti. Firouzpour, bu şekilde her ülkenin mutfağını yakından tanıma fırsatı yakaladı. Yediği yemekleri, internetten araştırdı ve o ülkeden getirdiği malzemelerden İran’da yaparak babasına ve ailesine de tattırdı. ABD’nin uyguladığı ambargolardan sonra içinde Firouzpour’n çalıştığı firma da olmak üzere, İran’da iş yapan yabancı firmalar ülkeden tek tek çıkmaya başlayınca Firouzpour işini kaybediyor ve soluğu İzmir’de alıyor.
FİLMLER TÜRKİYE’Yİ SEVDİRDİ
Firouzpour’un arkadaşı Ashkan Aktarnejad da İran’da filmlerde gördüğü Türkiye’ye içten içe bir hayranlık duyuyor. Ashkan Aktarnejad’ın ailesi İran’da aktarcılıkta son derece meşhur. Öyle ki amcası Mohammad Hadı Aktarnejad şifalı ve organik bitkilerin kitabını yazmış. Hastaları iyileştiren kitap olarak tanınan bu kitap; Fransızca, İtalyanca ve İngilizce dillerine çevirisi yapılmış. İran’daki üniversitelerde ders olarak okutulan kitap, yakın zamanda Türkçeye de çevrilecek.
Öncelikle kendinizden ve ailenizden biraz bahsedebilir misiniz?
Adım Hootan Firouzpour. Ailem geçmişte aşiret kökenli, toprakları olan ve savaşçı özellikler taşıyan feodal bir yapıya sahipti. Baba tarafım yaklaşık 300 yıl önce İran’a gelen Kürt göçmeni. Aynı şekilde anne tarafım da Azerbaycan’dan İran’a göçmüş. Hem annem hem de baba tarafım İran’da Tebrize yakın Erdebir’e yerleşmişler. Babam İran’da çok ünlü bir avukattı ancak şu an çalışmıyor. Annem de babam da İran’daki Humeyni Devrimi sırasında yaşanan siyasi olaylardan bir takım sıkıntılar yaşamışlar.
Peki, doğduğunuz bölgeyi nasıl tanımlarsınız?
Hazar Denizi’ne yakın bir bölge olan Taliş kentinde dünyaya geldim. Burası Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’ne çok benziyor. Bu bölgenin ayrıca çok güzel bir yemek kültürü var. Geçtiğimiz sene UNESCO tarafından koruma altına alınarak İran’ın yemek başkenti olarak kayıtlara geçti.
Neden avukatlık? Babanızın etkisi var mı?
Kesinlikle avukatlık mesleğini seçmemin nedeni babamın avukat olması. Babamdan oldukça etkilenirdim. Liseden sonra Tahran Üniversitesinde Hukuk okudum. Üniversite ile beraber dine yöneldim. İmam olmak için medresede 2 yıl boyunca din eğitimi aldım. Arapçamın iyi olmasının sebebi de budur. İngilizcem çok iyiydi. Tercümanlık ofisinde biraz çalıştım. Avukat olmak için yapılan sınavı geçemedim. Sınavı geçemeyince İran’ın güneyinde 2 yıl bir petrol firmasında müşavir olarak çalıştım. Burası benim avukatlığım için dönüm noktası oldu. Petrol firmasında çalışırken hukuk sınavını geçecek bilgileri çok daha kolay bir şekilde öğrendim. Daha sonra yapılan avukatlık sınavını kazandım.
Yemeğe olan tutkunuz nasıl başladı?
Yemek kültürü bizde aile olarak her zaman vardı. Ailemde en önemli şey yemek ve yeni tatlar keşfetmek. Tadımız ve damağımız farklı yemeklere kapalı değildi, bütün yemek kültürlerine açıktık. Babam edebiyat ve şiire düşkündü. Evimizde şiir geceleri düzenlenir İran’ın meşhur şairleri evimize gelirlerdi. Ben bu dönemde küçüktüm, kültürü anlamaya çalışıyordum.
DÜNYAYA AÇILAN KAPIM OLDU
Yurt dışına açılma hikâyeniz nasıl oldu, böyle bir planınız var mıydı?
İran’da yurtdışından gelen bir petrol firmasında hukuk müdürü olarak görev yapan Endonezyalı bir kadın vardı. Bir gün kadına öylesine çalışan ihtiyacınız var mı? diye sordum. Bir hafta sonra bu şirketten bana iş teklifi geldi ve ben burada çalışmaya başladım. Şirkette her ülkeden insan çalışıyordu. Bu şirket için çalışarak dünyanın birçok ülkesine gittim. Bu benim için dünyaya açılan bir kapı oldu. 2 ay Umman’da 2 ay Dubai’de çalıştım. Kısacası dünyanın her yerinde olan şirket toplantılarına gidiyordum. Dolayısıyla bu ülkelerin mutfaklarını yakından tanıma fırsatı yakaladım.
SİGORTASIZ ÇALIŞMAMI İSTİYORLARDI
İzmir’e gelme fikri nasıl gelişti?
Benim kardeşim benden 1 yıl önce İzmir’e gelmişti. İzmir’de yaşıyordu. Ben de kardeşimi ziyaret etmek için İzmir’e geldim. İran’da yaşanan olaylardan sonra çok üzülmüştüm. İran’ın ekonomisi hala daha kötüye gidiyor. Yavaş yavaş Kuzey Kore gibi oluyoruz. Mesela en son internet kesintisi oldu ben ailemle bir hafta görüşemedim. Kardeşimin yanına İzmir’e geldiğimde kararımı verdim ve dedim ki “burada işimi kuracağım.” Ben avukatlık mesleğimle nereye gitsem bu uzmanlığımla iş bulabiliyordum. İzmir’e geldim uluslar arası ticaret yapan firmalarla görüştüm. Ancak benim çalışma şartlarımı kabul etmiyorlardı. En çok da gizli yani sigortasız çalışmamı istiyorlardı. Bu benim için büyük bir kayıptı. Benim için bir çalışma izni almıyorlardı. Bu şekilde çalışmak benim için büyük riskti.
RÜYAM HIZLI BİR ŞEKİLDE GERÇEKLEŞTİ
Benim aynı zamanda İzmir’de yaşayan İranlı bir arkadaşım Ashkan vardı. Ailesinin işi aktarcılık. Ashkan’ın dedesinin bir tane büyük kitabı var, kendisi yazmış ve şu an üniversitede ders olarak okutuluyor. Öyle ünlü ve meşhur bir aileden geliyor. Ashkan da İzmir’deydi ve burada başka bir iş yapmak istiyordu. İran’daki işini burada büyütmek istiyordu ama o da benim yaşadığım problemin aynısını yaşadı ve çalışma izni almıyordu. Sonra kafa kafaya verdik, düşündük ve böyle bir yer açabiliriz dedik. Önce sadece bir aktar dükkanı ve bitki çayları fikriyle yola çıktık. Azerilerin dediği gibi “fikri pişirmek lazım.” Fikir piştikten sonra süreç çok hızlı bir şekilde gerçekleşti. Benim bir rüyam vardı Türkiye’ye geldim ve bu rüyam çok hızlı bir şekilde gerçekleşti.
İzmir’de böyle bir mekânı açarken kaygınız oldu mu?
Elbette. Başka bir memlekette çalışıyorsunuz, insanları tanımıyorsunuz, insanlar seni tanımıyor acaba nasıl olacak gibi kaygılarımız oldu. Biz şunu dedik “iyi düşünürsek iyi şeyler olacak.”
Menünüzde neler var? Menünüzden bahsedebilir misiniz?
Mekânımızda aktar malzemeleri satılıyor. Bitki çaylarımız hepsi burada yapılıyor. Safranlarımızı İran Horasan’dan getiriyoruz. Safran çaylarımıza organik şeker katıyoruz. Çünkü safran çayı acı olduğu için saf olarak içmeyebilirsiniz. Menümüzde, İran, Türk, Hint ve İtalyan mutfaklarından tatlar var. Her mutfaktan farklı ülkeye özgü yemekler olsun dedik. Türk mutfağında tavuklu hünkar beğendi, mantı ve bir çeşit de tatlı var. İran mutfağından Keşk ve Patlıcan, pilav eşliğinde safranlı tavuk ve tatlı olarak da sarı şile (Şule Zard) tatlısını tadabilirsiniz. Bu tatların yanında İtalyan ve Hint mutfağına özgü çeşitler de mevcut. Yemek seven bir insan olarak şunu söylemem gerekirse benim için ilk sırada Türk mutfağı, ikinci sırada Hint mutfağı geliyor. Hint yemeklerini ağzınıza aldığınızda birçok farklı tat alabiliyorsunuz. Hint yemeklerimizde kullandığımız baharatlarımızı Hindistan’dan getirtiyoruz. Hint mutfağının vazgeçilmezi olan mercimek çorbası yapıyoruz. Bu çorba Hindistan baharatıyla yapılıyor. Normal mercimek çorbasından farkı; koyu olması ve sulu olmaması. Bu çorbamızı kimyonlu pilavla müşterimize sunuyoruz. Kimyonumuz da siyah kimyon bu kimyonu Türkiye’de bulmak biraz zor. Bunun dışında kızartmalar, mezelerimiz mevcut. Bitki çaylarımız da çok meşhur. Mesela detoks çaylarımız, relax, safran çayı ve safran şerbetimiz var.
TÜRKİYE BENİM İÇİ YURTDIŞI DEĞİL
Neden Türkiye?
Öncelikle Trump’a teşekkür ediyorum. Çünkü bizim pasaportumuz İran pasaportu ve şu an İran pasaportu en aşağı pasaport haline geldi. Bir ay önce Katar’dan çok iyi bir iş teklifi aldım. Bizim işte maaş çok yüksek. Araba, ev ve 10 bin dolar maaş teklif ettiler. İran’dan başka bir pasaportunuz var mı? diye sordular. Ben de yok dedim. Avrupa veya diğer batı ülkelerine girmemiz çok zor. Başka ülkelerde iş bulabilirdim ama pasaport sıkıntılıydı. Türkiye benim için yurt dışı değil. Kültürümüz aynı her şey aynı. Türkçem çok iyi değil ama Türkiye’yi kendi memleketim olarak görüyorum. Bunun dışında Türkiye, İran’a çok yakın. Deniz seven birisiyim. Deniz olan yerde mutlaka farklı ve zengin bir yemek kültürü olur.
İzmirlilerin tepkisi nasıl?
15 gün önce dükkânımızı açtık bu kadar ilgi beklemiyorduk. Müşteriler son derece memnun kalıyor. Ben de müşterinin yemek yerken yüzüne yansıyan mimik hareketlerinden yemeği beğenip beğenmediğini anlayabiliyorum. Buna çok önem veriyorum. Yemeklerimizi çok taze yapıyoruz. Mezelerin mutlaka tap taze olmasına dikkat ediyorum.
Haber Merkezi